"Personah!"
Hadi ama, bağırdığım için çok büyük bir efor sarf etmiştim. Üyeler bana "mal mısın?" Bakışını atarken ben de gayret ederek konuştum.
"Üşeniyorum"
Diyerek kestirip attım. Birkaç saniye nefes almadan durdum.
"Yatağım nerde?"
Diye mırıldandım ve kaşlarımı çattım.
Üyeler bir anda nerede yatacağım ile ilgili tartışırken çaktırmadan ayağa kalktım ve rastgele bir odaya girerek kendimi "bana gel bebeğem" dercesine bakan yatağa bıraktım...
***
Gözlerimi açar açmaz yatakta birkaç tur yuvarlandım ve oturur konuma geldim. Dilimi kurumuş dudaklarımda gezdirerek nemlendirdim. Su içme kararı aldım ve mutfağa doğru gitmek için hareketlendim. Ayaklarımı yataktan sarkıtarak bir kaç hareket yaptım. Tanrım, nasıl yattıysam omzum ağrıyıyordu. Daha sonra ayağa kalkarak küçük adımlarla kapıya doğru adımladım. Daha doğrusu adımlarken ayağım halıya takıldı ve yere düştüm, yani kısmen. Sorun ise yerde yatan Jungkook'un üstüne düşmemek için saçma sapan bir köprü oluşturmamdı. Bir anda yükselen kalın kahkaha sesiyle küçük bir cızırtı oluştu. O anda Jungkook hızla yattığı yerde doğruldu. Onun hamlesiyle kucağına yatar pozisyona gelmiştim. Derin bir nefes alarak hızla ayağa kalktım.
"Hih! Jungkook-sshi yanlışlıkla oldu özürdilerim. Özürd-"
Yeni uyandığı için soft çıkan sesi ile dağılmış saçları onu çok sevimli kılıyordu. Ultra sevimliliği ile konuştu.
"Önemli değil chang-sshi~"
Gülümseyerek devam ettim.
"Teşekkür ederim"
Yani.. ben olsam ağzına ederdim ama.. Ayağımın üstüne sertçe bastığımda oluşan dışıyla tek gözümü kapadım. Artık o kadar da acımıyordu sadece ufak bir sızı. Gözleri kapalıyken bana dönen Jungkook devam etti.
"Yarın konuşuruz."
Dediği anda kafasını yatağa gömdü ve uyumaya başladı. Kafamı hızla az önce gülen bedene çevirdim.
"Taehyung? Bu saatte neden ayaktasın acaba?"
Sessizce boğazını temizleyerek bana döndü ve ciddi bir ifade takındı.
"Sadece lavaboya gitmek için uyandım fakat gördüğüm şey ile gidemedim."
Ufak kıkırtılarını odaya bahşederken işaret parmağımı dudaklarına getirdim.
"Sessiz ol ve uyu. Yorulacak gibiy-"
"Evde mahsur kaldık, hatırlatırım"
Lafımı bölmesi üzerene kaşlarımı çattım.
"Bir daha lafımı kesme. Bu çok sinir bozucu."
Kafasıyla onaylayarak ayaklandı. Yanımdan geçerek odanın kapısına ulaştı. Sessiz adımlarla onun yanına ilerledim ve birlikte koridora çıktık.
Ben de uykulu adımlarla mutfağa doğru yönlendirdim. Paytak paytak koridorda yürüyorken mutfaktaki seslerle hızlandım. Karanlık mutfağa girerek kıkırdadım ve tezgahın önünde durdum. Hırsız olsa takacak durumda değildim. Hem ne çalabilirdi ki? Su bardağına elimi uzatırken omzuma değen nefesi hissetmemle hızla elimi yumruk yaparak atmaya hazırlandım. Yumruğumu atacakken bileğime dolanan parmaklar ile durdum. Resmen beni durdurmuştu.
"Na-young seninle uğraşmak istemiyorum. Rüyamda görüşelim."
Dedim ve bardağı raftan alarak su doldurdum. Cebimde taşıdığım uyku hapını alarak ağzıma attım. Hızla bardağı yudumlarken burnuma gelen kokuyla duraksadım. Na-young böyle kokmuyordu hatta bu kadar yoğun kokmuyordu.
"Kimden bahsettiğini bilmiyorum ama seninle konuşmam gereken şeyler var."
Jimin'in sesini duymamla onu onayladım.
Bileğimden tutarak beni balkona kadar sürükledi. Ben de yavaş yavaş peşinden giderken yüzüme çarpan rüzgârla balkonda olduğumu anladım. Uykulu gözlerimle ay ışığının çarpmasıyla ekstra kusursuz görünen yüzüne bakmaya başladım.
"Efendim jimin-ah?"
"Ne oldu?" gibisinden soru yöneltince sanki bu anı bekliyormuş gibi hızla cevap verdi. Ahşap sandalyeye oturarak kolumu masaya koydum ve kafamı koluma yatırarak onu dinlemeye başladım.
"Biraz garip ve eğlenceli bir kişiliğin var chang. Seni garip bir şekilde kardeşim gibi görüyorum fakat.."
Konuşmanın gerisini duymak istiyordum fakat gözlerim yavaş yavaş kapandı ve kendimi uykuya bıraktım ilaçlardan fazla doz almanın etkisiydi işte...
*-*-*-*
Yine okulumda sıradan bir gündü. Okulun sınav açılış günü gibi bir programı vardı. Bahçeye dizilen sıralara bakarak göz devirdim ve binaya girdim.
.
.
Üçüncü dersin başında bizi bahçeye çıkararak sıralara yerleştiren müdür ile kafamı sıraya gömdüm. Diziler de veya kitaplardaki gibi zeki bir kız değildim. Yavaşça gözlerim kapanırken kendimi karanlığa bıraktım..Gözlerimi açarak etrafta gezdirdim..Bahçedeydim sıramda oturuyordum.Bütün sıralar bomboşken bazıları yanıyordu. Hızla yerimden kalarak okul binasına doğru ilerledim. İlerlemeye devam ederken bir anda sınıfların kapısı açıldı.
Daha ne olduğunu anlamadan içeri çekilmemle kendimi karanlığa sürüklenirken buldum. Korkusuzca etrafa bakıyordum fakat her yer sipsiyahtı. Karşımda tanidik bir yüz gördüm.Jin'i görünce gülümsedim ve yanına doğru gitmeye başladım. Ben yaklaştıkça bütün üyeler toplanıyordu ve aynı zamanda bütün sevdiklerim..
"Oh ? Chang yang-sshi."
Şaşkınlık içeren sesi duymakla june doğru hızlandım.Bir anda ne olduysa o sevimli yüzü anlık olarak karardı ve kan lekeleri sıçradı. Gulumsemesinin yerini şeytani bir sırıtış kapladı. Etrafa bakınmam ile herkesin öyle olduğunu görmüştüm. Sonra ise jin merakla yanıma geldi ve merakla gözlerime baktı.
"İyimisin chang-sshi??"
"B-ben iyiyim op-"
Demeye kalmadan etraf daha da karardı ve ayaklarıma bir şey yuvarlandı. Yavaş yavaş etrafa loş ışık yayılırken üyelerin kafalarını yerde görmemle derin bir çığlık attım.
O anda yattığım sıradan başımı kaldırarak önümdeki kâğıda odaklandım.Her şey bir kabus olsa da Ben şu an önemli bir sınavdaydım! En hızlısından soruları yaparak ismimi yazdım. Maalesef sallamasyon yapmıştım. Derin bir nefes vererek gülümsedim.Bahçedeki banklardan birine oturdum. O anda zihnime hücum eden görüntüler ile na-yeong yandan bir sırıtış attı. Ben ona bakarken elindeki bıçağı acımasızca karnıma soktu...
Sadece birkaç saniye...
.
.
.
Bölüm Sonu:
.
.
.Eh.. artık devamı LGS sonrasına...
Hoşçakalın ponponÇikolatalarr~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Light / Park Jimin / Tamamlandı
FanfictionKimsenin görmediklerini görmüştüm.. Yaşamak için tutunacak bir dal arar olmuştum. Korkuyordum.. Yalnızdım.. Yine ve yine.. Fakat şunu öğrenmiştim kısacık hayatımda çoğu şey sahteydi. Aynı zamanda sana "destek" olanlar. Aslında Hayat yalandan ibarett...