32. Bölüm

45 2 0
                                    

Parker çadırı kurmaya çalışıyordu. Tanrım. Çok komik görünüyordu!
-Hay ben böyle işi... Niye olmuyo lan bu?! Dedi. Kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Bana baktı ve;
-Oradan gülüyorsun ama hiç kolay değil bunu yapmak! Dedi. Tanrım hala çok komikti..
-Birinden yardım almaya ne dersin? Dedim gülerek.
-Ne yardımı! Ben yapamaz mıyım yani? Dedi.
Gülme.. biraz daha tut... bir kaç dakika sonra James geldi.
-Aaa! Siz hala çadırı kurmadınız mı ya? Dedi.
-Parker bütün çabalarıyla deniyor... dedim gülerek.
-Siz nasıl yaptınız?! Bunu yapmak lanet olsun ki çok zor! Dedi.
-Yardım edeyim. Dedi James. Ve Parker'da bir şey demedi. Çünkü hayır deseydi, yapamayacaktı...

Bir kaç dakika sonra çadır kuruldu. Ve Sierra geldi;
-Sonunda kurdunuz ya! Herkes sizi bekledi. Neyse... şimdi ateş yakacağız. Ve oyun oynarız belki. Dedi. Parker gözlerini devirerek;
-Artık sence de oyun için yaşın geçmedi mi? Dedi.
-Oo bu ne cesaret... İşte seni bu yüzden seviyorum canım. Dedi kadın. Ben de kadına sinirli bir şekilde baktım.
-Ella?.. noldu tatlım. Yüzün düşmüş gibi. Aaa.. ben seni anladım.. sen acıktın! Merak etme ateş yakınca yemek de yiyeceğiz. Dedi yapmacık bir sesle. Göz kırptı ve gitti. Şu kadından nefret ediyorum!
Acaba Arthur neredeydi? Etrafa baktım ama Mia'da Arthur'da etrafta yoktu. Neden bana bunu yapıyor?! Anlamıyorum...
Tam o anda bir el belimi sardı. Parker'dı.
-Napıyorsun! Diyip ittirdim.
-Çok düşünüyorsun Ella. Biliyorum şu an Arthur'u düşünüyorsun. Ama artık o gitti. Seni böyle yolda bırakıp gitti. Ve sen hala mı onu düşünüyorsun? Dedi.
Aslında haklıydı. Ama yapamıyorum işte.. cevap vermedim. Yere baktım. Parker eliyle kafamı yukarı kaldırarak;
-Hadi gel ormanda gezinelim. Sen de bana olayları anlat. Dedi gülümseyerek.
-Peki. Dedim. Ve Parker elimi tutarak, beni ormanın içlerine götürdü...

O kadar gitmiştik ki, artık çadırlar görünmüyordu.
-Parker dur! Kaybolacağız. Burada konuşalım işte. Dedim.
-Ne kaybolucaz! Burada ben varken hiç bi yere kaybolmazsın bebeğim. Dedi sırıtarak.
-Şu an şaka yapıyorsun. Ama ben kaybolunca seni görürüm. Dedim. Ama dediklerimi dinlemeden yürümeye devam etti. Tanrım. Ne inatçı çocuk yaa!
Biraz daha yürüdükten sonra;
-GELDİK! Dedi sevinçle. Burası biraz ürkütücüydü. Yerde yemyeşil çimler vardı. Hava bulutluydu. Ve ortam çok sessizdi. Parker hemen çimlere yayıldı. Ben de oturdum.
-P-parker. Sence de burası biraz ürkütücü değil mi? Dedim.
Parker güldü ve bana yaklaşarak;
-Eğer korkuyorsan yanıma gelebilirsin kırmızı. Dedi.
-Rüyanda.. dedim.
-evet şimdi bana anlat bakalım.. dedi Parker.
-Aslında hiç bir şey yaptığımı hatırlamıyorum. Sadece bu aralar Arthur'la çok konuşamıyorduk. Hep başımıza bir şeyler geldiği için. Sonra bugün sabah sinirli bir şekilde geldi. Ve ben ne desem hiç birine cevap vermedi. En sonunda bağırarak söyledim. Ona da cevap olarak "Ne var?" Dedi. Sonra sen gelirken de imalı imalı, "Parker geliyor ona koş sen. Sana ihtiyacı vardır." Falan dedi sanırım. Ama neden böyle bir şey dedi, hala anlamıyorum... dedim ve sustum.
-Senin kıymetini bilemeyen o. Hala daha onunla birliktesin ve onu düşünüyorsun. Dedi Parker. Ne yapayım?! Öyle bir ilişkiden ayrılmak kolay değil ki? Hem ben Arthur'u seviyordum. Gerçekten beni üzdü. Ama Parker'a cevap vermedim..

Hava yavaş yavaş kararıyordu. Parker'la biraz sohbet ettikten sonra;
-Parker hadi kalkalım. Sierra bizi bulamazsa ceza verebilir. Dedim ve ayağa kalktım.
-Amaan. Bana ne! Bir de onun cezasını mı düşünücem! Dedi. Güldüm. Hava kararmıştı.
-Yolu hatırlıyorsun değil mi? Dedim.
-Tabii ki hatırlıyorum! Dedi. Acaba biraz yapmacık mı demişti?
-İyi öyleyse. Dedim. Ve ikimizde telefondaki fenerlerimizi açtık. Burası gerçekten çok ürkütücü olmaya başlamıştı. Utanarak Parker'ın yanına yaklaştım.
-Niye utanıyosun gel! Diyip beni kendine çekti. Ben de bir şey diyemeden öyle kalakaldım. Hala yürüyorduk ama ne çadırları görebiliyorduk ne de bir kaç kişi. Arada baykuş uğultuları falan geliyordu. İçime bir ürperme geldi. Hem hava da çok soğuk. Ah Parker ah!

ᎦıᖇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin