12. Bölüm

67 3 2
                                    

Asht neydi? Niye herkes bu kadar korkmuştu?
-Asht ne? Dedim.
-Asht. Bizim gibi güçleri olanlar için çok önemli.. Normalde bizim gibi güçleri olanlar 25 yaşından sonra ölürler. Ama Asht bizim uzun yaşamamızı sağlıyor. Hemen bulmamız lazım. Bulamazsak 25 yaşından sonra hepimiz ölürüz. Dedi James. Çok garip..
-Nereden bulucaksınız peki?! Dedim.
-Eve giren kimse önce onu bulmamız lazım. Sonra ondan bir şekilde Asht'ı alırız. Dedi Arthur.
-Hey, şu fotoğrafın arkasındaki şifreyi çözmek için okula gidelim! Dedim.
-Ne fotoğrafı? Dedi Sandra. Tabi ya o bilmiyordu. Fotoğrafı ona gösterdim.
-Bunların hepsini yapan Katie'miydi? Onu öldüreceğim! Dedi bağırarak.
-Sakin ol! Daha emin değiliz. Şu kağıdın arkasındaki şifreyi çözüp biraz daha emin olabiliriz. O yüzden burada kimse emin olmadan zarar vermeyecek! Dedim emin bir sesle. Hepsi tamam anlamında kafa salladı.
Okula gitmeden önce eve uğradım. Babam işe gitmişti. Odama gittim. Dişlerimi fırçaladım. Altıma siyah pantolonumu üstüne de siyah sweatshirt giydim. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Günlük makyajımı yaptım ve hazırdım. Çantamı alıp dışarıya çıktım. Okula doğru yürüdüm. Okula vardığımda Arthur'u görüp yanına koştum. Arthur fotoğrafın arkasındaki şifreyi çözmeye çalışıyordu.
-Hadi kütüphaneye gidelim! Dedim.
-Tamam. Dedi. Kütüphaneye doğru yürüdük. Ve içeri girdik. Boş bir bilgisayar bulup açtık. Arthur bir şeyler yapıyordu ama ben hiç anlamıyordum. 45 dakika boyunca yapmaya çalıştı. Ama olmadı.
-Ben biraz hava alıcam. Dedim. Ve çıktım.
Dışarı çıktığımda bir banka oturdum. O şifreyi nasıl bulucaktık?
-Hey, merhaba. Bu sesi duyunca kafamdaki bütün sorular dağıldı. Siyah  kısa saçlı ve siyaha yakın bir göz rengi olan bir kızdı.
-Merhaba. Dedim.
-Çok yorulmuşa benziyorsun. İyi misin? Dedi. İyi miydim? Ben de bilmiyorum. O kadar her şey üst üste gelmişti ki! Ama ona hiç bir şey anlatamazdım.
-Sadece uykumu alamadım. Dedim gülümseyerek.
-Bu arada ben Amanda. Dedi.
-Ben de Ella. Dedim. İyi birine benziyordu.
Telefon numaralarımızı da aldık. Ve baya bir sohbet etmiştik. Belki 40 dakika. O ailesinden bahsetti. Ben de dinledim. Kızı sevmiştim. Neşeli bir şeydi.
-Benim gitmem lazım. Seni sevdim! Tekrar görüşürüz. Dedi ve bana sarılıp gitti. Ben de Arthur'un yanına geldim.
-Bir şey bulabildin mi? Dedim.
-Sadece minik bir şey. Şifre: E2tak 4in 89man2z ya bir tek E2tak yazısının Katie olduğunu çözdüm.
-Küçük bir şey değil ki bu! Baya bulmuşsun! Dedim sevinçle.
-Hayır. Yine de emin olamayız belki de Katie yapmadı yazıyordur. Dedi. Haklıydı biraz daha araştırmamız gerekecekti...

Arthur yorulmuşa benziyordu
-Boşver bırak artık kendini yorma. Dedim ve sarıldım. O da bana sarıldı. Arthur'u seviyordum.
-Çok düşünceli bir kızsın. Dedi Arthur bana sarılırken. Ben de gülümsedim.
Sonra okuldan çıktık. Ve Sandra'lara gidiyorduk ki, Amanda geldi;
-Hey! Ella erkek arkadaşın mı? Diye sordu gülümseyerek.
-H-hayır. Dedim. Gülümsedi ve yanıma yaklaştı sessizce.
-Eğer erkek arkadaşın değilse bana ayarlar mısın? Çok yakışıklıymış! Dedi. Tanrım. Ne diyor bu? Tabiki de ayarlamam. Bir şey demedim.
-Ella ben James'lere gidiyorum. Sonra sen de gelirsin. Dedi yanağımdan öpüp gitti. Amanda bozulmuşa benziyordu. Tanrım.
-Hey şuradaki kafeye gitmeye ne dersin? Hem biraz daha sohbet ederiz. Ve belki bana biraz yakışıklıdan bahsedersin. Dedi göz kırparak. Tanrım ne yapacağım ben!
-Tamam. Dedim. Ne diyorum ben ya? Kendi kuyumu kendim kazdım hadi bakalım...

Kafeye oturduk. Çok güzel bir kafeydi. Amanda Latte ben de Capuccino söyledim. Çünkü çok severim.
-Ben bir tuvalete gidip geliyorum. Dedi Amanda. Sonra gitti. Arthur'la ilgili bir şey anlatmak istemiyordum. Ama Amanda'yı da kırmak istemiyordum! Ne yapacağım ben!
15 dakika sonra Amanda geldi. O geldiği anda kahveler de geldi.
-Tam zamanında geldin. Diyip gülümsedim. O da gülümsedi.
Kahveleri içtik. Gerçekten de çok iyiydi. Baya bir sohbet ettik. Sandra gibi olmasa da çok iyi bir kızdı.
-Hadi bana O yakışıklı çocuğu anlat! Dedi heyecanla. Tanrım ne diyeceğim?
-Ne anlatayım ki? Dedim geçiştirmeye çalışıyordum.
-Huylarını, neler sevdiğini, neyden korktuğunu falan işte. Dedi gülümseyerek. Anlatmak istemiyordum o yüzden aklıma bir fikir geldi. Mesaj gelmiş gibi yaparak;
-Aa Amanda çok özür dilerim babam beni çağırıyor! Daha sonra tekrar konuşsak? Dedim. İyi rol yapmıştım.
-Tabii ki canım. Dedi gülümseyerek. Anlayışlı bir kızdı. Ben de gülümseyerek hemen koştum. Kurtulmuştum!!

Sandra'ların evine doğru yürüdüm. Ve zili çaldım. Kapıyı James açtı.
-Hoşgeldin kiraz. Dedi gülümseyerek.
-Hoşbulduk fırtına. Dedim ben de gülerek. İçeriye girdim. Sandra'yla Arthur fotoğrafı çözmeye çalışıyorlardı. Ben de Arthur'un yanına oturdum.
-Bulabildiniz mi bir şeyler? Dedim.
-2. Şifreyi de bulduk. Katie sizin. Buraya kadar bulduk diğerini de bulursak şifre çözülüyor! Dedi Mutlulukla Arthur.
-Harika! Dedim ben de. Hepsi gülümsedi.
-Ella bu arada o yanındaki kız kimdi? Dedi Arthur.
-Amanda. Bugün kütüphaneye gittiğimizde. Biraz hava alıcam demiştim ya, o an tanıştık. İyi bir kıza benziyor. Dedim.
-Sakın ona bir şey anlatma! Dedi Sandra.
-Tabii ki de anlatmam. Dedim.
-Benimle de tanıştırsana bir gün? En yakın arkadaşımın arkadaşını merak ettim doğrusu. Ve biraz kıskanmış olabilirim. Dedi Sandra. Güldüm.
-Sen benim kardeşimsin Sandra. Amanda sadece bir arkadaş. Dedim. Sandra da gülümsedi. Saat 17:00 olmuştu. Babam eve hep 19:06 da gelirdi.
-Ben eve gideyim artık. Dedim. Hepsine sarıldım. Ve dışarı çıktım. Eve geldim. Karnımda bir ağrı hissettim. Önemsemeyip koltuğa oturdum ve telefonuma baktım. Yarım saat sonra ağrı daha da arttı. Tanrım. Noldu bana? Karnım çok ağrıyordu. Mutfağa gidip su içtim. Biraz daha iyi oldu. Ama 15 dakika sonra yine başladı. Karnımın ağrısına çok zor dayanıyordum. Ayağa kalktım tam odama gidicekken gözlerim karardı. Sonrasını hatırlamıyorum...

Uyandığımda hastanede olduğumu farkettim. Etrafa bakındım. Koltukta babam uyuyakalmıştı.
-Baba? Dedim kısık bir sesle.
-Ella?! Uyandın mı? İyi misin canım? Dedi babam panikleyerek.
-İyiyim baba. Merak etme. Dedim.
-Noldu bana baba? Dedim tekrar. Hiçbir şey hatırlamıyordum.
-Eve geldiğimde. Telefonum çaldı. Senin arladaşların. Telefonu açtım ve senin hastanede olduğunu söylediler. Ben de hemen koştum. Dedi. Demek arkadaşlarım getirmişti beni buraya? Tanrım. Galiba hatırlamaya başladım. Evde oturuyordum sonra karnıma bir ağrı girdi, dayanamıyordum. Ve sonra gözüm karardı. Hatta bir ara sesler duyuyordum onlar. Arthur, Sandra ve James'in sesiydi. Tanrım. Bir dakika Arthur'un dediği bir şey;
-Ella lütfen bizimle kal! Seni seviyorum. Tanrım. Bu rüya mıydı? Yoksa gerçek mi?

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin