"Kimse, hiç kimse onu elimden alamaz. Duydunuz mu beni? Ne sen, ne sen, ne de sen! Hiçbiriniz! Sizi, bana bunu yaptığınıza pişman edeceğim!"
Büyük bir nefes aldı. Yatağında oturur pozisyona geçmişti. Sağ elini alnına götürdü. Hava yavaş yavaş ışıklanıyordu. Parmak uçlarındaki parıltıyı görünce terlediğini anladı. Sağ komodinin üzerine uzanarak sürahideki suyu döktü bardağına. Birini bitirdikten sonra, ikincisine geçti. Buz gibi su iyi gelmişti.
Gördükleri kabus değildi genç kızın. Sihirli dünyasında kabuslara yer yoktu. Ama bu eve geldiğinden beri gördüğü her rüyadan kabusmuş gibi uyanması, bilmediği insanların, anlamadığı sözler sarf etmesi, rüyalarındaki olayların mutlaka karanlık bir yerde canlanması canını fazlasıyla sıkıyordu.
Kafası doluydu. Allak bullak bir resim vardı aklında. Gözlerinin önüne gelen çizgiler belirsizdi. Işık tutmaya çalışıyordu ama resim o kadar bulanıktı ki, bir çizginin başıyla sonunu birleştiremiyordu. Bir yol, bir ipucu, bir çözüm arıyordu fakat hepsi karanlığa götürüyordu yorgun ayaklarını.
Avuçlarını gözlerine götürdü. Boğumlarıyla bir kaç saniye ovaladı. Ellerini gözlerinden götürünce, dirseklerini yatakta kaldırmış dizlerine yaslayarak kafasını aldı aralarına. Sertçe sıkıyordu başını. Sanki bunu yaparsa geçecekmiş gibi. Gördüklerini unutacakmış gibi.
Aslında gördüğü önemli bir şey yoktu rüyada. Ama o kadar ağır bir aurası vardı ki, içindeki huzursuzluğu geçiştiremiyordu. Basit bir rüyadan bu kadar etkilenmek ona göre bir şey değildi. Adamın gözleri aklından çıkmıyordu. Korkunç mavi gözler...
Telefonunu açtı ve saatin 05:42 olduğunu görünce, aslında tam olarak iki saat yirmi dakikadır uyuduğunu anladı. Dün cumartesiydi ve bir haftalık üniversite hayatından sonra ilk kez geç saatlere kadar uyanık kalmıştı. Bütün bir günü kendine ayırarak kitap okumuş, geç saatlere kadar film izlemişti.
Hâlâ inanmakta güçlük çekiyordu. Üniversiteliydi. Ve orada gerçekten iyi diyebileceği insanlarla tanışmıştı. Şu beş gününün tamamını ikizlerle geçirmişti. Bazen Pazartesi tanıştığı çocuklarla da karşılaşıyordu. Haftada iki kere hepsinin aynı sınıfta dersi vardı. Galiba en çok eğlendiği günçer onlardı.
Ama yine de erkeklerden çok kızlara ısınabilmişti. İlk kim olduğunu söylediğinde bazıları tanımış, bazıları çıkaramamıştı ama üniversitedeki bir çok öğrenci kızın varlığından haberdar olmaya başlamıştı bile.
Bu durum her ne kadar Los Angeles'ta Azra için sorun teşkil etmese de, İstanbul'da her şey farklıydı. Sadece beş güne sekiz çocuk çıkma teklifi etmişti. Eskiden de böyle olaylar yaşardı genç kız. Ama ona göre, birisi çıkma teklifi edecekse eğer, bunu sadece tanınan bir sima olduğu için değil, ondan gerçekten hoşlanıldığı için yapılmasını isterdi.
Ve şimdiki durum tamamen birincisiydi...
İkizler ilk başta kıza bu konuda takılıp, eğlenseler de, cumaya doğru onlar da rahatsız olmaya başlamışlardı. Ahu kadar güzel kız bile böylesine ilgi görmüyordu. Konuya kızın sadece küçük çaplı yıldız olması değil, aynı zamanda yurtdışından, yılda binlerce yıldızın doğduğu bir memleketten gelmesi de katkı sağlıyordu. Azra her defasında reddettmekten sıkılsa da, genç adamlar ona gelmekten sıkılmamışlardı.
Arada Murat isimli başka çocukla da tanışmıştı. Ama o, diğer genç adamlarla pek yakın olmadığı için, ikiliyi kızlar taktim etmişti birbirlerine. Murat, uzunboylu, kumral, sert yüz hatlarına sahip, ela gözlü bir genç adamdı. Diğerlerinden en büyük farkı, hep klasik bir şıklığının olmasıydı. Jilet gibi ütülenmiş gömlekler, jölelenmiş saçlar onun ayrılmazıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Serisi : Yeni Varisin Gelişi
RomanceBir kız vardı, hayalleri olan. İçinde bin bir gece masallarını aratmayacak hayal gücüne sahip, uçmayı dileyen, yıldız değil de bulut olmak isteyen, Unicorn değil de, Pegasus'a sahip olmayı dileyen bir kız. Kanatlı atların, uçan halıların, konuşan ha...