17. Bölüm

52 2 0
                                    

Uyandığımda erkekler tuvaletinde yerde yatıyordum. Tanrım. Ben buraya nasıl gelmiştim! Zor da olsa ayağa kalkmayı başardım. Arada bir düşecek gibi oluyordum. Sonra tuvaletten çıktım. Bana n'olmuştu? Neden erkekler tuvaletine gelmiştim? Hiç bir şey hatırlamıyordum. Eve doğru yürüdüm. Kimseyle görüşmek istemiyordu canım. Bir dakika... Tanrım. BUGÜN ARKADAŞLARIM GELECEK! Tam da yalnız kalmak istediğim bir gün! Yapacak bir şeyim yok. Gelecekler...

Anahtarımla kapıyı açtım, içeri girdim. Babam daha işteydi. Bugün işten 18:00 de geleceğini söylemişti. Yukarı çıkıp banyoya girdim. Saçlarımı kuruttum. Altıma kot şortumu üstüne de yeşil sweatshirt giydim. Saçlarımı tarayıp, açık bıraktım. Günlük makyajımı da yaptım. Ve en sevdiğim parfümümü sıktım. Hazırdım. Aşağıya inip salona geçtim. Koltuğa bıraktım kendimi. Hala aklımda neden erkekler tuvaletinde bayıldığım vardı. Çok garip...
Bir kaç dakika sonra telefonumun çaldığını hissettim. Arayan Blake'ti. Telefonu açtım.
-Efendim Blake? Dedim.
-Ella! İyisin değil mi?! Dedi Tedirgince.
-Neden sordun? İyiyim. Dedim.
-Iıı.. iyi olduğuna sevindim.. dedi.
-Tamam o zaman görü-
-Ella! Bir dakika kapatma! Dedi.
-N'oldu? Dedim.
-Bugünkü yemeğe ben de gelebilir miyim? Dedi.
-Tabii. Dedim. Neden gelmek istiyordu ki?
-Tamam anlaştık! O zaman 18:50 de oradayım. Dedi.
-Peki. Görüşürüz.
-Görüşürüz. Aramayı sonlandırdım. Kesin Arthur kızacak! Ama hayır deseydim ayıp olacaktı...

Saat 18:00 olmuştu. Tanrım çok sıkılmıştım. Babam gelince onunla sohbet edebilirdim. Bir kaç dakika sonra kapı sesleri geldi. Hemen kapıya koştum. Babam gelmişti sonunda. Hemen babama koşup sarıldım.
-Hoşgeldin baba. Dedim gülümseyerek.
-Hoşbulduk. Dedi ve bir anda bana garip garip bakmaya başladı.
-Baba bir sorun mu var? Dedim.
-Bir dakika sen kimsin? Dedi. Tanrım. Ne diyordu bu? Şaka yapıyor olmalıydı. Ama komik değildi!
-Baba şaka yapma! şu an şaka havamda değilim. Dedim.
-Şaka yapmıyorum hanımefendi. Siz kimsiniz benim evimde ne yapıyorsunuz? Dedi. Çok ciddiydi. Şaka yapmıyordu. Tanrım. Babam kafayı mı yemişti?! Korkmaya başlamıştım. Babamı çok seviyordum. Onsuz ne yapardım?!
-Baba! Benim Ella! Senin kızınım! Lütfen hatırla beni korkutma! Baba? Dedim bağırarak. Çok korkuyordum. Bir daha beni hatırlamazsa ben ne yapardım!
-Hanımefendi sizi hatırlamıyorum. Lütfen evimden çıkar mısınız? Dedi. Ağlamaya başladım. Gözlerimden teker teker yaşlar yanağımdan süzülüyordu. Kendimi çok kötü ve çaresiz hissediyordum. Hayatımdaki en sevdiğim kişiyi kaybetmiştim!
-B-baba! Beni nasıl hatırlamıyorsun! Dedim bağırarak. Aynı zamanda da ağlıyordum.
-Hanımefendi evimden çıkmazsanız polis çağırmak zorunda kalacağım! Dedi babam. Çok ciddiydi. Şaka olması imkansızdı. Çok feci bir şekilde ağlıyordum. Sonra da babam polisi çağırmadan evden çıktım. Çaresizdim. Evim yoktu. Sokakta kalmıştım. Kaldırıma oturdum ve ağlamaya başladım. Tanrım! Babam kafayı mı yemişti? Hasta mıydı? Neden beni hatırlamıyordu?! Bunları düşünürken aniden omzumda bir el hissetmemle arkama döndüm.
-Baba?! Dedim. Ama babam değildi. Arkamdaki kişi Arthur'du. Ağladığımı görünce bana tam sarılacaktı ki;
-Arthur dur! Sakın bana dokunma! Dedim bağırarak. Şimdi anlamıştım. Sorun babamda değildi, bendeydi...

Arthur bu dediklerimi anlamamış görünüyordu. Ama onunda beni unutmasını istemiyordum. Çünkü o benim ikinci sevdiğim insandı. Yavaş yavaş hatırlamaya başlıyordum. En son erkekler tuvaletine girmiştim ve Blake'le konuşuyordum. Daha sonra da Blake elimden tuttu. Elim acıyordu ve gözüm karardı. Evet! Hatırlamıştım. Blake. Bunu bana Blake yapmıştı. Onun gücü Lanetleme. Beni lanetlemişti. Onun yüzünden babamı kaybetmiştim.
-Ella? Sen niye evde değilsin? Dedi Arthur. Bunu duyunca bir anda ağlamaya başladım. Arthur bana her elini uzattığında geri çekiliyordum. O belki kendiyle ilgili bir şey olmuş sanmıştı, ama onu da kaybetmek istemediğim için yapıyordum bunu.
-Ella, bana mı kızdın? Dedi. Yazık ya! Böyle düşünmesine sebep olmuştum. Oysa ki onun hiç bir suçu yoktu.
-A-arthur, sana anlatacaklarım var. Ama merak etme bizim hakkımızda kötü bir şey değil. Dedim. Bunu söyleyince içi rahatlamış gibi oldu. Ama hala merak ediyordu.
-Gel benim evime gidelim her şeyi teker teker bana anlat. Dedi gülümseyerek. Ben de;
-Olur. Dedim. Arthur'un evine doğru yürüdük...

Vardığımızda saat 21:26'ydı. Normalde bugün babam ve arkadaşlarım hep beraber ev hakkında konuşacaktık. Ama babam beni hatırlamıyor. Yine gözlerim dolmuştu.
-Arthur... Sandra'ları aramamız lazım.
-Tamam. Ben onlara şimdi mesaj atacağım. Dedi gülümseyerek. Beni hep rahatlatıyordu.
-İyiki yanımdasın. Sen beni unutsan ne yapardım bilemiyorum. Dedim. Gözlerim doluyordu.
-Neden böyle bir şey düşündün ki? Hadi bana her şeyi anlat. Dedi.
-Tamam... Bugün sabah okulda hani Blake yanımızdan hızlıca kalmıştı ya, ben de onun yanına gidip seni sevdiğimi söyleyecektim. Onu sadece yakın bir arkadaşım olarak gördüğümü söyleyecektim. Sonra onu erkekler tuvaletinde ağlarken gördüm. Ve yanına gittim. Ona bu düşündüklerimi söyledim. Tabi o da sinirlenip seni veya kendisini seçmemde bana zorluklar yapıyordu. Ben cevap vermeyince, birden elimi tuttu. Elim çok acıyordu. Sonra da gözlerim karardı. Dedim. Arthur çok öfkeli bakıyordu. Bir süre nefes aldıktan sonra;
-Sonra uyandığımda hiç bir  şey hatırlamıyordum. Eve geldim ve babamı beklemeye başladım. Daha sonra babam geldiğinde hemen koşarak ona sarıldım. Ama bir kaç dakika sonra babam beni tanımadı, unutmuştu. İlk başta şaka yapıyor sandım ama çok ciddiydi. Eğer evden çıkmazsam polis çağırırım gibi bir şey söyledi. Dedim. Ağlamaya başlamıştım. Zor konuşuyordum.
-Yani kısacası Blake beni lanetledi. Dedim ağlayarak. Arthur biraz yakınıma yaklaştı.
-Arthur.. lütfen bana dokunma seni de kaybetmek istemiyorum! Dedim yalvarırcasına.
-Tamam. Üzülme! Ben seni hiçbir zaman unutmayacağım. Şimdi sakince düşünmeliyiz. Bunu önce araştıracağız. Lanetten nasıl kurtulacağını. Sonra da babanın hafızasını nasıl geri kazanacağını. Hepsini araştırırız. Sakın korkma. dedi. Gülümseyerek. İçimi rahatlatmıştı. Ben de ona gülümsedim.
-Eline eldiven takacağız. Üzerine de vücudunun hiç bir yerinin açık kalmadığı şeyler giyeceksin. Sonra bana dokunacaksın eğer seni unutmazsam bu olumlu bir işarettir.
-Ya beni unutursan! Ne yapıcam ben?! Dedim korkuyla.
-O zaman şöyle yapıcaz. Ben de denemeyeceğiz. Amanda'ya ne dersin? Dedi minik bir sırıtmayla.
-Olur. Dedim. Nasıl olsa Amanda'nın beni unutması harika olurdu. Arthur'a sarılmak çok istiyordum ama yapamam!
-Ben de kalırsın artık. Dedi Sırıtarak.
-Çok sevindin bakıyorum! Dedim gülerek.
-Tabii ki sevindim. Dedi...

Yatma vakti geldiğinde Arthur bana odamı gösterdi. Sonra da kendi odasına gitti. Yatağa yattım. Ve gözlerimi kapattım. Yarının güzel bir gün olmasını diledim..
Güneş ışıklarının gözlerimin içine girmesiyle uyandım. Gözlerimi ovuşturup. Yataktan zorda olsa kalktım. Yüzümü soğuk suyla yıkadım. Tanrım. Diş fırçamı evde unutmuştum! Neyse bugün marketten yeni diş fırçası alırım artık. Altıma kot pantolon üstüne de Arthur'un siyah sweatshirt ünü giydim. Yanıma kıyafet almadan çıktığım için bunu giymek zorunda kaldım. Arthur gibi kokuyordu. İçimde huzuru hissettim. İyiki kıyafet almamışım:D. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Makyaj da yapamazdım çünkü makyaj malzemelerim de evde kalmıştı! O lanet olası çillerimle çıkıcaktım Arthur'un karşısına...

Salona indiğimde Arthur koltukta oturup bilgisayarını açmış bir şeyler araştırıyordu.
-Günaydın. Dedim yere bakarak. Yüzüne bakamıyordum çünkü o çirkin çillerimi görmesini istemiyordum.
-Günaydın. Dedi ve bana biraz yaklaşıp yüzüme iyice baktı.
-Çillerin olduğunu şimdi öğrendim! Tanrım. Niye onları kapatıyorsun! Seni çok tatlı göstermişler. Dedi bana göz kırparak.
-Ne? Gerçekten mi?
-Tabii ki! Yalan mı söyleyeceğim sana.
Gülümsedim. Çillerimi beğenmişti. Neyse asıl konumuz bu değil!
-Araştırdın mı bir şeyler? Dedim.
-Evet. Şimdi koltukta duran eldivenlerini tak ve başlayalım...

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin