Polislerle beraber büyük ve dizilerde gördüğüm gibi zindana benzer bir arabaya bindik. 15 dakika sonra geldik. 1 ay cezaevinde kalacağıma inanamıyordum! Umarım arkadaşlarım buradan beni kaçırabilirlerdi. Cezaevine girmeden önce kocaman bir kapı vardı. Kapının iki yanında da askerler bekliyorlardı. Ellerinde de silah vardı. Polisler beni tutup, içeriye girdik...
Baya büyük bir yerdi. Ürkmüştüm buradan biraz. Koridor gibi yolda ilerledik. Polisler bir kapıyı açtı. Ve beni içeriye ittirdiler. Sonra da kapıyı üstüme kilitlediler. İçeride bir sürü ranza vardı. Bir masa ve sandalyeler falan vardı. Tuvalet, mutfak. Her şey vardı.
-Aa yeni bir kız gelmiş! Adın ne senin bakıyım genç kız? Dedi kahverengi saçlı bir kadın.
-Ella. Dedim.
-Sen neden girdin içeri? Dedi. Tanrım. Ben hiç bir şey yapmamıştım. Girmemin sebebi lanet yüzünden babamın beni unutması ve şikayetçi olması. Ama bunu asla söyleyemezdim. O yüzden bir yalan uydurdum.
-Kaza. Dedim kısa keserek. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Zaten mutsuzdum bir de onların çenesini dinlemek istemiyordum.
-Ne kazası lan?! Hırsızlık ve gasptan girmişsin buraya! Hem gençsin hem de yalan söylüyorsun sürtük seni! Dedi. Tanrım. Bu kadın nereden biliyordu bunu?! Bir de bana küfür etmişti. Aslında ona bir şeyler söylemek çok istiyordum. Ama vazgeçtim. Başımı derde sokmak istemiyordum. Odadaki herkes bana garip garip bakıyorlardı. Ara sıra aralarından;
-Aaa! Gasp mı? Bu yaşında?
-Tipe bak zaten?
-Bu kızın anası babası kimse yetiştirememiş!
-Küçücük kız hırsızlıkta yapmış!
-Rezil!
Anneme ,babama laf etmeyeceklerdi!
-BU DEDİKLERİNİZİ DUYABİLİYORUM YALNIZ! VE BENİ SUÇLAYACAĞINIZA KENDİ SUÇLARINIZA BAKIN! ARANIZDA İLLAKİ BİRİNİ ÖLDÜRMÜŞ VARDIR! VE AYRICA BEN KİMSEYE HIRSIZLIK VE GASPTA BULUNMADIM! HİÇ BİR ŞEYİ BİLMEDEN ZIRVALIYORSUNUZ! Dedim. Öyle bir bağırmıştım ki, uyuyanlar da uyanmıştı. Hepsi bir anda sessizleşti. Bende bir ranzanın en üstüne çıktım. Ve oraya uzandım. Telefonumu, bilekliklerimi, küpelerimi her şeyimi almışlardı. Yapayalnızdım. Gözlerimdeki yaşlar yanaklarımdan süzülüveriyordu. Birinin beni dürtmesiyle hemen yerimde doğruldum. Bir kız. Benim yaşlarımda. Kumral saçlı ve yeşil gözlü. Gözlüklü bir kızdı.
-Hey! Merhaba. Ben İsabella! Sen? Dedi gülümseyerek.
-Ella. Dedim.
-Az önce çok cesurdun! Seni alkışlamak istedim. Nasıl bağırdın öyle! Ben buraya ilk geldiğimde bana da aynı şeyi yapmışlardı. Ama ben senin kadar cesur olamamıştım maalesef. Dedi.
-Bu cesurluk değildi. Aptallıktı. Dedim yere bakarak. O da susmuştu.
-Sen neden girdin buraya? İyi bir kıza benziyorsun. Dedim. Gülümsedi.
-B-ben... insan yaralamakla girdim.. dedi yere bakarak. İsabella hiç öyle bir kız gibi görünmüyordu.
-Kimi yaraladın ki? Dedim.
-Sevgilimi. Dedi. Çok şaşırmıştım. Ve yere baktım. İsabella'dan beklememiştim. Ama belki onunda bir nedeni vardır. Çünkü ben de buraya gasp ve hırsızlıkla girdim. Ama ikisini de yapmadım!
-Bir nedeni vardır illaki. Dedim gülümseyerek.
-Burada ilk defa beni anlayan sensin biliyor musun? Daha önce o kadınlar da sormuştu. Onlara söylediğimde... bana demedikleri hakaret kalmamıştı. Ama sen... öyle değilsin. Çok iyi birisin. Dedi gülümseyerek. Ben de ona gülümsedim. Çok kibar bir kızdı. Cezaevinde de arkadaş bulacağımı hiç düşünmemiştim..Baya bir sohbet ettikten sonra. Kapı açıldı. İçeri bir polis girdi ve;
-Ella Kennedy ve İsabella Jones. 18 yaşının altında olduğunuz için başka bir cezaevine gönderileceksiniz! Bavullarınızı hazırlayın. Diyip gitti. Ne? Acaba hangi cezaevine gidecektik. Bizim yaşlarımızın olduğu okul gibi olan cezaevine gidecektik anlaşılan...Bavullarımızı topladık.
-Bence orası buradan daha iyidir! Dedi İsabella umutlu bir şekilde.
-Umarım... Dedim. Ama cezaevi cezaevidir. Güzel bir yanı yoktur ki!
Yarım saat sonra yine kapı açıldı. Yine aynı polis gelmişti.
-Hadi çıkıyoruz artık! Dedi. Bütün kadınlar bize bakıyorlardı ve kendi aralarında bir şeyler fısıldıyorlardı. Ne sinsi karılardı bunlar ya!
İsabella'yla beraber polisle çıktık. Ve yine o çirkin zindana benzeyen arabaya bindik...Yarım saat sonra gelmiştik. Burasının da girişi öteki cezaevine benziyordu. İçeri girdik. İçeride bir sürü çocuk vardı. Küçüğünden büyüğüne. En büyükleri bizim yaşımızdı. 7,8 yaşında da çocuklar vardı. Tanrım. Bu kadar küçük çocuklar buraya ne suçuyla girmişti ki?
kızlar yatakhanesi vardı. Karşımızda da erkekler yatakhanesi vardı. Burası okula benziyordu aslında birazda. Kantin vardı. Çamaşır salonları da vardı. Anlaşılan okul niyetine dersimizi de burada görecektik. Aniden hoparlörden bir ses duyuldu;
-YENİ GELEN ÇOCUKLAR İÇİN BU BİR DUYURUDUR... BURADA DERS OLACAKTIR. HER SABAH 7:00 DE BAŞLAYACAK. EĞER SINIFTA YA DA BAŞKA BİR YERDE BİRİLERİNE ZARAR VERENLER, ÇAMAŞIRHANE DE BÜTÜN GÜN BOYUNCA ÇALIŞMAYA MARUZ EDİLECEKTİR! VE AKŞAM 8'DEN SONRA HERKES YATAKHANELERİNE DÖNECEKTİR. 8'DEN SONRA DIŞARIDA BİR ÇOCUK GÖRÜRSEM CEZA ALACAKTIR! SABAH KAHVALTILARI HER SABAH 8:00 DE BAŞLAR. ÖĞLE YEMEKLERİ 13:00 DE BAŞLAR. AKŞAM YEMEKLERİ İSE 18:00 DE BAŞLAR. AKŞAM YEMEĞİNE GEÇ KALANLAR. O GÜN AÇ KALIRLAR. BİRBİRİNİZLE ANLAŞMAYA BAKIN... Dedi ve ses kesildi...Saat 18:00 olmuştu. Akşam yemeği başlamıştı. İsabella'ya da haber verip yemekhaneye indik. Tanrım. Ne zamandır doğru düzgün bir şeyler yemiyorum. Ama bugün en sevmediğim yemek olsa bile yemeye karar vermiştim. Yemekhaneye girdiğimizde, büyük bir yemek sırası vardı. Biz de en sondaydık. Herkes yavaş yavaş tepsisine yemekleri alıp, bir yere oturuyordu. SONUNDA sıra bana geldiğinde, yemeğe baktım. Bir tek mercimek çorbası vardı. Tanrım. Bu ne biçim iş? Ben bir çorbayla asla doymam ki? Üzülerek çorbayı tepsime koydum ve boş bir masaya oturdum. İsabella'da tepsisini alıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Yavaş yavaş içiyordum çorbamı, bitmesin diye.. İsabella'yla hem yemek yiyip hem de konuşurken yanımıza birinin oturduğunu hissedip kafamı yana çevirdim. Tam yanıma gözlüklü, sarı saçlı, yeşil gözlü bir oğlan oturmuştu. Bizim yaşlarımızdaydı.
-Hey! Siz buraya yeni gelmiş olmalısınız. Ben Dean. Dedi. Ve elini uzattı.
-Ella. Diyip elini sıktım. Elimde eldivenler hala vardı. Onlara gözüm gibi bakıyor, elimden hiç çıkartmıyordum.
-Ben de İsabella! Dedi İsabella. Dean'e baya güler yüzlü, eli ayağı birbirine girmiş bir şekilde konuşuyordu. Büyük ihtimal ondan hoşlanmıştı. Benim zaten bir sevgilim vardı. Sevgilim demişken. Arthur. Tanrım onu çok özlüyordum. Keşke benimle olsaydı.
-Hey daldın Ella! İyi misin? Dedi Dean.
-Y-yok bir şey iyiyim. Dedim.
-Bu arada pek sormak istemiyorum ama nasıl buraya geldiniz? Dedi Dean. Sormak istemiyorsan niye soruyorsun?!
-Aslında buraya P-polis arabasıyla geldik. Dedi İsabella. O anda sesli bir şekilde güldüm. Dean'in sorusunu anlamamıştı.
-Yok... öyle değil. Yani cezaevine neden düş-
-Adam yaralama. Dedi bir anda İsabella. Tanrım. Bu kız çok garip davranıyordu. Aşkın etkisi işte.. Dean bir anda bana baktı. Bana da soracaktı. Hemen bir bahane bulmalıyım!
-Ella peki se-
-Aslında benim hemen lavaboya gitmem lazım! Görüşürüz. Diyip koştum. Derin bir oh çektim. Ben hırsızlık ve gasp yapmadığım için ne diyeceğimi bilemiyordum. Buralarda klasik soruydu artık bu "Buraya neden düştün" size ne?! Bunları düşünürken bir anda birine çarptığımı fark edip;
-Çok özür dilerim! Diyip suratına bile bakmadan koştum. Acaba kime çarpmıştım?
-Dikkatli ol! Diye bağırdı arkamdan. Bu.. erkek sesi. Evet bir erkeğe çapmıştım. Ama yüzüne bakmadan kaçtım. Amaan! Bir önemi de yoktu zaten. Hemen lavaboya gelip ellerimi ve ağzımı yıkadım. Diş fırçama minik bir bezelye tanesi kadar diş macunu koyup, dişlerimi fırçaladım. İşim bitince tam çıkacaktım ki, içeriye bir oğlanın geldiğini gördüm. Oğlan bizim yaşlarımızdaydı. Kahverengi saçları ve yeşil gözleri vardı. Tanrım. Burası kızlar tuvaleti! Bu kadar terbiyesizlik olmaz!
-Hey sen! Burasının kızlar tuvaleti olduğunun farkında mısın? Sapık mısın? ÇIK DIŞARI! Diye bağırdım. Sırıttı ve;
-Buraya ,bana çarptığın için sana bunu ödetmeye geldim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ꭶıᖇ
Fantasy-Neden bana söylemiyorsunuz?! Diye bağırıyordum. -Ella... dedi Arthur. -Bu... bu bir L͛a͛n͛e͛t͛. Dedi Arthur korkarak. Lanet mi? -Ama sadece bir Ꭶıᖇ demiştin?! Dedim korkarak. Ella ve babası, şehirden uzak dağlık bir yere taşınırlar. Evet, buraya k...