13. Bölüm ⚜️ Bulutların Şehri Yoktur ⚜️

70 9 4
                                    

Bir... iki... üç... dört...

Sayıyordu yine içinden. Hızlı hızlı başladığı, ama sonradan yavaşlattığı adımlarını mı, yoksa delice vuran kalp atışlarını mı, bilmiyordu. Ne yaptığını, nereye gittiğini bilmiyordu. Çantasını omuzundan almış, parmak boğumları beyazlayana kadar sıktığı ellerinden birinin arasından sarkıtmıştı.

On dokuz... yirmi... yirmi bir...

Çimenlerde sürüklüyordu. Ama umurunda değildi. Belki, farkında bile değildi. Beyni durmuş gibiydi. Zira, Onur denen çocuğun son sözleri, beynine yediği kurşundan farksızdı.

Elli üç... elli dört... elli beş... elli altı...

Telefonu durmaksızın çalıyordu. O da umurunda değildi. Üniversiteden uzaklaşalı çok olmuştu. Ayakları onu bir yere götürüyordu ama nereye olduğunu kendisi bile anlamıyordu.

Yetmiş üç... yetmiş dört... yetmiş beş...

Saymaya devam ediyordu. Sakinleşmek için. Unutmak için. Beynini dondurmak için. Ama kız daha yanaklarındaki ıslaklıktan habersizdi. Yüzü ifadesizdi. Ama gözleri...

Durmak bilmeden akıyordu göz yaşları. Geldiğinden beri ilk kez, hatta belki de tek bir kez, onu hayal kırıklığına uğratmamalarını istedi. Söyledikleri kadar özlediklerini, acı çektiklerini, mecbur kaldıklarını bilmek istedi. İnanmak istedi.

Ama olmadı. Yine bir şekilde, bir konuda, küçük kızlarını bir kez daha hayal kırıklığına uğratmayı başarmışlardı. Varlığından habersiz yaşadığı ailesi, ondan habersiz bir sosyetede yaşıyorlarmış. Varlığından habersiz insanlarla oturup kalkıyorlarmış.

Yüz yedi... yüz sekiz... yüz dokuz...

Gözleri, önüne çıkan arabanın fazla gür ışıklarıyla sıkıştı. Bir kaç damlası daha hareketin etkisiyle yere damlarken, karşısına çıkan arabayı kullanan kişi kapısını açarak, dışarı çıktı.

Hangi sayıda kaldığını çoktan unutmuştu bile. Gözlerini gür parlayan farlara alıştırmaya çalışarak kırpıştırırken, bir kaç saniye sonra, nihayet karşısındaki kişiye odaklanabilmişti.

Üzerindeki gri takım elbise, jölelenmiş saçlar ve telaşlı yüz ifadesinden, her neredeydiyse ve ne yapıyorduysa yarım bırakıp geldiği belliydi.

Kapıyı bile kapatmadan, arabasının ışıklarından açıkça seçebildiği gözyaşlarını görmüştü kızın Kemal. Ceketinin önünü açarak kıza doğru koştu.

"İyi misin?" diye avuçlarının içine aldı kızın yüzünü. Baş parmaklarıyla yaşları sildi. Karşısında genç adamı gördüğü için şaşkınlık içinde kalan kız, tepki bile veremiyordu.

"Sen... sen burada ne yapıyorsun?"

Yüzünü buruşturdu genç adam. İlk söylediği şeyin bu olmamasını umuyordu. "Berke aradı. Olanları anlattı. Nerede olduğunu bilmiyorlardı. O da eve gelip gelmediğini öğrenmek istemiş. Ben toplantıdaydım ama hemen çıktım. Üniversiteye gelecektim. Yolda sen çıktın karşıma."

Kısık kısık nefesler alıyordu kız. Gözlerini genç adamın gözlerine dikmek istedi. Ama olmadı. Odağını bulmakta güçlük çekiyordu göz bebekleri. Fevrice geziniyordu adamın yüzünde.

Kafasını sallamaya başladı gelişi güzel bir şekilde. "Anladım." Tek çıkan kelime bu olmuştu dudaklarından. İyi değildi ve Kemal bunun farkındaydı.

Fazla uzatmadan kızı arabaya bindirdi. Birlikte sessiz geçirdikleri yolun ardından eve vardılar. Kemal, kıza tek bir soru bile sormadan odasına gitmesini izledi. Annesi konuşmak, hatta yemek hazırlamak istese de, Kemal durumu anlatarak Gül hanımı sakinleştirdi.

İntikam Serisi : Yeni Varisin GelişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin