19. Bölüm

61 3 0
                                    

Polis arabasında, arka koltukta oturuyordum. İki yanımda da polis vardı. Tanrım. İlk defa hapise gidecektim! Polisler hiç bir şey demeden öylece oturuyorlardı.
-Benden neden şikayetçi olmuş? Dedim bir anda. Ve sessizliği bozdum.
-Onu karakolda öğrenirsiniz hanımefendi. Dedi polis. Üzülmüştüm. Ya beni hapise atarlarsa? Ne yapardım? Düşündüm. Acaba polislere dokunsam da beni unutsunlar. Ama zaten beni tanımıyorlar ki unutsunlar. Şu an çok çaresizdim...

20 dakika sonra arabayı durdu. Ve polisler beni de tutarak indik. İki polis de kollarımdan tutuyordu. İçeri girdiğimizde, bir kaç kişi kavga ediyor, bir kişi ağlıyor, başka bir kişi küfür ediyor.. tanrım. Burası çok korkunç bir yer!
Beni bir polisin odasına götürdüler. İfademi alacaklarmış. Odaya girdiğimde serin ve güzel bir odaydı. Koltukta baş polis oturuyordu.
-Otur. Dedi bana. Ben de adamın karşısındaki koltuğa oturdum.
-Şey... Ben neden buradayım? Dedim.
-Jack Kennedy. Sizi şikayet etti.
-Neden ki? Dedim.
-Evine girip bay Kennedy'ye şiddet uygulamışsınız ve garip garip konuşuyor muşsunuz. Dedi. Tanrım ben babama şiddet uygulamam ki?
-Ben şiddet uygulamadım! Dedim.
-Buradaki herkes suçunu örtmeye çalışır. Dedi sakince. Ama ben suçumu örtmeye çalışmıyordum! Daha fazla konuşmayacaktım. Çünkü konuşsam da bir şey değişmiyordu.
-Bay Kennedy'yi buraya çağırdık. Birazdan gelicek. Eğer senden şikayetçi olursa, seni nezarete alıcaz. Dedi. Tanrım. Ne diyor bu? Nezaret mi? Yani ben burada mı kalacağım? Çok korkuyordum. Hayatımda ilk defa başıma böyle bir şey geliyordu. Ne yapacağımı bilmez bir durumdaydım...

15 dakika falan sonra babam geldi. Yani beni tanımayan babam. Ve karşımdaki sandalyeye oturdu. İnanamıyordum. Karşımda babam oturuyordu. Ama bana bir yabancı gibi bakıyordu. Bu beni bitiriyordu.
-Hoşgeldiniz bay Kennedy.
-Hoşbulduk.
-Bu kızın keni evinize girdiğinden bahsetmişsiniz ifadenizde. Şikayetçi misiniz?
Babam daha konuşmadan;
-Baba! Benim Ella. Ben nasıl tanımıyorsun? Dedim. Aslında bunun cevabını biliyordum da. Babam belki bana gerçekten inanır ve kabullenir diye diyordum. Ama tabii ki de öyle bir şey olmadı.
-Hanımefendi ben sizi tanımıyorum! Evime hırsız gibi giriyorsunuz. Sonra da bana baba diyorsunuz? Benim bir çocuğum yok! Dedi. Bu laflar kalbimi çok fena kırmıştı. Nefes almakta zorlanıyordum. Ve kendimi ağlamamak için zor tuttum. Ama gözlerim doluyordu kesin.
-Gördüğüm kadarıyla şikayetçisiniz? Dedi polis. Bu adam beni hapise attırmanın derdindeydi herhalde!
-Evet, şikayetçiyim. Bu söz beynimde yankılanıyordu.
"Evet, şikayetçiyim."
O anda daha fazla kendimi tutamayıp gözümden bir yaş yanağıma süzüldü. Hemen sildim.
-Tamam. Dedi polis ve telefondan birini aradı.
-Oğlum, al kızı. Dedi. Gerçekten de hapise girecektim. Avukat mı tutsam? Diye düşündüm ama avukata verecek yeterli param yoktu? Ne yapacaktım ben?

Polisler iki kolumdan da tutup ben yürütüyorlardı. En sonunda karanlık bir yere geldik. Bir polis anahtarıyla oranın kilidini açtı. Demir kapıydı. Ve beni içeri soktu. Sonra kapıyı ardıma tekrar kilitledi. Tanrım. Burası hem çok soğuk hem de çok karanlıktı. Günlerimi burada nasıl geçirecektim. Bir de mahkemeye çıkacaktım. Bir kaç gün sonra. Daha avukatım bile olmadan.. bunları düşünürken gözlerimdeki yaşlar ansızın akıyorlardı. Artık ağlamamak için kendimi tutmuyordum.
-Hey! Ne ağlıyorsun lan! Senin sesinden kafamız şişti burda! Dedi bir kadın. Simsiyah saçları, siyaha yakın gözleri ve çok korkutucu bir suratı vardı. Kadına bir cevap vermeden kalakalmıştım.
-Cevap versene lan! Dedi daha yüksek bir sesle. Korkmaya başlamıştım.
-Ş-şey.. özür dilerim. Dedim. Suratına bakamıyordum. O yüzden yere bakarak söyledim. Bunu deyince, sırıttı ve;
-hah. İşte böyle uslu bir kız ol. Dedi hala pis pis sırıtarak. Bir şey demedim. Ama çok gıcık olmuştum. İçeri de bir kaç kadın daha vardı. Hepsi 30'lu 40'lı yaşlardaydılar. Aralarındaki tek 17 yaşındaki bendim. Bu kadınlar bana burada bir şey yaparlar diye ürktüm. Gece burada asla uyuyamazdım. Ve burada 2 tane oturma yeri vardı. Sertti ve soğuktu. O oturma yerlerini de tam oturmuşken;
-Çekil lan ordan. Orası benim yerim. Dedi o korkutucu kadın. Ben de bir şey demeden ayağa kalktım. Sanırım oturacak bir yerimde olmayacaktı...

Yarım saat sonra kadınlar horul horul uyuyorlardı. Bu sesten uyumak istesem de uyuyamazdım zaten. Hiç uykum yoktu. Ses çıkarmamaya çalışıyordum. Eğer sesimi duyarlarsa o kadın bana bir şey yapabilir diye düşündüm. Düşüncesi bile beni ürkütmüştü. Bütün gece çaresizlikle karanlığa baktım...

-Hey uyan! Bu saatte uyumayacaksın! Diye dürtülerek uyandım. Tanrım. Ne ara uyumuşum ben? Ve yerde uyuyaklamışım. Tabi oturacak yer olmayınca..
Beni uyandıran kadın başka bir kadındı. Bu kadın bir daha sakin konuşmuştu. Kahverengi saçlı ve kahverengi gözlüydü. 37 yaşlarında falan görünüyordu.
-Adın ne senin? Çok genç görünüyorsun.
-Ella. Dedim. Aslında konuşmak istemiyordum ama konuşmazsam bir şey yapar diye korkuyordum. Tam o sırada polis geldi ve;
-Ella Kennedy ziyaretçin var! Diye bağırdı. Sesi yankılanmıştı. Sonra kapıya doğru ilerledim. Diğer kadınlarda bana bakıyorlardı. Sonra polis kapıyı açtı ve dışarı çıktım. Ardımdan kapıyı tekrar kilitledi. Yürüdük. Beni ziyaretçi odasına getirdi. Acaba Arthur mu gelmişti? Ona ihtiyacım ve söyleyeceklerim vardı. Salona girdik. Etrafa bakınmaya başladım. Burada bir sürü masa vardı. Yanda da güvenlikler bekliyordu. Suçlular da aileleriyle ya da arkadaşlarıyla konuşuyorlardı. Kalabalıktı. Bir anda Blake'i ve onun yanına Arthur'u gördüm. Polisin tuttuğu kolumu çekiştirerek, hemen onların olduğu masaya koştum. Onlar da beni görünce hemen şaşırmış bir şekilde baktılar bir yandan da bana bir şey olmadığı için mutlu görünüyorlardı.
-Ella?! Noldu? İyi misin? Daha kaç gün burada kalacakmışsın? Dedi Arthur ardardına. Tanrım. Şu an ciddi bir durum olmasaydı kesin gülerdim.
-İyi olmaya çalışıyorum. Dedim Blake'in yüzüne ters ters bakarak. O da ben bakınca kafasını yere eğdi.
-Ve yarın ya da ondan sonraki gün... mahkemeye çıkacakmışım. Bana avukat bulmanız lazım. Yoksa buradan çıkamam. Dedim.
-Ben hemen araştıracağım bugün. Dedi Blake.
-İyi olur. Dedim sertçe.
-Peki neden seni nezarete koydular ki? Dedi Arthur.
-Babam... babam benden şikayetçi olmuş. Polisin odasına tekrar geldiğimizde, polis yine sormuştu. Ben de belki kararından geri döner diye onunla konuşmaya çalıştım. Ama... beni hatırlamıyor. Ve şikayetçi oldu. İşte yarın da mahkemeye çıkıcaz. Orada da avukatıyla gelip beni düşürecek şeyler derse, hapise girerim... dedim. Bunu derken gözlerim hafiften dolmuştu. Sonra dolmuş gözlerimle Blake'in gözlerinin içine bakarak;
-Eğer beni gerçekten seviyor olsaydın, bana bunları yaşatmamış olacaktın. Bunların sorumlusu sensin! Dedim. Sonlara doğru sesim yükselmişti.
-Ella... şey. Senin lanetini alacağım. Çok özür dilerim. Dün gece bunu düşünmekten uyuyamadım. Kendimi iğrenç hissediyorum... dedi gözleri dolarak.
-Lanetimi alıcaksın da babam... o nolucak? Dedim.
-O-onu da düzeltmek isterdim. A-ama lanet kitaplarımı araştırdım. Unutan kişi bir daha ne olursa olsun hatırlayamıyormuş... Dedi üzgünce.
-Şimdi benden hiç özür dileme Blake. Çünkü seni affetmeyeceğim. Dedim sertçe. Ve Arthur'a döndüm kibarca;
- Canım... şu avukat işini hallet olur mu? Dedim.
-Tabii ki. Senin buradan çıkman için her şeyi yapacağım! Dedi. Hemen ona sarıldım. O da bana sarıldı. Elimde eldivenlerim olduğu için korkmadan sarıldım. Sonra polis geldi ve o güzel anın içine- neyse.
-Görüşme bitti! Diye bağırdı. Arthur'dan ayrıldım ve ona gülümsedim. Sonra Blake'e baktım. Suratıma bakamıyordu. Kafası yere eğikti. Belli ki çok üzülmüş. Ama onu affetmem kolay olmayacak. Hem de hiç!

Polis kolumdan tutarak yine o pis yere getirdi beni. Ve içeri sokup kapıyı tekrar kilitledi. Lanet olası şu yerden bir anda çıkmak istiyordum artık. Sonra yanıma sarı saçlı bir kadın geldi ve;
-Hey tatlı kız! Senin saçlarının rengi be güzelmiş böyle! Dedi. Ben de gülümsedim. Saçlarımı okşamaya başladı. Tanrım. Bu hoşuma gitmiyordu. Ama bir şey diyemezdim..
Okşarken bir anda saçımı sıkmaya başladı.
-Aaaa. Diye çığlık atıyordum. Ama kimse yardım etmiyordu.
-Kapa o lanet çeneni geri zekalı! Diye bağırdı. Ama susmuyordum. Tam o anda boğazıma soğuk ve metal bir şeyin değdiğini hissettim. Tanrım. Bıçak...

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin