Hala inanamıyordum. Yanımızdaki masaya oturmuşlardı. Arthur bana baktı. Ben de ona. Ama sonra hemen gözlerimi çevirdim. Amanda yüzüme bakmıyordu. Bir tek Arthur'un gözlerinin içine bakıyordu. Demek bu kadar çok seviyordu onu. Blake'de Arthur'a sinirli bir şekilde bakıyordu.
-B-ben lavaboya kadar gideceğim. Diyip koşarak kalktım. Lavaboya geldiğimde ağlıyordum. Arthur 'Blake senin duygularınla oynar' dediğini hatırladım. Tanrım. O oynuyordu benim duygularımla! Yüzüme soğuk suyla yıkadım. Ama kendime gelemiyordum. O anda içeri biri girdi. Tanrım. Arthur. Kızlar tuvaletinde ne arıyor bu?! Yanıma yaklaşıyordu. Ben de geri çekildim.
-Burası kızlar tuvaleti! Çıkar mısın?! Diye bağırdım. Daha da yaklaşıyordu. Sonra aniden bir tokat attım.
-Anlatacaklarımı dinlemen lazım?! Dedi.
-Hiç bir şey dinlemeyeceğim! Dedim ve giderken kolumu yakaladı. Aniden kolumu çekip gittim. Blake'in yanına döndüm ve;
-Başka bir yere gitsek? Diye sordum. Çünkü burada daha fazla kalıp Arthur'la Amanda'nın aşkını görmek istemiyordum.
-Tabii. Dedi Blake. Ve kalktık. Tam biz kalkarken Arthur bizi gördü. Ama bir şey yapmadı. Amanda'nın yanına geldi. Bizde restorandan çıktık. Bir de bana anlatacakları varmış! Ne anlatabilir bana?! Onca şey olmuş! Sevgili olmuşlar! Blake arabayı sürüyordu.
-Arthur'u seviyor musun? Diye sordu üzülerek.
-Hayır. Dedim.
Artık onu sevmem gerekiyordu. Bunu söyleyince gülümsedi. Başka bir restorana geldik. Burası öncekinden daha lükstü. Tanrım. Çok güzeldi. Oturduk. Bir şeyler yedik. Baya sohbet ettik. Aslında Blake'de komik birisiydi. Bu üzüntülü anımda bile beni güldürmeyi başarmıştı.
-Sinemaya gidelim mi? Dedi.
-Olur. Dedim.
-Türünü sen seç. Dedi.
Ben o kadar romantik flimleri sevmem. Ondan dolayı ya gerilim ya da macera seçmeyi düşünüyordum. İkisi arasında kalmıştım. Ve bir anda
-Gerilim! Dedim. Bu cevabıma şaşırmıştı biraz herhalde romantik falan diyeceğimi düşünüyordu.
-Şaşırdım. Ben de gerilim filmlerini çok severim! Hadi bilet alalım. Dedi. Tamam anlamında kafamı salladım. Blake biletleri aldı film 3 dakika sonra başlayacaktı. Hemen koşarak salona girdik. En arkaya oturduk. Çünkü en arkadan görüntü her zaman daha güzel görünür. Tabii ki de önce o lanet olası reklamlar başladı. Sonra da film. Gerçekten gerilimli bir filmdi. Ara sıra korktuğum da oldu. Bir anda elimi tutan bir el hissettim. Ve yana baktım. Blake elimi tutuyordu. Bir şey yapmadım...Sinema bitmişti. Bugün ilk başta o restoran da güzel geçmemişti. Ama sonradan her şey çok güzel olmuştu. Blake çok kibar davranıyordu. Artık eve gitme vakti gelmişti. Arabaya bindik. Blake de eve doğru arabayı sürdü. Geldiğimizde arabanın önünde Ashley'i gördük. Hemen arabadan indik.
-Blake?
Blake sadece bakıyordu. Bir anda Ashley Blake'e sarıldı.
-Lütfen beni affet! Seni çok özledim Blake? Dedi Ashley.
Blake onu ittirdi. Sonra Ashley bir anda bana baktı.
-Yoksa? Diyip üstüme atladı. Tanrım yine mi?
-Sen nasıl benim elimden Blake'i alırsın! Geri zekalı! Diye bağırıyordu. Blake'de onu benim üstümden çekmeye çalışıyordu. Ben de ittiriyordum ama çok güçlüydü.
-ASHLEY ÜSTÜMDEN ÇEKİLL!!! Diye son sesle bağırdım. Ashley durdu. Sonra Blake'e baktı. Benim üstümden çekilip Blake'e sarıldı tekrar. Blake tekrar onu ittiriyordu.
-Ashley yeter artık! Git. Dedi Blake.
-Niye gidiyorum? Aşkım! Dedi Ashley. Bu kız galiba delirdi!
-Aşkım deme bana artık! Biz seninle sevgili DEĞİLİZ! Dedi Blake. Ashley bir anda bana öfkeyle baktı.
-HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN! SEN OLMASAYDIN BLAKE BENİ SEVİYORDU! Diye bağırdı nefretle. Tanrım ne yalan söyleyeyim o an biraz ürkmüştüm.
-YETER! Diye bağırdı Blake. Sonra Ashley bana bakıp;
-KEŞKE ÖLSEN! Dedi ve koşarak gitti. Tanrım. Benden baya nefret ediyordu!
-Sen onun dediklerini takma. Ben varken hiç bir şey yapamaz sana! Dedi Blake. Gülümseyip içeri girdim. Tanrım bugün çok garip, üzücü bir gündü. Babam uyumuş olmalı diye düşünüp odama çıktım. Makyajımı silip, üstüme rahat bir şeyler giydim. Saçımı da dağınık topuz yapıp yatağıma oturdum. Uykum yoktu. Elime kitabımı alıp biraz okudum...Yarım saat sonra tıkırtılar duymaya başladım. Mutfaktan geliyordu. Korkmaya başladım. Ve yavaş yavaş aşağıya indim. Kim olduğuna bakmazsam öğrenemeyecektim. Bir anda Arthur'u görmemle küçük bir çığlık attım. Tanrım. Hala buraya nasıl gelebiliyordu?!
Hiç bir şey demeden koşarak odama gittim. Ve kapıyı kapatıp yatağıma oturdum. O da kapımı çalıp odama girdi. Ve yanıma oturdu.
-Sana gir demedim. Dedim.
-Gerçekten konuşmamız lazım. Beni dinle sonra istediğini yap. Dedi.
-Tamam. Anlat! Dedim ama hala ona çok kızgındım.
-1.si ben Amanda'yla sevgili değilim.
-NE?! Ama Amanda gelip bana bizzat söyledi. Dedim.
-Sana yalan söylemiyorum Ella. Amanda kötü biri seni zehirleyen de o! Dedi. Tanrım.
-2. Si o restoranda yemek yediğimizi görüp bir şey sandın. Ama ben oraya onun ağzından laf almak için çağırmıştım. Sandra'ların evine gireni biliyor mudur? Ya da seni neden sevmiyor, seviyor. Diye çağırdım. Dedi.
-Peki. O hastanedeki öpüşme! Dedim. gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum.
-Ben öpmedim onu Ella bir anda yapıştı! Sonra ses geldiğini duyunca hemen onu ittirdim. 2 Saniye bile sürmedi. Dedi Arthur. Çok inandırıcı konuşuyordu. Ama çok kalbim kırılmıştı.
-Dediklerinde belki haklı olabilirsin. Ama kalbim çok kırılıdı Arthur! Biraz beni de anla. O yüzden düşünmeye ihtiyacım var. Dedim. Gerçekten ihtiyacım vardı.
-Tamam. Dedi Arthur biraz üzgün bir sesle. Sonrada hızlıca odamdan çıkıp gitti. Bir yandan mutlu. Bir yandan da üzgündüm. Mutlu olmamın sebebi Arthur'la Amanda sevgili değildi. Arthur sırf benim için onunla buluşmuştu. Ama üzgün olduğum taraf Amanda'nın nasıl böyle bir şey yapması? Ben ona güvenmiştim. Hatta sevmiştim bile. Ama o benim sevdiğim adamı çalıyordu ve Beni öldürmek istiyordu! Daha fazla düşünmek istemediğim için gözlerimi kapattım...Gözlerimi açtım. Sabah olmuş. Bugün günlerden pazar. Evden çıkmayı düşünmüyordum. Yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladım. Altıma rahat bir şort üstüme de siyah Sweatshirt giydim. Kapşonumu kafama çektim. Canım bir şey yemek istemiyordu. Ama aşağıya indim. Babam yoktu. Salona oturdum ve telefonuma baktım. Zil çaldı. Kapıyı açmaya gittim. Ve açtım. Kimse yoktu. Sadece bir mektup vardı. Mektubu aldım ve açtım üstünde Ella'ya yazıyordu.
-Ella, bugün sana kendimi kanıtlamama izin ver! Saat 18:00'da sahile gel.
-Arthur yazıyordu. Gönderen Arthur'du. Biraz heyecanlanmıştım doğrusu ama. Arthur'a hala biraz kırgındım.Evde vakit geçirdim. baya sıkılmıştım. Saate baktım. 17:00. Ooo bir saat kalmış. Ne giyeceğim diye düşünürken dolabımda çok güzel beyaz, boyu dizlerimde ve straplez bir elbise buldum. Harika görünüyordu. Ayağıma da azcık topuklu babet giydim. O da çok şirin görünüyordu! Uzun kızıl Saçlarımı düzleştirdim. Ve hafif bir makyaj yaptım. Hazırdım. Saat 17:56'ydı. En sevdiğim parfümümü de sıkıp. Aşağıya indim. Sahile gidicektim. Sahil çok uzakta olmadığı için yürüyerek gitmeye karar verdim. 15 dakika sonra gelmiştim. Tanrım.. burası harika bir şekilde süslenmişti. Yerde rengarenk balonlar, romantik 2 kişilik bir masa ve Seni çok seviyorum Ella. Yazan bir yazı vardı. İnanamıyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ꭶıᖇ
Fantasy-Neden bana söylemiyorsunuz?! Diye bağırıyordum. -Ella... dedi Arthur. -Bu... bu bir L͛a͛n͛e͛t͛. Dedi Arthur korkarak. Lanet mi? -Ama sadece bir Ꭶıᖇ demiştin?! Dedim korkarak. Ella ve babası, şehirden uzak dağlık bir yere taşınırlar. Evet, buraya k...