Son birkaç haftamı kafamı bilgisayarıma gömmüş sırayla oyunun diğer oyuncularıyla mesajlaşarak geçirmiştim. Bunun bedeli olarak sanırım artık gözlerim 5 numaraya falan çıkmıştı ama değdiğini düşünüyordum. Çok şükür en sonunda kimin kim olduğunu biliyor, herkesi tanıyordum. Ayrıca o çok yakışıklı herif Jungkook ile de mesajlaşma fırsatı elime geçmişti. Tabi çoğu zaman mesajlarıma çabucak dönmüyordu... ama en azından döndüğünde oldukça uzun konuşuyorduk. Her dakika kalbimin titreşmesi bir yana heyecandan bazen tüm harfleri yanlış basıyordum ve bu da onun beni sarhoş ya da manyak zannetmesine sebep olabiliyordu. Tanrım. Ben salağım.
Elimde bir poşet dolusu enerji içeceği ve odamı biraz düzene sokmaya ihtiyaç duyduğum için yeni led lambalarıyla dolu bir şekilde odama giriş yaptım. Üzerimde oldukça ince bir tişört altımda ise kirlenmediği sürece asla çıkarmadığım siyah eşofmanım vardı. Ayrıca dışarısı adeta sıcaktan kavruluyordu. O kadar ki eve doğru yürürken karşı kaldırımın sıcaktan dolayı dalgalandığını gördüğümü bile düşünmüştüm. Poşetin içinden soğukluğu biraz gitmiş olan enerji içeceklerini çıkardım ve odamdaki küçük buzdolabına yerleştirdikten sonra klimayı açtım. Boştaki elimle de o sırada bilgisayarı açmıştım.
Bir süredir oyunun içinde bulunmamıştım. Yaklaşık iki üç gün kadar. Deli gibi görev birikmiş olmalıydı, tanrım. Ayrıca Jungkook sayesinde oyun hakkında neredeyse her detayı öğrenmiş ve kendi düşüncemle çoğu şeyi de kapmıştım. Oyunda her gün yapılması gereken farklı görevler oluyor, bazılarıyla deneyim puanı alınabiliyordu. Ben ilk deneyim puanlarımı ilk kez silah kullanarak, kasabayı tek başıma keşfederek ve ilk kez bir silahla vurularak almıştım. İyileştim elbette. Ama deneyim puanı almak düşündüğümden daha kolaydı, bu oyun o kadar genişti ki her seferinde bir şeyleri ilk kez keşfediyordum. Aynı zamanda oyunun gönderdiği varlıklar tarafından bazen saldırılar düzenleniyordu ve bizim görevimiz de oyunun sahip olduğu kasabayı korumaktı. Böylece kendi partnerimizi seçmeye ve onunla vakit geçirmeye zaman ayırabilirdik.
İlk başta garipsesem veya saçma bulsam da "Love Game" aslında bu oyuna en çok uyan isimdi. Çünkü aşk sadece romantizm demek değildi. İçinde rekabet, deneyim, çaba ve en nihayetinde de acı vardı. Oldukça geç anlamış olsam da işte bu yüzden bu oyunun adı "Love Game" di. Aslında bunu kendi mükemmel zekamla çözmedim Hoseok açıkladı ama çaktırmayın. Her neyse. Oyun ile alakalı şimdi daha çok şey bildiğim için kendimi eskisi gibi aptal hissetmiyordum. Ama Jungkook gibi ya da Namjoon gibi veya herhangi başka biriyle kıyaslandığında öğrenmem gereken çok şey olduğu açığa çıkıyordu. Onlar bu oyuna aylarını veya yıllarını harcamış insanlardı.
Ağzımda bir yapışkan bant tutarak elimdeki led lambalarını odamın duvarlarının köşelerine geriyordum. Çünkü ışık kapalı olup sadece bilgisayar açık olduğu zaman bu manzara beni resmen kör ediyordu. Sağlığımı da gözetmem gerekiyor diye düşünüyordum. Göz zevkimi doyurması açısından birçok farklı renkte aldığım lambaları yerleştirmem biraz zamanımı almıştı. Ama sonuç buna değmişti. Lambaların birbiriyle uyum içinde yanıp sönmesine bakarken hafifçe tebessüm etmeden edememiştim. Görünüşe göre bu oyun meselesine fazla düşüyordum ha ?
- Şimdi sırada oyun için hazırlık yapmak kaldı.
Ellerimi heyecanla ovuşturarak sandalyeme çöktüm ve her seferinde yaptığım rutini tekrarladım. Ekranı açık bırak ve bekle, çok basit. Parmaklarımı masada tıkırdatarak ekrandaki yüklenme ikonuyla bakışmaya koyuldum. Bu işlem beni her seferinde heyecanlandırırdı. Ve göz açıp kapayıncaya kadar odamın duvarları, posterlerim ve mobilyalarım piksellenerek yok olmuş, yerini güneşli yeşillik bir alan, insanlar ve cıvıl cıvıl bir kasaba almıştı. Ah bu hoşuma gidiyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LӨVΣ GΛMΣ - Jjk+Myg
FanfictionBizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Love Game'e hoşgeldiniz Bay Min Yoongi... İyi eğlenceler. -Bu ficteki olaylar asla direkt olarak idollere zarar verme, tecavüz, hakaret etme vs. amaçlı değildir kişiler sadece fic senaryosuna göre karakter...