Tanrının çocukları çoktur. Ama onlar için sadece üç ev yapmıştır. Cennet, Cehennem ve Dünya.
İlk Cennet'i yaptı. Akla gelebilecek en güzel şeyleri bahşetti oraya. Her çeşit ağaç, her tür hayvan, tadına doyulmayacak naz nimetler serdi ilk evine. Çocukları orada mutlu mesut yaşadılar.
Sonra, Adem ile Havva'yı yaratdı Tanrı. Kimsenin daha önce görmediği, duymadığı bir tür. İnsanı yaratdı. Kurallar koydu ve Cennet'e getirdi onları. Ama onlar Tanrı'nın kurallarına uymadılar. Ve onun çocukları, bu saygısız varlıkları Cennet'ten atması için babalarına şikayet ettiler.
Ve böylece Tanrı, ikinci evini, Dünya'yı yaptı. Adem ve Havva'yı da oraya gönderdi. Onlar da daha fazla insanlar yaparak, Dünya'yı doldurmaya başladılar. Fakat Tanrı, onların da ecdatları gibi kurallara uymayanlarının olduğunu gördü. Ve insanlar cezasız kalınca, bunu yapmaya devam ediyorlardı.
Bu yüzden Tanrı, üçüncü evini yaptı. Cehennem'i. Kötü insanların ruhlarının cayır cayır yandığı bir mekan hazırladı. Evlatlarından birini de, bunu hak eden insanları cezalandırmak için, onlara eziyet etmek için Cehennem'e gönderdi.
Böylece, Tanrı'nın bütün çocukları parçalandı. Melekler farklı görevlere sahip oldular. İnsanlar yer yüzüne hakim oldular. Ve günahkarlar, cezalarını çekmek için Cehennem'e yollandılar.
Tanrı ise yalnız kaldı...
Derin derin nefesler alarak uyandı Azra. Gözlerini kırpıştırarak karanlığa alışmaya çalıştı. Etrafta görebileceği hiçbir şey yoktu. Gözleri odağını bulamıyordu. Zifiri karanlıktı.
Yeni bir rüya görmüştü. Ama duyduğu şeyleri anlatan ses o kadar tanıdıktı ki, sanki rüyayı on beşinci kez görüyormuş gibi hissediyordu. Bugün okulda yaşadıklarından, öğrendiklerinden sonra, belki de artık hiçbir şeye şaşırmamalıydı.
Gözlerini kapattı tekrar kafasını yastığa yaslarken. Huzursuzdu. Olacaklar ve olmuşlar aklını kurcalıyorlardı. Derine indikçe karşılaşacaklarından korkuyordu. Belki de en doğrusu korkmasıydı.
...
İnce çizgiler şeklinde gidip geliyordu. Genelde o çizgilerin dairevi yapılması gerekti ama o düz yapıyordu. Bir sağa, bir sola, bir sağa, tekrar sola. Gözleri de o çizgiyi takip etse, belki de çoktan hipnotize olmuştu.
"İyi misin?" Gözlerini aniden tabağından kaldırdı Azra. Yemeğine dokunmamıştı bile.
"Dalmışım öyle. İyiyim." Çatalı bırakıp, suyundan içti.
Karşısındaki dalgın kızın hareketini tekrarlayarak çatalını tabağının yanına bıraktı Mert. Ellerini masanın üzerinde, çenesinin altında düğümleyerek, önünde suyunu yudumlayan kızı gözlemlemeye devam etti.
"Yemeğine dokunmadın. Oysa, tabağında makarna bırakmazsın sen."
Bardağını yavaşça masaya bıraktı Azra. Gözlerini kaldırdığında kendisine odaklı bir çift koca ela gözle karşılaştı. Dikkatinin üzerinde olmasına bir türlü alışamadığı ela gözlerle.
"Makarnayı sevdiğimi bilecek kadar uzun süredir mi birlikteyiz biz?"
"Cevap vermek istemeyince, ya da mevzudan uzaklaşmak istediğinde konuyu profesyönelce değiştirdiğini bilecek kadar uzun, evet."
Hafifce gülümsedi Azra. Buna Mert de tek dudak kenarını kaldırdı. Kenardan bakanlar güzel sohbete daldıklarını düşünebilirdi. Peki sohbet, gerçekten güzel değil miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Serisi : Yeni Varisin Gelişi
RomanceBir kız vardı, hayalleri olan. İçinde bin bir gece masallarını aratmayacak hayal gücüne sahip, uçmayı dileyen, yıldız değil de bulut olmak isteyen, Unicorn değil de, Pegasus'a sahip olmayı dileyen bir kız. Kanatlı atların, uçan halıların, konuşan ha...