Bu sabah hava kapalıydı. Aynı içimdeki hisler gibi. Çok kötü hissediyordum. Parker dünden beri eve gelmemişti. Bana hislerinden bahsetmişti ama ben..
Bunu yapmak zorundaydım. Ama bunu ona söyleyemem. Söylersem, Arthur'a bir şey yapabilir. Gerçekten be yapacağımı bilmiyorum!Yatakta oturup düşünürken, kapı sesiyle irkildim.
-Gel. Dedim.
İçeriye Sandra girdi. O da şaşırmış bir şekilde yanıma oturdu.
-Ella... Parker, dünden beri nereye gitti? Tartıştınız mı?
Sadece kafamı salladım. Çünkü ne diyeceğimi ben de bilmiyordum.
-Bana anlatabilirsin.
Hayır sana anlatamam..
Eğer sana anlatırsam, o beni arayan isimsiz Arthur'u öldürebilir.
-Şey.. aslında benim sana sormam gereken bir şey var. Dedim.
-sorabilirsin.
-ııı... şey.. J-james!
Konuyu değiştirmeye çalıştığım için, doğal olarak aklıma James'ten başka biri gelmedi. Ne yapayım?!
-N'olmuş James'e?
-ııı.. sen James'le b-barışmayacak mısın? Dedim.
-Ehm.. yanii.. bilemiyorum.
-Bak gerçekten James seni aldatmaz. Hem senin ondan çocuğun da var.
-Haklısın..
-Ah! Bu harika bir haber.. O zaman hemen bu akşam James'le seni barıştıralım!
-A-ama... ya kabul etmezse? Çünkü ona çok kötü şeyler söyledim..
-Sen bunu hiiç kafana takma. Bu akşam James'e öyle güzel bir sürpriz hazırlayacağız ki, her şeyi unutucak! Dedim gülerek.
Sandra'da güldü. Onu mutlu görmek güzel..Karnımın acıktığını hissedip, mutfağa indim. James'te mutfakta bir şeyler yiyordu. Acaba James'e nasıl bir sürpriz ayarlasam? Tatlı bir şey mi? Yoksaa, çok elzem bir şey mi? Ya daa sıcak bir ortam ve yakın arkadaşlar mı?? Bilemiyorum.
-Ella.. Parker dünden beri eve gelmedi. Tartıştınız mı? Dedi James bir anda.
-E-evet..
-Arıyorum ulaşamıyorum. Telefonlarını da açmıyor. Çok kötü bir şey mi oldu?
-Y-yok... şey.. James.. bu akşam boş musun?
-Evet boşum. Neden?
-Y-yok bir şey sadece merak ettim.
-Hıı..
-Neyse ben odama çıkıyorum.. dedim ve merdivenlere yöneldim.Evet! Nasıl bir sürpriz yapacağımı buldum!
Önce James'e bir mektup gelecek. Sandra'dan olacak. Sonra James'in gitmesi gereken adres yazacak. Onun için çok güzel bir ortam seçtim. Gelince büyük ihtimal o da çok sevecek!
Bir den telefon sesiyle irkildim. Yine bilinmeyen numara arıyordu. Acaba... hiç açmasa mıydım? Yani en azından bana görevler söyleyemez. Ya da beni tehdit edemez. Telefon çalmaya devam ediyordu. Dayanamayıp açtım;
-NE VAR NE?!
-Sana sesini yükseltme demiştim. Bir de bu nasıl bir telefon açış şekli. Biraz daha kibar ol..
-SENDEN KİBARLIĞI ÖĞRENECEK DEĞİLİM! ŞİMDİ SÖYLE NE İSTİYORSUN?
-Dur önce bir nefes al.. her şeyin sırası var küçük hanım. Dedi gülerek.
-Eveeet.. sakinleştiğine göre, senden istediğim şeyi söyleyebilirim. Bugün Sandra ve James'i barıştırmak adına bir sürpriz yapacağını duydum.. Ahhh!! Ne kadar iyi bir kız! Ama bu iyi kızın planlarını biraz değiştireceğim maalesef.. sürprizi sana adresini yolladığım yerde vereceksin.
-Ne? Niye böyle bir şey yapayım?
-Hala bana sormana inanamıyorum.. Sana o salak arkadaşının fotoğrafını attığımı hatırlıyorum. Ne yapabileceğimi tahmin edebiliyorsundur herhalde. Değil mi?
-İYİ! ARTHUR'A BİR ŞEY YAPAYIM DEME! ADRESİ MESAJ AT!
-haha.. akıllı bir kız olduğunu biliyordum Ella.. haa. Bu arada sana bir yardımım dokunsun, bunca zamandır halisülasyon görmenin sebebini söyleyeyim; biri seni lanetledi. Hem de berbat bir şekilde! Haha.. eğer bana inanmıyorsan karnındaki yaraya bak.
Hemen tişörtümü kaldırıp karnıma baktım. OLAMAZ! Mosmor olmuş.
-Şimdi inanmışsındır diye düşünüyorum. Vee.. ölüme doğru gidiyorsun Ella.. son zamanlarının tadını çıkar.
-HEY BİR DAKİKA! BUNUN BİR ÇÖ-
Diyecekken yüzüme kapattı geri zekalı.
Gerçekten ölüyor muyum? Ama daha çok gencim! Hiç bir şey yapamadan öleceğim!
Aklıma bir anda Blake geldi. Tabi ya! Blake'in de gücü lanetleme olduğu için bunun nasıl düzeleceğini biliyordur!Merdivenlerden koşar adımlarla indim. James salonda televizyon izliyordu.
-Blake nerde?
-O ormanda yürüyüşe çıktı. Dedi James.
Hemen ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Ormana doğru koşturdum.
-BLAKEE!!
Hiç ses gelmiyordu. Burası da biraz korkunçtu. Ama karnımdaki yaranın nasıl geçeceğini Blake'e sormam lazım! Koşmaya başladım. O kadar hızlı koşuyordum ki.
Bir süre durdum. Nefes nefese kalmıştım. Karşımda bir anda Arthur'u gördüm.
-Ella? Beni ne zaman kurtaracaksın? Tamam seninle ayrılmış olabiliriz.. ama seni hala çok seviyorum.. eğer gelmezsen öleceğim.
Hemen Arthur'a doğru koştum.
-Arthur.. sen..
Bir anda yok oldu. Yine halisülasyon. Ve bir anda çığlıklar duymaya başladım. Olamaz! O kadar yüksek ki kulağım patlayacak! Ama gerçek değil! Bu da beynimin bir oyunu.. kulaklarımı son gücümle tıkadım. Günden güne gücüm daha da azalıyordu. Sanki etraf yavaş yavaş kararıyordu. Karşımda bir erkek silüeti görmemle kendimi yere bıraktım. Kim olduğu hakkında bir fikrim yoktu. İyi biri mi? Yoksa... kötü biri mi? Bilmiyorum. Şu an o kadar güçsüzdüm ki.. erkek silüeti yanıma doğru yaklaştı. Gözlerimi zor açıyordum.
-Ella?
-ELLA??
Bir dakika... bu sesi tanıyorum..
Bu ses...
Bu ses..
Bu ses Tom'un sesi.
Tanrım.. daha fazla dayanacak gücüm kalmadı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ꭶıᖇ
Fantasy-Neden bana söylemiyorsunuz?! Diye bağırıyordum. -Ella... dedi Arthur. -Bu... bu bir L͛a͛n͛e͛t͛. Dedi Arthur korkarak. Lanet mi? -Ama sadece bir Ꭶıᖇ demiştin?! Dedim korkarak. Ella ve babası, şehirden uzak dağlık bir yere taşınırlar. Evet, buraya k...