30. Bölüm

41 3 0
                                    

Ne? Ne dedi bu şimdi? Babamı düzeltebilir mi? Babam... onu çok özledim! Onun tekrar beni hatırlaması için her şeyi yaparım.
-Ne dedin sen? Dedim. Hala şoktaydım.
-Duydun işte! Babanı düzeltebilirim. Lanetin yüzünden babanın seni unuttuğunu biliyorum. Daha önce bununla ilgili bir kitap okumuştum. O yüzden biliyorum. Dedi.
-Bana neden iyilik yapasın ki? Dedim. Evet! Çünkü yapmazdı. Kesin bir şey isteyecekti.
-Ehh... Tabii ki bir şey isteyeceğim. Dedi sırıtarak.
-Söyle! Dedim sertçe.
-Zaten bilmiyor musun? Benim istediğim şey BLAKE. Dedi. Tabii yaa! Nasıl akıl edemedim. O Blake'ten hoşlanıyordu.
-Eee? Yani? Ben ne yapıyım? Dedim.
-Bazen salak olduğunu düşünüyorum Ella. BLAKE'i BANA AYARLAYACAKSIN! Nasıl olsa sen onun yakın arkadaşlarındansın. Dedi. Böyle bir şeyi yapamazdım! Ama... Konu babama gelince düşündüm. Eğer bunu yapmazsam babam beni hiç hatırlamayacaktı. Ve ben onu çok özlemiştim. O yüzden yapacaktım..
-Peki sana nasıl güvenebilirim? Yani... ya babamı düzeltmezsen? Dedim.
Minik yapmacık bir sırıtmayla;
-Beni hiiiç tanımamışsın be tatlım! Ben söylediğim şeyin ardında dururum. Bu konuda bana güvenebilirsin. Gerçekten. Dedi.
-birincisi bana bir daha asla tatlım deme! İkincisi, tamam. Sana güveniyorum. Blake'i sana ayarlayacağım. Dedim. Gülümsedi ve;
-Aslında sandığımdan gıcık bir kız değilmişsin.. dedi. Gözlerimi devirip;
-Ama bence sen çok gıcıksın. Dedim ve yanından gittim.

Nasıl yapıcam? Nasıl! Blake'e bu kötülüğü? Gerçeği öğrenirse bana çok kızar. Ve kırılır. Onu kaybetmek istemiyorum. O benim en yakın arkadaşım. Ama babam?.. o.. o benim her şeyimdi. Onu çok seviyorum. Beni hatırlamaması beni günden güne yoruyor. O yüzdem bunu yapacağım. Sonuç, Blake'i kaybetmek olsa bile...

Korkunç koridorda yürürken hoparlörden, salak kadının sesi geldi;
-SAAT 20:30 OLMUŞTUR! BÜTÜN ÖĞRENCİLER ODALARINA! KORİDORDA GEZEN ÖĞRENCİ GÖRÜRSEM, NEYSE. BUNU ŞİMDİ SÖYLEMEYECEĞİM! BU ARADA YARIN KAMP YAMPAYA GİDİYORUZ. ORADA 5GÜN KALACAĞIZ... dedi ve ses kesildi. Gerçekten kamp yapmaya gitmek hiç istemiyordum. Ama zorundaydım.
Odama doğru yürürken;
-Ella? Diye bir ses duydum. Bu ses Parker'ın sesiydi. Arkamı döndüm. Gözleri kızarmış görünüyordu. Üzgün bir şekilde bana baktı. Onu ilk defa bu kadar üzgün görüyordum. Yanıma geldi.
-Parker? Sen... iyi misin? Dedim.
-Hayır... Ella ben hiç iyi değilim. Dedi ve gözleri doldu. N'olmuştu? Neden bu kadar üzgündü?
-Anlatmak ister misin? Dedim.
-Olur. Dedi. Sesi titremişti. Parker'ı içeriye davet ettim. Ve yatağa oturduk.
-N'oldu Parker? Seni ilk defa böyle görüyorum. Dedim.
Bir süre durduktan sonra;
-Ella... Annem... geri dönmüş! Dedi. Tanrım! Cesur, güçlü, soğuk Parker. Ağlıyordu! Onu öyle görünce çok üzüldüm. Elimi omzuna koydum ve;
-Hadi bana her şeyi anlat. Dedim gülümseyerek.
Burnunu çektikten sonra;
-Annem... ben 7 yaşındayken beni bırakıp gitmiş. O günden bu güne bana babam bakmıştı. Ama bakmıştı derken, öyle güzel bakmadı tabii ki! Beni hiç sevmeden, zorla baktı. Tabii bir de ben annemin beni bırakıp gittiğini bilmiyordum.. Öldü.. sanıyordum. Çünkü o babam olacak pislik bana yalan söylüyordu. 15 yaşında... annemin ölmediğini öğrendim. Ve babama büyük bir öfke duydum. Normalde zaten sevmiyordum. Şimdi daha da nefret etmeye başlamıştım. İğrenç bir babam vardı.. İnsanlara yavşayan, döven, ağzı bozuk bir adamdı... işte 16 yaşına geldiğimde de evde bir gün babamı başka bir kadınla... neyse sen anladın. Öyle görünce dayanamayıp elimdeki bıçağı saplayıverdim. Normalde aklımın ucundan geçmeyen bu davranışı yapmıştım. Tabii ki ilk günler kendimi berbat hissettim. Ve gidip polise teslim oldum. Zaten kaçacak bir yerimde yoktu. Cezaevinde 1 yıl kaldım. Sonra sen geldin.. kırmızı... Neyse konuyu saptırmayalım... Dün de bana bir mesaj geldi. Bilinmeyen bir numaradan. Annen yaşıyor dedi. Tabii ki de ilk başta inanmadım. Hatta güldüm. Ama sonra... bana bir fotoğraf gönderdi. Baya baya annem.. evlenmiş, hatta 2 tane çocuğu olmuş. Bir villada yaşıyormuş. Baya rahat bir hayat yaşıyormuş. Hala anlayamıyorum... beni, burada bırakıp gitti. Acaba beni hatırlıyor mudur? Dedi ve gözlerindeki yaşlar yanaklarından süzülüyordu. O an ne diyeceğimi bilemediğim için ona sarıldım. O da bana sarıldı. Hafif hıçkırıklar duyuyordum. Sert, kaba ve soğuk birinin ardında, masum ve anne sevgisine aç bir çocuk yaşıyormuş. Benim de istemsizce gözlerim doldu. Evet... ilk başta Parker'dan hiç hoşlanmamıştım. Hatta nefret etmiştim. Ama... şimdi hissetiklerim çok farklıydı. Sanki onu seviyorum gibi hissediyordum. NE?! BİR DAKİKA! NE DİYORUM BEN! BENİM SEVGİLİM VAR... Arthur'a bu ihaneti yapamam..

Parker'ın kendine geldikten sonra;
-Ella... bugün için çok teşekkür ederim. Yani... beni dinlediğin için. Dedi ve bana yaklaşmaya başladı. Sanırım beni öpücekti. Tanrım! Hayır! Lanetliyim ben. Hemen elimle onu durdurup;
-Yapma! Dedim.
-Biliyorum... Lanet. Dedi ve
-Yarın görüşürüz. Diyip gitti.
Tanrım... Parker beni öpücekti. Ama o öperse beni unuturdu. Ve bu beni çok üzerdi. Arthur'u da kaybetmek istemiyorum. Ama Parker'a da hislerimden emin değilim. Ne yapacağım ben?!
Yatağa girdim. Hava çok soğuktu. Ee tabi. Kış işte. Belki yarın kar yağar. Kar'ı küçüklüğümden beri çok severim. Zaten ben kış insanıyım. Soğuk havaların.. rüzgarların.. ama mevsimlerin arasından tek nefret ettiğim mevsim.. Sonbahar. Sanki bütün o açan çiçekler ölüyormuş gibi...
                                         ***

-AAAA! NE UYKUCUSUNUZ ÇOCUKLAR! HADİ HERKES HEMEN KAPIYA! BUGÜN KAMP GÜNÜ!!! Diye o hoparlörden gelen iğrenç seslerle uyandım. Zorla yataktan kalkıp tuvalete gittim. Yüzümü ılık bir suyla yıkadım. Ve dişlerimi fırçaladım. Tanrım. Bugün hava daha da soğuk. Camdan baktım. Evet! Kar yağmış. Hemen altıma sıcak tutan siyah bir tayt ve üstüne de kırmızı bir kazak giydim. Tabii üstüme de beyaz montumu giydim. Ayaklarıma botlarımı da giymeyi unutmadım. Çünkü bir gün kar var diye koşa koşa dışarı çıktığımda botlarımı giymeyi unutmuşum. Bütün çoraplarım ıslanmıştı o gün!
Saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Makyajımı da günlük yaptım ve en sevdiğim parfümümü sıktım. Artık hazırdım sanırım. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım.

Koridorda herkes neşeli görünüyordu. Bazı sesler duydum;
-Kampa bayılırım!
-Ben de!
-Acaba nerede olacak?
-Aaa bir de kızlar! Ben Parker'la kalmayı düşünüyorum..
-Ben de Arthur'la!
-Harika! O zaman hemen bugün soralım.
Ne salak kızlar! Arthur benim sevgilim. Parker'ın da o kızlarla kalmasını istemiyorum! Kalmaması için elimden geleni yapıcam!
Koridorda yürürken Jessica'yı gördüm. Bana kaş göz işaretleri yaptı. Ne demek istediğini sonunda anlamıştım. Demek istediği;
-Bugün Blake işini hallet.. di. Ben de kafamı başka yere çevirdim. Bu ne ya? Emir mi veriyorsun bana? Salak..

Bir kaç dakika sonra James geldi. Çok üzgün görünüyordu.
-Merhaba Ella. Dedi. Sesi çok yorgundu.
-James? Sen iyi misin? Dedim.
-İyiyim. Dedi. Ama yalan söylüyordu. İyi falan değildi. Ben de daha çok üstelemedim. Anlatmak istemiyordu herhalde. Bir kaç dakika sonra Arthur geldi. Onun yüzü kızgındı.
-Merhaba canım. Dedim. Ama hiç cevap vermedi. Noldu? Niye bana böyle davranıyordu?
-Arthur? Bir şey mi oldu? Dedim.
Arthur yüzüme bile bakmadan, james'e
-James. İyisin değil mi? Diye sordu. Tanrım. Ne yapmıştım ki ben bu kadar?! Bana cevap bile vermiyordu!
-ARTHUR BENİ DUYMUYOR MUSUN? Diye bağırdım en sonunda. Bütün koridordakiler bana baktı. Ama umrumda bile değil bu şuan.
En sonunda Arthur bana baktı ve;
-Ne var? Dedi. Ne yani? Sadece bunu mu söyledi? Noldu diye düşünmeye başladım. Hiç bir şey yapmamıştım. Onu kıracak bir şey de yaptığımı hatırlamıyorum. Peki.. neden? Neden bana böyle kaba ve soğuk davranıyor?!
-Neden bana böyle davranıyorsun Arthur?! Dedim.
-Aa Parker geldi! Hadi sen ona koş. Nasıl olsa ona ihtiyacın var. Dedi bana imalı bir şekilde. "Ona ihtiyacın var" ne demek şimdi? Arthur'a böyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum. Şu an beni kıskanıyordu ama baya fena kıskanıyordu. Korkmaya başladım.. Daha ne olduğunu anlatmadan bana trip atıyordu. Parker yanımıza geldiği anda Arthur James'le vedalaşıp bir kızın yanına gitti. NE? BİR DAKİKA BU KIZ! ARTHUR'LA AYNI ÇADIRDA KALMAK İSTEYEN KIZ!

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin