27. Bölüm

47 3 0
                                    




James'in sesi bir anda yok olunca, içime bir korku girdi.

-JAMES! İYİ MİSİN? diye bağırdım. James'e bir şey mi olmuştu acaba? kapıya tekme atmaya başladım. Arthur'da sesleniyordu. ama James'den hiç ses çıkmıyordu. bir anda kolumda bir el hissetmemle arkamı döndüm.Tanrım. Arkamdaki Sierra'ydı.

-HEY! çocuklar siz ne yapıyorsunuz burada?! dedi.
-İÇERİDEKİ JAMES! BİLİYORUZ! ARTIK BİZE YALAN SÖYLEMEYİ  BIRAK! KAÇMAYACAĞIZ İ STE OKULDAN. ARKADAŞIMIZI RAHAT BIRAK! Diye bağırdım. Gerçekten yeter artık! kadın yapmacık bir sesle güldü ve;

-Eğer uslu bir çocuk olup, burada bize zorluk çektirmezseniz.... O tatlı arkadaşınız James'i bırakırım. Zaten ben de onu burada tutmaktan sıkıldım. neyse, şimdi hemen ODALARINIZA! diye bağırdı. çok gıcık bir kadındı. sonra o topuklu ayakkabılarının çıt küt sesleriyle uzaklaştı...

-Odaya gitmek istemiyorum! Dedim.
-Bizde gitmeyiz o zaman. Dedi arkadan bir ses. Bu ses Parker'a aitti

-Ama ya bizi gezerken yakalarsa. James'e zarar verebilir! Dedim.

-Yakalayacağını hiç sanmıyorum. Dedi ve ortalıktan bir anda kayboldu. Nereye kaybolmuştu bu? bir anda arkamda el hissedip çığlık attım.

-Hey dur! bizi yakalatacaksın şimdi! Dedi Parker.

-Demek senin bir gücün daha vardı... Dedi Arthur. Parker sırıtarak;
-Evet... Görünmezlik. müdür bizi yakalayamaz. çünkü dokunduğum kişi de görünmez oluyor. Dedi Parker. Öyle bir gizli tutmuştu ki, onun görünmezlik gücünün oldugunu hiç anlayamamıştım.

-Şey...bir şey daha var. benim gücüm yok. dedim.

-OHA! ARKADAŞLAR ELLA'NIN GÜCÜ YOKMUŞ! Diye bağırdı bir kız. arkamı döndüğümde bu kızın benim sabah çarptığım kız olduğunu fark ettim. Parker kızın üstüne yürüdü ve kızın kolunu tuttu.
-BIRAKSANA! CANIMI ACITIYORSUN! Diye bağırdı kız. Ama Parker kızı dinlemeyip elini daha çok sıkıyordu.
-Eger müdür denen o salak kadına söylersen, seni öldürürüm! dedi. Parker. Kız yapmacık bir şekilde güldü ve;

-Beni mi öldüreceksin! hah güleyim bari! dedi. gercekten çok gıcık bir kız. Hemen o anda Blake ve Sandra'da geldi.

-HEY! N'oluyo burda? diye sordu Blake.

-Ooo bu yakışıklıda kim böyle! akşam seni odama beklerim. Dedi göz kırparak kız. hem gıcık hem de sapıktı. Blake suratını buruşturdu ve benim yanıma gelip kulağıma;

-Noldu? diye sordu.

-Hani benim gücüm yok ya, ben de Parker'lara bunu söylerken bir anda dediklerimi duydu. Parker'da müdüre gitmemesi gerektiğini söylüyor. dedim kısık sesle.

-Evet. Baya sakin söylüyor. dedi dalga geçercesine. ben de güldüm. Gıcık kız güldüğümü görünce;

-Oooo! Ella. Yakışıklıyı buldun diye hemen kur mu yapıyorsun. Dedi gülerek. Diğer öğrenciler de güldüler. Arthur kendini tutamayıp;

-Ne diyorsun lan sen?! dedi.

-Ella'yla ilgili bir şey demeyeceksin bir daha! diye kızın üstüne yürüdü Arthur. Baya sinirli görünüyordu.

-O zaman o sürtük Blake'imden uzak dursun! diye bağırırken suratına tokat yemesi bir oldu. herkes şaşkın bir şekilde bakıyordu. Parker gıcık kıza tokat atmıştı. Aslında çok iyi yaptı.

-Ella'ya bir daha asla küfür etme salak. dedi Parker, bu laflar o kadar içten demişti ki! Kızın gözleri dolmuştu. onca kalabalığın arasından bir anda gözden kayboldu. herhalde gücü ışınlanma falan. Ama bu umrumda bile değil . bana ettiği küfürün cezasını çekmişti...

Parker yanıma geldi.
-Benim için böyle bir şey yapmana gerek yoktu. Dedim.
-Ben onu senin için yapmadım. O salak kız zaten bunu haketmişti. Dedi Parker. Arthur'da yanıma geldi ve bana sarıldı. Ben de ona sarıldım. Arthur'la baş başa vakit geçirmeyeli baya olmuştu. Çünkü bir sürü şey olmuştu. Bu okula zorla gelmemiz, benim hapise girmem, babamın beni unutması... Bunu her düşündüğümde kalbimde bir acı hissediyordum. Ve o acı gözlerime de yansıdı. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Babam... Annem gittiğinden beri benim yanımda olan, bana sahip çıkan adam artık beni bir yabancı olarak görüyordu. Gözümden bir yaşın ansızın yanağımdan süzüldüğünü hissettim.
-Hey?! Canım... yoksa sen ağlıyor musun? Dedi Arthur.
-H-hayır sadece gözüme bir şey kaçtı. Dedim tanrım. Yalan söylemeyi bile beceremiyorum. Güldü ve;
-Bana anlatabilirsin gerçekten. Dedi.
-Bildiğin şeyler zaten. Babam... Dedim.
-Şey... belki söylemeyebilirsin ama, babana noldu? Gerçekten merak ediyorum. Dedi Parker. Babamı düşününce gözlerim daha çok dolmuştu.
-Bunu seni üzmek için sormadım.. ya da söyleme boşver. Dedi tam gidiyordu ki;
-Babam beni hatırlamıyor... dedim titreyen bir sesle. Bu kelimeler ağzımdan her çıktığında kendimi daha kötü hissediyordum. Parker arkasını döndü ve koşarak yanıma geldi. Bana sarıldı. Normalde olsa böyle bir şeyi asla istemem ama... şu an bunu düşünecek halim yoktu. Arthur'a baktım. O kadar mutlu görünmüyordu ama ben bakınca bana gülümsedi.
-Üzülme Ella... Sen güçlü bir kızsın. Bunun üstesinden geleceğine eminim.. dedi gülümseyerek Parker. İlk defa böyle içten ve masumca gülümsediğini görmüştüm...
                                     ***
Şu an odamdayım. Salak müdür, güzel konuşmamızı böldü ve bizi zorla odalarımıza götürdü. Çok çirkin o pembe odaya geri dönmüştüm. Herkesin kendi odası vardı. Ve bu odalar herkesin kendi kartlarıyla açılıyordu. Ama odamın dizaynı  iğrençti. Yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım. Hiç uykum yoktu. Zaten bu aralar hiç uyuyamıyorum. Tabii her an bir aksiyonum olduğu için doğal olarak uyku tutmuyordu. Evimi çok özlemiştim...
Bir anda kapı sesiyle gözlerimi açtım. Kim gelmiş olabilir ki?! Kapıya doğru yavaş yavaş geldim. Ve korkarak;
-Kim o? Dedim. Ses gelmedi. Aslında kapıyı açmamam gerekiyordu belki de ama ben merakıma yenik düşemeyip kapıyı açtım. Açmamla bir çığlık attım. JAMES... Yerde yatıyordu kanlar içinde. Hemen onu içeriye sürükledim ve kapıyı kapattım. Karnından bıçaklanmıştı. Ve kan kaybediyordu. Hemen koşarak Arthur'un odasına gittim ve kapıyı çaldım. Arthur kapıyı şaşkınca açtı;
-ARTHUR! JAMES KANLAR İÇİNDE ODAMDA! Derken kafamda sert bir şey hissetmemle gözüm karardı. En son gördüğüm şey Arthur'un korkmuş yüzüydü....

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin