Jin:"Bunu yapmaman gerekti Namjoon"
Namjoon:"hyu-"
Daha fazla dayanamayarak allak bullak olan kafamdan cümle seçmeye üşenerek aklıma gelenleri sıraladım.
Changyang"Oppalarım! Lütfen şu saçma kavgayı kesin. Bak hepsi gitti, benim şarjım yok müzik dinleyemiyorum yani kendimi buradan soyutlayamıyorum. Ayağım acıyor zaten. Lütfen acıyın bana!"
Parmağımla boş koltukları işaret ettim. Onlarda onaylayarak sustular. Tanrım sonunda! Jin yemek hazırlamak için mutfağa, Namjoon ise yeni albüm için odasına gitti. Harika tekrar yalnızım..
Derin bir nefes vererek rahatlamaya çalıştım. O an kulaklarımı tırmalayan çınlama yükseldi. Hayır, hayır. İşte! yine o geliyor...
"Beni rahat bırak na-young"
Bir kız sesi yükseldi.
"Sen.. beni görüyor musun ?"
Koltuğun arkasından yukarı doğru uzanan minik bir kafa gördüm. Saçlarının ve teninin rengi soluktu her ruh gibiydi işte. Korkakça kafamı sallayarak onu onayladım. O anda gözlerinden kırmızı gözyaşları düşmeye başladı. Neden kırmızı?
"A-ağlama"
Dedim titrek sesimle. O daha fazla ağlamaya başladı. Hadi ama minik kız ağlama! Kız en fazla 10 yaşındaydı. Fazla soluk olmayan teni yeni bedeninden ayrıldığını gösteriyordu. Bir tuhaflık vardı..
"Ağlama küçük kız."
Dediğimi umursamadan hıçkırarak konuştu.
"Neden beni kimse göremiyor?"
Çok masumdu. Hayatının en güzel zamanında ölmüştü. Ya da bedeninden ayrılmıştı.
"Çü-çünkü sen.. özel bir çocuksun."
Elini tersiyle burnunu sildi.
"Annem beni göremiyorsa ben özel olmak istemiyorum."
Neden ölmüştü?
"Neden bu haldesin, ne oldu sana?"
Gözlerini üzerimden çekmeden konuştu.
"Be-beni dün gece iki amca buranın yer katına getirdi. Birinde silah vardı ve etrafta bir kaç çocuk vardı. Sonra birisi silaha bastığında gözlerim kapandı ve tekrar açtığımda hiçbiri yoktu. Annemin yanına gittim ama o beni görmedi."
Yutkunarak devam ettim. Bunu anlamayacak kadar küçüktü.
"Çünkü se-sen, ölmüşsün"
Gözünden kırmızı sıvı bir kere daha aktı.
"O zaman neden hala burdayım? "
Yaşına göre mantıklı bir soruydu.
"Bilemiyorum, ama yapacağın şey beklemek. Burada olduğuna göre ruhun hala yaşamak için bir dal arıyor, bir çaba sarf ediyor."
Heyecanlı bir biçimde devam etti.
"Yani annem bana sarılarak şarkı söyleyebilecek mi?"
Sanki az önce ağlayan o değildi.
"Belki küçük kız."
Kız mutlulukla el çırpmaya başladı. Ben de gittikçe solan rengine bakarak burukça gülümsedim ve polisi aradım.
"*** karakolu nasıl yardımcı olabiliriz?"
Derin bir nefes vererek konuşmaya başladım.
"Olduğum konumda, bodrum katında cinayet işleniyor olabilir. Ayağım sağlam olmadığı için kontrol edemiyorum. Buraya bir ekip gönderebilir misiniz?"
Sekreter durgunlukla devam etti.
"Emin olmadığımız için-"
Öfkemi kontrol ederek kadının sözünü kestim.
"Bu sizin göreviniz hanım efendi!"
****
En sonunda onları bir ekip göndermeye ikna etmiştim. Şu an ise karşımdaki minik bedene bakıyordum. Rengi git gide soluyordu ve bu benim canımı yakıyordu.
"Hala gelmediler mi?"
Umutsuzca miniğin bana belki otuzuncu kez sorduğu soruyu cevapladım.
"Hayı-"
Tak tak tak..
"Ah bak geldiler Melisa"
Dediğim anda kapıya doğru giden Hoseok'u durdurdum.
"Şey! Ben bakacağım"
Hoseok şaşkın bir biçimde onayladı. Şüpheci bir biçimde gözlerini kısarak konuştu.
"Tamam"
Ayağa kalkarak kapıya yöneldim. Tek ayak üstünde zıplayarak kapıya ulaştım. Açınca karşımda iki tane polis memuru gördüm ve gülümsedim.
"Bodr-"
"Daireden çıkmayınız.Olay mahali olarak 4 gün evdesiniz, iyi günler"
Memurun hızlı hızlı konuşmasıyla Hoseok bana döndü.
"Neler oluyor? "
***
Derin bir nefes vererek şüpheci gözleri üzerimden çektim."Kısacası, ufak bir rüya sayesinde polisleri aradım. Aptalca fakat yaptım işte. Her neyse.."
Tabi ki de onlara gerçeği söylememiştim. Hadi ama "Ruhları görebilen şizofrenin tekiyim" dememi beklemeyin.
"Yani.. dört gün daha buradayız, biz bize.."
Dedi jin oppa.
"Bana uyar. Eğer işten uzak kalacaksak, bana uyar"
Dedi Taehyung.
"Aish cidden.. menajer hyungu arayacağım bizi gelip almalı."
Yoongi telefonunu çıkararak rehberine girdi. O anda Taehyung konuştu.
"Hyung bolca dinlenme ve uyku z-"
Yoongi hızla telefonu koltuğun diğer ucuna fırlatarak bacak bacak üstüne attı ve ellerini de üstteki bacağının dizine koyarak sırıttı.
"Ne diyordunuz?"
Diyerek yerini aldı.
O anda bütün herkes gülmeye başladı. Tabi ben hariç...Ahh şu an çok üşengeç bir havadaydım. Arada sırada oluyordu. Bazen nefes almaya bile üşeniyordum. Kendi kendime içimden bir şeyler geçirirken Namjoon oppa bir şekilde kavga başlatmıştı. Lider olmasına rağmen grup içinde en çok kavgayı o başlatıyordu. Bir anda konuştum.
"Personah!"
Bağırdığım için çok büyük bir efor sarf etmiştim.Üyeler bana "mal mısın?" Bakışını atarken ben de gayret ederek konuştum.
"Üşeniyorum"
Diyerek kestirip attım. Nefes almadan durdum.
"Yatağım nerde?"
Diye mırıldandım ve kaşlarımı çattım.
Üyeler bir anda nerede yatacağım ile ilgili tartışırken çaktırmadan ayağa kalktım ve rastgele bir odaya girerek kendimi "bana gel bebeğem" dercesine bakan yatağa bıraktım...
.
.
.
Bölüm Sonu:
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Light / Park Jimin / Tamamlandı
FanfictionKimsenin görmediklerini görmüştüm.. Yaşamak için tutunacak bir dal arar olmuştum. Korkuyordum.. Yalnızdım.. Yine ve yine.. Fakat şunu öğrenmiştim kısacık hayatımda çoğu şey sahteydi. Aynı zamanda sana "destek" olanlar. Aslında Hayat yalandan ibarett...