23. Bölüm

49 2 2
                                    

Beni kaçırmaya mı? Gülümsedim ve;
-Nasıl kaçıracaksınız ki? Buradan kaçmak hiç kolay değil.. Dedim. James gülerek;
-Güçlerimizi unutuyorsun herhalde. Dedi. Doğru! Beni buradan çıkarabilirlerdi. O an gerçekten hiç olmadığım kadar mutlu olmuştum. Arthur'a tekrar sarıldım.
-Aaa! Bu benim sweatshirt'üm değil mi? Dedi gülümseyerek. Ben de utanarak;
-Evet.. Dedim. Tekrar sarıldım.
-Ella! Bu sesi duymamla hemen arkama baktım. Dean'di.
-Siz de kimsiniz?! Dedi şaşırarak Dean.
-Onlar benim arkadaşlarım Dean. Dedim. Dean biraz durdu. Sonra bir şey demeden gitti.
-Hey! Siz kimsiniz! Çekilin lan ordan. Ella'ya napıyorsunuz?! Dedi bir ses. Tanrım bir yakamdan düşmüyordu bu çocuk! Sapık beni Arthur'a sarılırken görünce;
-ELLA! ONLAR KİM? SEN NEDEN SARILIYORSUN ONA! Diye bağırdı. Sanane ya?!
-SANA MI SORUCAM?! ARTIK UZAK DUR BENDEN! Diye bağırdım. Arthur'la Blake bir anda önüme geçtiler.
-NE AYAKSIN OLUM SEN?! Dedi Blake.
-ELLA'DAN UZAK DURUCAKSIN LAN! Dedi Arthur. Sapık öyle kalakalmıştı. Minik bir sırıtmayla;
-Ben Parker. Ella'nın biricik arkadaşı! Dedi. Ne diyor bu ya?!
-Ne diyosun ya?! Sen benim arladaşım falan değilsin! Diye bağırdım. Arthur'la Blake daha da Parker'ın üzerine gitmeye başlamıştı. İkisini de durdurdum.
-Ha bu arada. Sizin neden geldiğinizi anlamamış değilim. Dedi sırıtarak Parker.
-Nedenmiş? Bizi de aydınlat bakalım zeki çocuk! Dedi arkadan James. Parker güldü ve;
-Ella'yı kaçırmaya geldiniz! Duydum. Dedi Parker. Hepimiz susmuştuk. Bulacağımız bir bahane yoktu çünkü...

-Merak etmeyin! Kimseye söylemeyeceğim. Ama bir şartla. Dedi Parker. Biliyordum böyle iyi biri olmadığını. Nasıl olsa psikopat bir katil. Ne beklenir ki?!
-Ne istiyorsun?! Diye bağırdı Arthur. Bu arada ben de Arthur'la Blake'i tutuyordum. Bir anda saldırmasınlar diye.
-İstediğim şey zor bir şey değil.. Beni de götüreceksiniz. Dedi Parker. Olamaz ya?! Tam şu salaktan kurtuldum diyorum. Bizimle gelmek istiyor. Napacağız şimdi biz?! Ama eğer onu yanımıza almazsak da polise gidip herşeyi anlatırdı. Ben yine bu iğrenç yerde kalmak zorunda kalırdım. Ve arkadaşlarımı bir daha sonsuza kadar göremezdim. Başka çarem yoktu.
-Tamam. Dedim Arthur ve Blake aynı anda bana bakıp ikisi de;
-NE?! Dedi. Tanrım. İkisi de aynı anda demişti. Tipleri de çok komikti. Parker bana bakıp;
-Senden, ilk gördüğümde hoşlanmakla hata yapmamışım kırmızı. Dedi gözlerimi devirdim. Onu istediğimden "tamam" dememiştim herhalde.
-Seni istediğimden "tamam" dediğimi aklından bile geçirme! Senden nefret ediyorum. Dedim gözlerimi devirerek.
-Ella, biraz gelir misin? Dedi Arthur. Ve beni elimden tutup, köşeye götürdü. Blake, Sandra ve James'de gelmişti.
-Noldu? Dedim.
-Neden onu da çağırdın? Güçlerimizi bilmiyor! Nasıl kaçıracağız seni buradan? Dedi Arthur. Baya haklıydı. Hiç düşünememiştim o bakımdan.
-Aaa. Ben hiç orasını düşünmemiştim. Dedim.
-Tek bir çaremiz var! Ona dokunup, kendini unutturacaksın. Öyle gideceğiz. Dedi. Arthur. Blake bir anda;
-Hayır, yapamaz! Dedi.
-Neden?! Dedi Arthur.
-Zaten bir sürü kişiyi unutturmuş. Eğer bunu da unutturursa Ella'ya bir şey olabilir. Dedi Blake tedirgince. Arthur'da sessizce düşünüyordu. Napacağız biz?!

-Eee?! Hadi! Benim burada beklediğimi unuttunuz herhalde?! Diye bağırdı oradan gereksiz! Kararımı vermiştim. Arkadaşlarımı bir daha göremezsem yaşayamazdım. Zaten babam beni hatırlamıyordu! Bu iğrenç yerde daha fazla psikopatlarla kalamazdım. Hemen Parker'ın üstüne yürüdüm. O sırada hepsi bana şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Eldivenlerimi çıkardım ve Parker'ın koluna dokundum. Görüş alanım bulanıklaşmaya başladı. Ve gözlerim karardı...

Ölmüş müydüm? Gözlerimi açmak istiyordum ama yapamıyordum, konuşamıyordum. Ama sesleri duyabiliyordum.
-Ne zaman uyanır acaba?! Diyordu panikle Sandra.
-Ona yapmamasını söylemiştim! Diye bağırdı Blake.
-Ella?! Diye bağırdı Parker. Bir dakika... beni unutmamıştı. Nasıl ya?!
-Sen... Ella'yı hatırlıyor musun? Dedi James. Aklımdakileri söylemişti!
-Niye hatırlamayım ki?! O kadar unutkan değilim! Dedi Parker. Olamaz ya! Ah! Artık gözlerimi açabiliyordum. Yavaş yavaş açtım. Her yer bulanık görünüyordu. Ama sonra düzeldi.
-Ella? Canım iyi misin? Dedi Arthur.
-İ-iyiyim. Dedim ve Parker'a baktım. Sırıtıyordu. Bir dakika. Neden beni unutmamıştı? Yoksa onunda mı gücü var?!
Hemen ayağa kalkıp Arthur'la Blake'in kolundan tutup kenara çektim. İkisi de anlamamıştı.
-Parker.. Beni unutmadı! Onun da gücü olabilir mi? Yani kendini koruma gücü falan gibi.. Dedim. Blake biraz düşündü ve;
-Aslında hiç saçma değil. Olabilir. Dedi.
-O zaman onu yanımıza almak zorundayız. Ella'yı da unutmadığına göre polise her şeyi anlatır! Dedi Arthur. Haklıydı.
-Ama önce bir soralım. Dedim. Kafalarını Tamam anlamında salladılar. Parker'ı da kolundan çekiştirip getirdim.
-Noluyo?! Gitmiyo muyuz? Hadi sıkıldım beklemekten! Dedi Parker.
-Senin gücün mü var? Dedim aniden. Tanrım çok saçma sormuştum. Ama direk sordum. Öyle lafı dolandırmayı sevmiyordum işte.
-Ne gücü? Dedi numara yaptığı belliydi. Konuyu uzatmak istiyordu herhalde.
-Eğer yalan söylemeye devam edersen seni hiç bir yere götürmeyiz. Polise gidip her şeyi anlatabilirsin! Dedi Arthur. Parker biraz düşündü ve;
-Off iyi. Gücüm var. Dedi Parker.
-Demek ondan beni unutmadın! Dedim.
-Evet tamda tahmin ettiğin gibi akıllı kız! Kendimi koruma gücüm olduğu için, lanetler bana sökmez! Dedi ukala bir şekilde. Tekrar gözlerimi devirdim.
-O zaman gidiyoruz. Hadi planımızı anlat. Dedi Arthur. Blake'e
-Tamam... Şimdi grup grup ayrılacağız. Arthur'la Sandra, ben ve Ella, Parker'la da James. Buradan çıkmamız en çok Arthur ve Sandra'nın yardımıyla olacak. Biz de hızlı koşma gücümüzle onların açtığı kapılardan çıkıcaz.
-Ama ben hızlı koşamıyorum! Dedim.
-Ben seni sırtıma alıcam. Dedi Blake.
-Neden sen sırtına alıyorsun! Dedi Parker. O neydi şimdi?
-Plan bu! Gelmek istersen gelirsin, istemezsende yolumuzdan çekil. Dedi Blake. Parker gözlerini devirerek kabul etti. Hazırdık...

Hepimiz ayrı gruplara dağıldık. Arthur'la Sandy önden gittiler. Parker'la James'de arkalarından gittiler. Biz en arkada Blake'le geliyorduk.
-Bana hala kızgın mısın? Dedi.
-Artık... Değilim. Dedim gülümseyerek.
-Ama lütfen o laneti üzerimden al! Dedim.
- Merak etme Alıcam , buradan bir çıkalım. Dedi. Arthur kapıların kilidini yakarak açıyordu. Ortalıkta kimseler yoktu. Çünkü arka kapıdan kaçacaktık. Kapının kilidini açmayı başardı. Ve Sandra bir anda durdu.
-Noldu Sandra?! Diye bağırdı Arthur.
-Birileri geliyor. SAKLANIN! Diye bağırdı Sandra. Biz Blake'le orada duran bir Sandalyenin arkasına saklandık. Gerçekten de okulun öğretmenlerinden biri gelmişti. Yanında bir adam daha vardı.
-Hani Caroline! Burada kimse yok? Diye bağırdı adam.
-Az önce burada bir sürü ses duyduğuma eminin Alexander! Dedi.
-Bence sen yorgunluktan hayal görmüşsün. Dedi Adam. Ve gitti. Kadın biraz durup etrafa baktı. Daha sonra o da gitti. Oh! Sonunda gittiler. Hepimiz saklandığımız yerlerden çıktık.
-Gittiklerine göre artık bu okuldan gidiyoruz! Dedi Arthur gülümseyerek...

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin