3. Bölüm

114 4 4
                                    

Mektupu alıp çöpe attım. Kesin bana şaka yapıyorlar diye düşündüm. Mesaj sesi gelmesiyle ürktüm. Mesajın kimden gönderildiği belli değildi. Ve içinde;
- Mektubu atmakla büyük yanlış yaptın Ella Kennedy. Eğer şimdi hemen kızlar tuvaletine gelmezsen senin için hiç iyi olmayacak! Yazıyordu. İçimde bir korku hissettim. Yapacak bir şey yoktu gidicektim.

Sınıftan çıkıp kızlar tuvaletine doğru yürüdüm. Kalbim çok hızlı atıyordu. Kapıyı açtım ve içeri girdim. İçeri girer girmez kapı sertçe kapandı ve kilitlendi. Kapıya doğru koştum. Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Kapıya vuruyor aynı zaman da da çığlık atıyordum. Ağlıyordum. Yanımda telefonumun olduğunu fark ettim. Ve Sandra'yı aramayı düşündüm.
-SANDRA YARDIM ET! Dedim hızlıca.
-Ella noldu! Sesin kesildi! ELLA! Harika telefonun şarjı bitmişti. Daha da ağlıyordum. Tam o sırada tuvalet kapısının altından mektup geldi. Mektubu aldım ve açtım. İçinde;
-Bu benim mektubumu çöpe attığın içindi. Kapını açmayacağım. Sandra eğer gerçekten seni seviyorsa bulur ;) . Yazıyordu. Tanrım nereden bulacaktı beni! Aradığımda nerede olduğumu bile söyleyememiştim. Çaresizlikten ağlıyordum. Bir kaç dakika sonra Kapıyı birinin ittirdiğini fark edip korkmaya başladım.
- Sandra sen misin?! Dedim. Korkarak.
-ELLA İYİ MİSİN?! Bu ses Sandra'ya aitti. Çok rahatlamıştım.
-Kapıyı nasıl açacaksınız? Dedim merakla.
-Ella merak etme yanımda james ve Arthur var. Kapıyı kırmayı deneyecekler. Dedi. Bunu nasıl sakin söylüyordu ki? Kapıyı kırmak kolay bir şey değildir ki? Bir de metal bir kapıysa. O anda kapı alev almaya başladı ve yere düştü. Korkudan bir çığlık attım. Arthur koşarak içeri girdi. Benim elimden tutup dışarı çıkardı. Aynı kavga ettiği zamandaki gibi eli çok sıcaktı.

Dışarı çıktıktan sonra kapıyı nasıl yaktıklarını sordum. Arthur hep gözlerini kaçırıyordu.
-K-kibritle? Dedi james saçma bir gülümsemeyle. Şaka mı yapıyordu? Bu metal kapı bir kibritin çıkardığı ateşle asla düşmezdi. Kesin bir şeyler saklıyorlardı.
- Onu boşver de sen nasılsın? nasıl oldu? Kim yaptı? Dedi Arthur hızlıca. Korkmuş görünüyordu.
-Sınıfta sıramın üstünde bir mektup buldum. Şaka yapıyorlardır diye çöpe attım.
-Mektupta ne yazıyordu? Dedi merakla Sandra.
-Hemen kızlar tuvaletine gel,seninle önemli bir şey konuşacağım... gibi bir şey yazıyordu.
-ee sonra!? Dedi james.
-sonra telefonuma mesaj geldi. Kimden olduğu belli değil. Mesajda mektubu çöpe atmayacaktın eğer gelmezsen kötü şeyler olur... falan yazıyordu. Sonra tuvalete gittim ve kapı kilitlendi. İşte olay bu.
-Böyle bir kötülüğü kim yapmış olabilir ki?! Dedi. James masumca.
-Bilmiyorum. Dedim.

Eve gelmiştim. Çok yorgundum. Ve kafam karışmıştı. Masada bir mektup buldum. Tanrım yine mi?!
Merhaba Ella 2 haftalık iş gezisindeyim. Aslında seni yeni taşındığımız yerde yalnız bırakmak istemiyorum. Ama merak etme 2 hafta sonra geldiğimde ne istersen onu yaparız. Seni çok seven baban...
İçim rahatlamıştı. Mektup babamdandı. Ben okuldayken eve gelmiş ve mektubu bırakıp gitmişti anlaşılan. Odama gidip rahat bir şeyler giydim. Uzun kızıl saçlarımı da dağınık topuz yaptım. Biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Dışarı çıkıp evimizin önündeki banka oturdum.
Otururken gördüğüm şeyle şok oldum. Blake ve tanımadığım bir kız. Öpüşüyorlardı. Aklıma Arthur'un bana söylediği şey geldi.
-Blake iyi biri değil. O senin kalbini kırar... bu duygunun ne olduğunu anlayamamıştım. Üzüntü mü? Öfke mi? Bilmiyorum...
Oturduğum yerden kalkıp eve girdim. Eve girdiğim de şaşırıp kaldım. Evden çıkmadan önce ışıkları kapattığıma adım gibi eminim. Evde biri vardı. Odama doğru korkarak yürüdüm. Kalbim çok hızlı atıyordu. Kapıyı açtım. Karşımda bir anda Arthur'u görünce çığlık attım.
-Ella seni korkutmak istemedim. Dedi Arthur.
-Odamda napıyorsun!? Diye bağırdım.
-Ve nasıl girdin kapıları kilitlediğime eminim!
-Balkondan girdim. Dedi. Hafif utanmış gülümsemeyle. Gülümseyince gamzeleri çıkıyordu. Tanrım çok tatlıydı!
-Yarın james, Sandra, Blake ve ben Sandra'ların uzaktaki bir evine gidip kafa dinlemeyi düşünüyoruz. Seni de çağırmak için geldim.
-Okul nolucak peki? Dedim. Merakla.
-Merak etme 2 gün kalacağız zaten. Dedi.
-Ben bir babama sorayım. Dedim.
-Olur. Yarın yola saat 13:00 de çıkacağız. Sandra'ların evinin önüne gelirsin. Dedi gülümseyerek. Ve yanağımdan öpüp gitti. TANRIM YANAĞIMDAN ÖPTÜ! Kalbim çok hızlı atıyordu. Mutluluktan. 2 gün önce gördüğüm birine aşık olmuştum harika...

Yine aynı kabusla uyanmıştım. Ama kafama takmadım. Çünkü bugün büyük gündü. Dün babamı arayıp sormuştum. O da izin vermişti. Çok heyecanlıydım...
Bavulumu hazırladım. İçine bir kaç kıyafet aldım. Üstüme de mavi kot elbisemi giydim. Saçlarımı ördüm. Ve çillerimi kapatmak için hafif makyajımı yaptım. Hazırdım.
Mutfağa inip bir şeyler atıştırdım.
Sonra da dışarı çıkıp Sandra'nın evine doğru yürümeye başladım..

Eve geldiğimde Sandra bize puding ikram etti.
Teşekkür edip yedim. Hemen bitirmiştim. Çünkü puding'e bayılırım.
-İstersen biraz daha getirebilirim Ella. Dedi Sandra gülerek. Diğerleri de güldüler.
-Puding'i biraz fazla sevmem benim suçum değil! Dedim gülerek. Artık onlara soğuk davranmıyordum. Kendimi onlara yakın hissediyordum çünkü.
-Blake nerede? Dedi james.
-bilmem ki birazdan gelir herhalde. Dedi Sandra. O sırada da Arthur hep bana bakıp göz kırpıyordu. Ben de utançtan gülümsüyordum. Bir kaç dakika sonra zil çaldı. Sandra kapıyı açtı.
Blake gelmişti. Ama tek değil. Yanında dün öpüştüğü o kız da vardı. Sandy içeri davet etti ve Blake'e gözleriyle mutfağı işaret etti. Sonra ikiside kalktı.
-Merhaba ben Ashley!Dedi kız.
-Merhaba ben de Ella. Dedim. Kahverengi uzun saçları ve ela gözleri vardı. Sonra Arthur'la bana bakıp
- Siz de sevgili misiniz? Dedi. Siz DE derken?
-Y-yok biz sevgili değiliz. Dedim kekeleyerek.
Arthur yere bakıyordu. Ama gamzelerinden hafif güldüğü belli oluyordu.
-Hımm, biz Blake'le sevgiliyiz. James ve Sandy de sevgili ben sizi de sevgili sandım ondan. Dedi. Biraz görgüsüz bir kıza benziyordu.
Ve çocukluk anılarını anlatmaya başladı. Tanrım ne çok konuşuyordu! Kafam şişmişti artık. James ve Arthur'un da sıkıldığı gözlerinden belliydi.
-Lafını bölüyorum ama artık gitmemiz lazım. Gitmezsek hava kararıcak. Diyerek lafını böldü Arthur. Ashley lafı kesildiği için biraz suratı düşmüştü.
Arabaya bindik. Arthur arabayı sürüyordu. Ben de ön koltuğa oturdum. Arkada da james , Sandy, Blake ve Ashley oturuyordu. Araba karavan gibi büyük olduğu için herkes rahat rahat sığdı...

-Hadi arkadaşlar uyanın! Geldik! Bu ses Arthur'un sesiydi. Gece saat 02.00'di. Herkes uyukluyordu. Ev 2 katlıydı, 1. Katında salon, tuvalet, mutfak vardı. 2. Katında da 3 tane oda vardı. Sandy ve ben mor bir odaya yerleştik. James ve Arthur da bizim yanımızdaki siyah odaya yerleştiler. Blake ve Ashley de karşımızdaki kırmızı odaya yerleştiler. Tanrım ne ara aynı odada kalacak kadar yakın oldular!
Blake'e kızgındım. Çünkü bana aşık gibi davranıyordu. Ama Arthur haklıydı.

Ormandaydım. Tek başıma geziyordum. O anda bir ses duydum. Babam.
Ölüyordu. Çığlık atmaya başladım. Ağlıyordum. Ve gözlerimi açtım. Yine kabus. Ama bu kabus diğerlerine göre daha farklıydı. Odada Sandra'yı aradım, ama yoktu. Büyük ihtimal salondalardı. Yüzümü soğuk suyla yıkayıp ,dişlerimi fırçaladım. Altıma kot pantolon üstüne de kırmızı kolları açık bir bluz giydim. Saçlarımı at kuyruğu yaptım. günlük makyajımı yaptım. Ve aşağıya indim. Salonda Blake ve Ashley oturuyorlardı. Tanrım onların yanına oturmak hiç istemiyordum! James, Sandra ve Arthur neredeydi? Biraz durup acaba ne konuşuyorlar diye dinledim.
- Blake neden soğuk davranıyorsun! Diyordu Ashley.
- Soğuk davranmıyorum! Diye bağırdı Blake.
-Sana ne kadar aşık olduğumu biliyorsun. Beni bırakma hiç.. dedi gülümseyerek Ashley.
Blake'de zoraki gülümsüyordu. Eğer Ashley'i sevmiyorsa neden onunla sevgili olmuştu ki?
Onların yanına oturmak istemediğim için, tekrar sessizce yukarı çıktım. Arthur'un odasına girmeyi düşündüm. Kapıyı çaldım. Ses gelmedi. Sonra kapıyı yavaşça açtım. İçeride kimse yoktu. Korkmaya başlamıştım. Neredeydi bunlar?
Koşarak aşağıya indim. Blake geldiğimi görünce Ashley'in biraz daha uzağına oturdu.
- Sandra'lar nerede? Diye sordum hızlıca.
-Bilmiyorum. Dedi Ashley.
- Sandra ve james ormanda yürüyüş yapmaya çıktılar. Dedi Blake soğuk bir sesle.
-Peki Arthur? Dedim.
-Neden onu merak ediyorsun ki? Dedi Blake sinirlenerek.
-Arkadaşımın nerede olduğunu merak edemez miyim? Dedim sinirlenerek. Hem suçluydu hem de güçlü.
-Arkadaş olarak gördüğüne emin misin? Çünkü o seni bence arkadaş olarak görmüyor. Dedi. Ne diyordu bu? Bugün çok saçma konuşuyordu. Ona cevap vermeden dışarı çıktım. Ormanın içine girdim. Koşuyordum. Ayağım takıldı ve yere düştüm. Tanrım canım çok yanıyordu! Dizim kanamıştı. Tam yerden kalkacakken biri beni tekrar itti ve sert bir şeyle kafama vurdu. Ve karanlık. HER ŞEY KARANLIK...

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin