Herkese merhabalar. Ara biraz uzun oldu ama Yeni yılda güzel bir tatil yapmak istedim, telefondan, bilgisayardan uzak. Gözlerim elden gidiyor çünkü. Günün 10 saatini işte bilgisayara bakarak geçirdikten sonra, eve geliyorsun ve o zaman da telefon. (Bölümü telefondan yazıyorum)
Uzun lafın kısası, bir hafta kendime tatil ilan ettim ama 2 gün sonra işe çağırıldım. BUMMER! Tatil boşa gitti yani. Şimdi de ofisten paylaşıyorum. Bölüme güzel bir şarkı bırakmak isterdim ama patron ofiste YouTube kapattığı için o da olmayacak. Gelecek bölümlere artık.
Okuyun ama oy ve yorumu da çok görmeyin. Hem komik, hem hüzünlü bir bölüm oldu. Ama daha çok komik. Gerisini bölümü okuduktan sonraya yazıyorum. Byeee!
İnsan, içinde tuttukları kadar sabırlı, sakladıkları kadar yalancı, söyledikleri kadar kırıcıdır.
Bir kadın, günlerdir içinde tuttuklarıyla sabırlı oldu. Ama, bir adamın sakladıklarıyla yalancı olduğuna inanmaya başladığı bir anda, söyledikleriyle kırıcı olmayı seçti.
Ve kadın yine kırdı...
Ama bu kez, karşısındaki adam incinmişliğiyle parlamadı. Yüzündeki ifade, canının yandığını gösteriyordu ve geçen seferkinden çok farklıydı.
"Azra..." dedi, çatallaşmış sesiyle, boğazını temizlerken. Kurumuştu. Dili, dudağı, boğazı kurumuştu.
"Mert?" Kızın da ondan geri kalır yanı yoktu. Buruktu. Gözleri dolmaya başlamıştı ve bu manzara, karşısındaki adamın içini parçalıyordu.
"Bu... bu nasıl söylenir ki? Nasıl, 15 yıl önce, bu eve bir cenazeye geldim, denir? 3 yaşındaki küçük bir kız çocuğunun cenazesine. Annesi, ellerinde bebeğini tutmuş, beşiğinin kenarında ağlayarak, "Bebeğimi aldılar..." diyen, babası, kimsenin gözlerine bakamayan bir kızın cenazesine. Ben yıllar önce, senin öldüğünü sandım ve cenazende ağladım. Daha yedi yaşım vardı ama o acıyı hissettim.
Şu an karşımda duran, gözleri altın tozcuklu güzel kız, ben senin ölümüne ağladım, nasıl denir Azra?"
Diyememişti işte. İçi el vermemişti. Nefret ettiğin, kaygısız olduğun insana bile söylenemeyecek şey, bu kadar önemsediğin birisine nasıl denirdi ki?
Azra'nın gözlerinden damlalar durmaksızın akıyordu. O sabah, babasının, annesinin, Kemal'in ve herkesin önünde Mert'e o soruyu sorduğunda anlamıştı. Altında çok derin ve acı bir gerçek yatıyordu o ela gözlerin.
Tabii ki de, Azra işi şansa bırakmamıştı. Kimseye söylemeden, kendi başına araştırmıştı. İlk kez, Haznedar soyadını internette aratmıştı. Karşısına binlerce şey çıkmasına rağmen, o yıllar öncesine inmişti.
19 Aralık, 1998. Başlığı altında bulmuştu içini parçalayan gerçekleri. Haznedar ailesinin, aylardır hasta yatan çocuğu, vefat etmişti.
Hastalığına da bakmıştı ve babaannesinin anlattıklarına dayanarak, gerçekten de ağır bir altı ay geçirdiğini hatırlamıştı. Tabii, o esnada Türkiye'de, annesi ve babasının yanında olduğu gerçeğini atlamıştı yaşlı kadın.
Tastik etmek için, bir de kadını aramıştı genç kız. Babaannesi de ona anlatmıştı. Altı ay boyunca yüksek ateşten dolayı hastahanede yatmıştı. Küçük bir soğuk algınlığı, kızı aylarca doktorlara muhtaç hâle getirmişti. Daha bebek olduğu için de, zayıf bedenine virüs hızla yayılmış, bu yüzden baygın bir şekilde hastahanenin özel hazırlatılmış odasında geçirmişti, ailesiyle birlikte olduğu son günlerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Serisi : Yeni Varisin Gelişi
RomanceBir kız vardı, hayalleri olan. İçinde bin bir gece masallarını aratmayacak hayal gücüne sahip, uçmayı dileyen, yıldız değil de bulut olmak isteyen, Unicorn değil de, Pegasus'a sahip olmayı dileyen bir kız. Kanatlı atların, uçan halıların, konuşan ha...