BÖLÜM 8: ENDİŞE💫

2.8K 232 23
                                    


Hayat herkese öyle kendince öyle öznel öyle farklı farklı şekillerde geliyordu ki kimsenin kimseyi tam anlamıyla anlamasına izin vermiyordu. Her farklı parmak izine farklı hayatlar bahşediliyordu. Babasını kaybeden iki çocuğun acısı aynı olamazdı. Beyza babasını bir kahraman gibi kaybetmişti ve tabi ki annesini de.

Yoklukları onu çok çok ama çok derinden sarsıyordu. Hayatının her alanında eksikliklerini iliklerine kadar hissediyordu ama onlarla gurur duyuyordu. Onun sarılacağı büyük bir armağan bırakmışlardı gerilerinde. Herkes bu duygularla kaybetmiyordu sevdiklerini. Herkesin acısı asla bir olmuyordu. Annesinin ve babasının evine gelmişti. İlk defa. Babasını kaybettikten sonra ilk defa bu eve adım atıyordu. Daha önce defalarca kapısından dönmüştü. Cesaret edememişti ama bugün o evdeydi şu an tamda yataklarında tam orataya uzanmış iki elini yanlarına doğru uzatmıştı gözlerini kapatarak.

Sanki... sanki anne ve babası yanında uzanmış gibi sanki hiç gitmemişler gibi hissetmek için. Herkesten dinlediği o güzel çifti bir kez de kendi gözleriyle yan yana görmek umuduyla kapamıştı gözlerini. Fotoğraflar ve çok sayılı olan videolar dışında kendi hayal dünyasında yan yana yeni anılarla görmek istedi onları. Başkalarının anlattıkları gördükleri anılarla değilde kendilerine özel anılarla görmek istedi.

Evlerinde neşeyle sevgiyle birbirlerine baktıkları özel anılardan görmek istedi. Bir kerecik olsun annesinin ellerini saçlarında hissetmek istedi. Babasının onu kıskanmasını dışarıya çıkarken binbir soru sormasını defalarca aramasını istedi. Eve geldiğinde sıcacık bir aile görmek istedi. Babasıyla çok iyi anlaştıkları zaman annesinin onları kıskanmasını sonra hep beraber sarılarak güzel bir aile tablosu oluşturmak istedi. Her bir hayaliyle gözünden bir damla düştü.

Her bir hayaliyle boğazında bir düğüm daha diğerlerinin yanında yerini aldı.
Aile kokusunu kaybeden ev bir kez daha Beyza'ya kendini hatırlattı. Sessiz ev bir kez daha ben burdayım diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Bir kez daha etrafı ne kadar onu seven insanlarla dolarsa dolsun Beyza'ya ne kadar yalnız olduğunu hatırlattı.
Bir kez daha yalnızlığı alıp onu en kuytu köşelere bıraktı.

Gözlerini açtığında yataktaki yalnızlığı bir kez daha yüzüne çarptı. Oturduğu yataktan kalkıp dolaplardan birini açtı. Annesinin ve babasının kıyafetleri çıktı karşısına. Öyle ayrı ayrı asılmamıştı. İkisinin kıyafetleri yan yanaydı. Bu güzel hareket genç kızın yüzünde buruk bir gülümseme oluşturdu. Her daim yan yana oldukları gibi kıyafetleri bile ayrı değildi. Annesinin her bir elbisesine teker teker dokundu. İçlerinde sıcaklığını hissetmek istedi. Bir kaç tanesini özenle askıdan çıkartarak katlayıp yatağın üzerine bıraktı. Sonra babasının kıyafetlerine yöneldi. Sanki daha dokunduğu anda kokusu yayılmıştı tüm odaya. Tüm eve. Tüm şehre. Öyle güzel öyle huzur verici güven verici bir kokuydu ki. Onlardan da bir kaç spor hırka ve tişört ayırdı kendisi için. Evet uzun zamandır yapmak istediği bir şeydi zaten. Onların kıyafetlerini giymek istiyordu. Onları teninin her hücresiyle hissetmek. Dolabı kapatıp yan taraftaki çekmecelere yöneldi.

Bir sürü rengarenk tokalar karşıladı onu. Babasının anlattığı güzel anılar çalındı kulağına. Annesinin renkli tokaları ne kadar çok sevdiğini her zaman saçlarını örüp bu tokalarla bağladığını anlattığı güzel anılar. Bundandı saçlarını her zaman örme sebebi ve babasıyla eve son kez geldiğinde aldığı birkaç tokadan başka hiç bir tokayı saçlarına dokundurmayışı. Bir diğer çekmeceyi açtı sonra. Bir kaç erkek bilekliği değdi gözlerine. Babasının annesi hayattayken giyimine verdiği özen geldi gözlerinin önüne. Ve tabi ki fotoğraflardan bildiği bu bilgi. Çok bakımlı bir adammış babası o zamanlar. Yusuf amcası da anlatmıştı ona. Giydiği kıyafetlere verdiği önemi kullandığı spor aksesuarları anlatırdı gözleri dolarak. Sakalına uyguladığı bakımla dalga geçer ama gözünden yaşlar akarak kurardı cümlelerini. Tokaları ve tüm bileklikleri çıkartıp elbiselerin yanına bıraktı. Sonra aynanın karşısında duran parfümlere gitti elli. Babası her ay annesinin kullandığı parfümden yeni bir tane alıp indirirdi aynanın önünde. Eline aldığı şişedeki parfümün kokusu biraz tuhaflaşmış olsa da çocukluğundaki kokuyu anımsayabilmişti. Babasının da parfümünü alarak diğer eşyaların yanına bıraktı. Sonra odadan çıkıp mutfağa yöneldi.

MAVİACZ "SESLENDİRİLDİ"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin