Bera: Neden gelmedin?
Bera: Dersleri kaçırdın.
Çilli: Hastayım biraz
Çilli: Kendimi iyi hissetmiyorum.
Çilli: Gelseydim de o bilgiler ne kağıda geçerdi ne de beynime
Bera: Yanına gelmemi ister misin?
Bera: Hem notları veririm sana.
Çilli: İyi olur aslında
Bera: Irzıma geçmeye çalışmayacaksın değil mi?
Bera: Ben masum bir çocuğum.
Çilli: 18 yaşında bir çocuk
Çilli: Tabii canım, daha çocuksun sen
Çilli: Hem de masum olanından
Bera: Tabii masumum ben
Bera: Daha önce hiç öpüşmedim hatta
Çilli: Bu bilginin bana yararı ne?
Çilli: Ne yapayım? Ben mi öpeyim seni?
Çilli: Bunu mu ima ediyorsun?
Bera: Sen benim ırzıma göz koymuşsun bile!
Bera: Seninle iletişimimi kesiyorum.
Bera: Irz düşmanı pis kenafir gözlü yılan derisi
Çilli: Ne saydın be!
(İletilemedi)Çilli: nE?
(İletilemedi)Çilli: Ah be sarışınım, yaktın beni...
(İletilemedi)Vera'dan
Telefonumu elimden bırakıp masaya koydum. Kafamı kaldıracak halim yoktu ama Bera ile daha rahat mesajlaşmak için koltukta oturmaya başlamıştım.
Tam kafamı yastığa geri koyduğumda çalan zille birlikte derin bir nefes verip kalkıp kapıyı açtım.
"Irz düşmanı olsan da kankamsın ayol!" diyerek içeri giren Bera ile kapıyı kapatıp yanına gittim. Elinde birkaç poşet tutuyordu.
Poşetlere baktığımı görünce poşetleri boşaltmaya başladı. İçinde bir sürü meyve vardı. Hem de her çeşit.
"Bak, şimdi ben sana bir güzel meyve salatası yapacağım. Yarına bir şeyin kalmayacak!" Malzemeleri de alıp mutfağa gittiğinde gülümsedim.
Beni düşünmesi hoşuma gidiyordu ama Umay'ı sevdiği aklıma geldikçe kalbim sıkışıyordu. Onu seviyordum bu belliydi ama Bera asla beni sevemeyecekti.
Ya da Umay'ı kalbinden çıkarana kadar asla sevemezdi.
Benim yanımdayken onu unutuyordu ama yalnız kalınca yine onunla başbaşa kalıyordu. Onu böyle unutması imkansızdı, onunla yüzleşmesi gerekiyorken ondan kaçıyordu.
Belki Bera'yı onun Umay'ı sevdiği kadar güzel sevmiyor olabilirdim ama Bera'yı seviyorsam sevgim elbet güzeldir. Sonuçta Bera bu, her şeyi güzelleştiren çocuk.
Lisede okulun dışında onu sürekli görüyordum. Sürekli eğlenceli olan tavırlarını izliyordum ve bu beni güldürüyordu. Hatta 'bugün hayatımın en berbat günü' dediğim günlerde bile beni güldürmeyi başarmıştı.
Kendisinin haberi olmadan hem de...
"Al kız, zıkkımlan!" Kaseyi elime sıkıştırdı. "Elimi kestim, yara bandı var mı?"
Kaseyi hemen önümdeki masaya bırakıp eline baktım. Çok derin bir kesik değildi ama çizik gibi de değildi.
"Sen burada bekle!" Yerimden kalkıp evimde bulundurduğum ecza dolabına gittim ve içinde birkaç gerekli şey alıp geri döndüm.
"Alt tarafı küçük bir kesik?" ona dil çıkarıp yanına oturdum. Parmağı hâlâ hafiften kanıyordu.
Pamukla kanı silip oraya mikrobunu alması için bir şey sürdüm ve hemen ardından küçük sargı beziyle sardım. Yara bandı orayı kapatmıyordu çünkü.
"Daha önce hiç mutfağa girdin mi merak ediyorum!"
"Yok valla, ilk defa girdim mutfağa. O da senin için bak, değerini bil!"
Keşke fark etmeden de olsa umut vermeyi kesseydi, kalbimin bu kadar hızlanmasını kontrol edemiyordum. Bu da garip hareketler sergilememe neden oluyordu.
Kendime gelip getirdiğim şeyleri geri götürdüm ve geri geldiğim gibi koltukta bağdaş kurup kaseyi elime aldım.
Ben meyveleri yerken o da telefonunda biri ile mesajlaşıyordu.
"Kimle yazışıyorsun?"
"Ha? Ha şey," telefonu kapatıp cebine koydu. "Kimse!"
"Kimseyle yazışıyordun?"
Derin bir nefes verip konuştu. "Umay, Umay ile yazışıyordum."
Kalbimin parçalara ayrıldığını hissettim o an. Tamam yüzleşmeleri gerektiğini düşünüyordum ama yüzyüzeyken. Umay iki yüzlülük yapıyordu çünkü. Mesajlarda cici bir kız olurken gerçek hayatta bir cadıya dönüşüyordu.
"Ne... ne konuşuyordunuz?" Sesimi olabildiğince normal çıkarmaya çalışıyordum. Bu zordu, hem de çok...
"Ödev için yazmıştı ama sonra konuyu başka yerlere çekti. Onu sevmediğimi falan yazmaya başladı. Mal bu kız, onu ne kadar çok sevdiğimi görmüyor bile!"
"Boşver, o onun zararı. Senin gibi birini görmüyorsa demek!" Ardından ağzıma birkaç meyve daha attım. Ağlamamak için..
"Eee senin sevdiğin var mı?" Meyveler birden boğazıma kaçarken nefes alamadığım için öksürmeye başladım.
Bera hemen ayağa kalkıp su getirdi. Getirdiği gibi suyun hepsini içtim. Sorusuna cevap almış gibi bakıyordu.
"Sevdiğin kişi kim? Ayarlarım bak, onu sıkıntı etme!"
"Başkasını seviyor.."
"Pes etmemelisin. Bak Umay kaç kişiyi sevdi de ben hiç pes ettim mi?"
"Bera, o o kadar yakımda ki. Ama bir o kadar da uzak. Bedenlerimiz birbirine sarılabilir bile. Ama ruhlarımız asla birbirini bulmayacak. O, onu sevmeyi bırakıncaya kadar. Söyle, Umay'ı sevmeyi bırakabilir misin? Bırakamazsın. O da bırakamaz!"
"Ben bırakabilirim. Umay'ı sevmeyi, istersem bırakabilirim."
"Neden bırakmıyorsun o zaman?" Neden ikimize de acı çektiriyorsun o zaman?
"Bilmiyorum!" Hafifçe başımı salladım. Gözlerim dolmuştu ve ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Elimdeki bitmiş kaseyi mutfağa götürdükten sonra lavaboya geçtim ve yüzümü yıkadım.
Yüzüm alev alev yanıyordu, Bera gelmeden önce olan ateşimden daha fazlaydı ateşim. Ama garip bir şekilde kendimi halsiz hissetmiyordum.
Belki de enerji kaynağımın içeride olmasındandır.
Ve ben Vera isem, Bera mutlu olana kadar asla pes etmeyecektim. İster benimle, ister Umay ile mutlu olsun. Onun kankası olarak da hayatıma devam edebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarı Prens | Yarı Texting
HumorBera: Hâlâ anlamadın mı Umay! Bera: Sana asla arkadaş gözüyle yaklaşmadığımı, Bera: Sana hep farklı baktığımı, Bera: Seninle iken çok mutlu olduğumu hiç mi fark etmedin Umay? Bera: Amacım yüzüne söylemekti ama neyse Bera: Seni seviyorum Umay Bera: İ...