Dakikalardır bahçede bir o yana bir bu yana gidip geliyordu Beyza. Çıplak ayakları soğuk çimlerle buluşunca biraz olsun rahatlamıştı. Ama sadece birazcık. Dakikalar önce yaşadığı şeyi idrak etmeye çalışıyordu. Baştan baştan düşünüyordu ama hayır anlama kavuşmuyordu zihnindeki parçalar.
Süheyl onu seviyordu.
Yıllardır başkasını sevdiğini sanarken kıskandığı o kız meğerse kendisiydi. Bu haline gülümsedi. Kendini kıskanmıştı resmen.
Sümeyye teyzesinin imalarını önemsemezdi pek. Kendisini sevdiği için öylesine bir yakıştırma sanırdı. O bilge kadının söylediği hiçbir şeyi öylesine söylemeyeceğini bilmeliydi.
Kitabındaki o yazılar kendisi için miydi yani?
Ardaya olan öfkesi bu yüzünden miydi?
Nasıl nasıl daha önce anlayamamıştı. Bunca zaman nasıl fark edememişti.
Aklına gelen şeyle hızla parmakları dudaklarını buldu.
Az önce Süheyl onu öpmüştü.
Rüya olamayacak kadar gerçek, inanamayacağı kadar güzeldi.
Süheyl geri çekildiği gibi çıkmıştı odadan. Ve onu tanıdığı için peşinden gelmemişti. Beyzaya zaman vermesi gerektiğini biliyordu çünkü. Bir şeyleri önce kendi içinde oturtması gerekiyordu bu kızın.
Soğuk hava üşümesine neden olsada içeri giremedi.
Çok utanıyordu. Ne yapacaktı içeri girince. Ne diyecekti ona? Bir şey demesi gerekir miydi? Olduğu yere oturup bağdaş kurdu. Sakinleşmeden giremezdi o kapıdan. Gözlerini kapatım derin derin nefesler aldı. Soğuk hava ciğerlerini yaktı. Ama şu an hiçbir şeyden rahatsız olamayacak kadar hoşnut bir durumdaydı. Omuzlarına indirilen şalla heyecanı tezelendi. Burnuna dolan o sevdiği kokuyu sakince çekti içine. Telaşsızca aynı onunda gibi bağdaş kurarak yanında oturdu Süheyl."Daha ne kadar burda durmayı planlıyorsun. Beni düşüncelere sevk ediyorsun." dedi imalı bir ses tonu ile.
"N-ne düşüncesi?"
"Hasta olduğun zaman sana bakmam hoşuna gitti galiba. Tekrardan mı hastalanmaya çalışıyorsun. Öyleyse eğer buna gerek yok bak demen yeterli." dedi bakışlarını Beyzada sabitleyerek. Yüzüne bakmasa bile o parlak içini ısıtan gülüşünü hayal edebiliyordu genç kız.
"Hayır tabi ki." dedi parmaklarını çimlerin üzerine gezindirirken.
"Peki öyle olsun." dedi gözlerini bir saniye olsun ondan ayırmadan. Beyza elleriyle yüzünü kapadı. Ona böyle bakmaya devam etmemeliydi.
"Dik dik bakmayı kes lütfen utanıyorum." dedi kısık sesiyle.
"Üzgünüm güzelim artık utanma kısmını çoktan geçtik." Süheylin sözleriyle mümkünmüş gibi daha da utandı. Güzelim mi demişti ona? Kalbi bu hıza dayanmazdı. Ellerini toprağa dayayıp tam kalkacağı sırada Süheyl tuttu iki elini ve tam karşısına oturdu. Ellerini sıkı sıkı tuttu. Çünkü tekrar onu bu manzaradan mahrum etmesini istemiyordu.
"Artık yetmedi mi bu kadar özlem? Yetmedi mi bunca mesafe? Bunca ayrılık?" Yeter diyecekti hemde fazlasıyla yeter diyecekti ama heyecanı buna izin vermiyordu. Yavaşça çenesinden tutup kafasını kaldırdı ve gözlerini gözlerine kenetledi.
"Gözlerimin gözlerine olan hasreti dinmesin mi artık?" Tuttuğu iki elini yanaklarına yerleştirdi.
"Çimleri, çiçekleri okşadığın yetmedi mi? Sıra bana gelsin diye çok bekledim ben vedia." (*vedia: emanet) söylediği şeyle halihazırda yanaklarında duran elleriyle acemi bir şekilde okşadı sakallarını genç kız.
"İyileşmesi için öpmeni bekleyen ne çok yaram var bir bilsen." Bu kısık ama içinde hüznü, özlemi, merhameti, acıyı barındıran ses ağlattı Beyzayı. Gözyaşları yavaş yavaş aktı yanaklarından. Süheyl ellerini yanaklarına yerleştirip sildi gözyaşlarını. Anlını anlına dayadı ve ses tonunu olabildiğince kıstı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİACZ "SESLENDİRİLDİ"
EspiritualYaşadı... Daha doğrusu yaşamak istedi... Ama bir kaç ufak değişiklikle... Annesinin yaşadığı güzel yanları almak istedi kendine... Babası gibi sadık bir aşık istedi... Ama onlara göre fazla yaralı başlamıştı hayata... Fazla kırık dökük başlamıştı...