Sunshine
11. Bölüm
"Öyleyse dedim, sana işte dilsiz, dudaksız konuşan biri.
Yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki ay gibi."
Alpay - Sensizliğin Şarkısı
Rüzgar perdeleri yavaşça aralıyor ve küçük boşluklardan odayı aydınlatan turuncu gün ışığının girmesine izin veriyordu. Işıklar saçlarımızın rengini açıyor, yüzümüzü ısıtıyordu. Odanın içinde dönen gün ışıklarına ek, kalbimin içini aydınlatan gün ışığım yanımda uyuyordu. Ben onun için ne ifade ediyorum bilmiyordum ama o benim için gözlerimi acıtırcasına parlayan, benden hariç kimseyi aydınlatmayan, kimsenin fark etmediği küçük sırrım, gün ışığımdı.
Yatağın sol tarafında yastıkların arasında kaybolmuş, başka bir evrende, derin uykulardaydı. Koyu sarı saçları beyaz yastığa düşüyor ve her zaman yaptığı şeyi yapıyor, basit bir yüzeyi bile güzelleştiriyordu. Kirpikleri, üzerlerinde dolaşan bakışlarımı fark eder gibi hafif bir şekilde titriyordu. Ve dudakları, dün gece sözsüz bir itiraf olan dudakları... Dudaklarımdaki kötü duayı iyiliklere çeviren dudakları. Dün gece kendini kollarıma, dudaklarını dudaklarıma bırakmıştı ama fazlası için yorgun ve karmaşıktı. Sadece uyumak ve hızlı akan bu nehirde onun yanında durmamı istediğini söylemişti. Onu herhangi bir şeye zorlamak, pişman olacağı şeyler yaptırmak istemiyordum, bu yüzden o ne kadarında isterse o kadarında eşlik edecektim ona.
Onu izlemeyi bırakıp, yavaşça doğruldum yataktan. Masamın üzerinde duran filmli fotoğraf makinesini aldım ve tekrar ona doğru yaklaşıp fotoğrafını çektim. Bu fotoğrafın içinde ben olmasam bile bana hatırlatacağı şeyler güzel olacaktı. Makineyi yavaşça komodinin üzerine koydum ve Ege'nin yanına kıvrılıp, onu izlemeye devam ettim. Ona sarılmak, öpücüklere boğmak ya da dahasını yapmak için iznim yok gibi hissediyordum. Onun zayıf anlarından oluştuğumuzu biliyordum ama elimde olmadan bu anları bile kabul edip, mutlu olabiliyordum. Aşk öyle yoğundu ki, beni böyle bir zayıflığın içerisinde kandırıp, ihtimallere inandırıp, hikayenin kahramanıymış gibi hissettiriyordu. Halbuki ben kalbinin içine esir olmuş, girdiği her savaşı kaybetmiş sahte bir kahramandım.
Ege gözleri hala kapalıyken bir elini alnına götürdü ve yavaşça kaşıdı, uyanmaya başlıyordu. Parmakları alnından gözlerine indi ve gözünü ovuşturdu. Her hareketini sakin ve yavaş yapıyordu. Yavaşlatılmış bir anın içerisinde, her hareketi uyum içeren bir dansçıyı izliyordum. İnce, uzun parmakları yüzünün yarısını kapatıyordu. Yüzünün görebildiğim kısmında göz kapağı yavaşça kalktı ve dünyayla buluştu. Gördüğü ilk şey benim yüzümdü. Bu sabah dünyayla buluştuğu ilk anda gördüğü şeyin ben olmasını istemiştim. Birkaç dakika sonra yanımdan bir yabancı gibi kalkıp gitse de, birkaç saat sonra hikayenin gerçek kahramanına sarılıp öpse de, elimde hiçbir şey kalmayacak olsa da kısacık bir an gözlerinde durmak ve donmak istemiştim.
Elini yüzünden çekti, yüzünün görünmeyen kısmı da ortaya çıktı. Gözleri açılmış karşısında duran bana bakıyordu hiçbir şey demeden. İkimiz de sessizdik. Dün gece söylenenlerin, yapılanların yüzleşmesini yapıyor gibi, birbirimize ne ifade ettiğimizi anlamak ister gibi sadece bakıyorduk.
Elini yavaşça kaldırdı ve yüzüme koydu. Parmakları yüzümün üzerinde silik ve güçsüz izler bırakıyordu. Dudaklarında minik bir kıvrım yavaşça şekil alıyor, gözleri gözlerimin içini delip ruhuma erişiyordu. Bu sefer benden, bizden, bu evden kaçmıyor, kendisine itiraf ediyordu. Yüzüme dokunduğunu, dokunmak istediğini hem bana hem kendisine itiraf ediyordu. Eli yanağım ve boynumun birleştiği noktadaydı. Parmaklarıyla boynuma sardı ve yatakta yanıma doğru yaklaştı. Vücutlarımız birbirine değiyordu. Yüzlerimizin arasında hiç mesafe yoktu, aramızdaki köprü boynumda duran eliydi. İkinci bir köprü daha kurmak ister gibi gözlerini dudaklarıma kaydırdı. O tüm bunları yaparken ben sadece onu izliyor, istediği ne varsa ve ne boyutta yapmak istiyorsa ona izin veriyordum. Dudakları yavaşça dudaklarıma yaklaştı ve artık bir tanıdıkmış gibi dokundu. Aramızdaki bu tanıdıklık hissi beni mutlu ediyordu. Gözlerimi kapattım, artık her şey karanlıktı. Bu karanlığın içinde tek hissettiğim ve hissetmek isteyeceğim şey onun dudakları, onun tadıydı. Gözlerim hala kapalıyken, dudakları yavaşça ayrıldı ve nefesi dudaklarıma çarparak "Günaydın." dedi sessiz bir şekilde. Gözlerimi açtım, gülümseyerek bana bakıyordu, eli hala boynumda ve yüzü hala yakınımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sunshine (GirlxGirl)
Romance"Senin evinde yatağın içindeydik, yaklaşmaya korkuyordun. Tek bir gece vardı elinde ama bakışlarıma yakalandıkça saçlarını geriye itip gözlerini kaçırıyordun. Yataktan kalktın ve salondaki gitarını alıp tekrar geldin. Cam açık, rüzgar çılgın, sen de...