Medya: Tuna
Tuna elindeki pansuman setiyle bana doğru gelmeye başlayınca iki elimi önüme siper ederek inkar etmeye başladım.
"Hayır, gerek yok ya gerçekten. Hem ben kendim yapabilirim."
Beni umursamadan yanıma gelerek pansuman setini yatağa bıraktı.
"Ne demek gerek yok? Hem kendine nasıl pansuman yapacaksın?"
Tuna elindeki sargı beziyle bana yaklaştıkça ben geriye doğru eğiliyordum.
"Yaparım bir şekilde işte."
Sırtım yatağa değmişti ve kaçacak bir yerim yoktu. Hem kolumda da serum vardı .Yüzüme yaklaşan yüzüyle yutkundum. Kalbim hızlanmaya başlamıştı bile. Tuna duraksadı.
"Neden bu kadar kaçıyorsun?"
Şimdi ne demem gerekiyordu. Bahanem neydi ki.
"Çünkü...şey. Kendi pansumanımı kendim yapmak istiyorum."
Geriye çekildi.
"Pekala o zaman kendin yapabilirsin ama nasıl yapacaksın?"
Sahi nasıl yapacaksam. Aklıma gelen fikir ile bakışlarımı odamda gezdirdim ama göremediğim banyoyla ofladım. En azından banyoda ayna bulunabilirdi.
Yerimden kalktım ve kolumdaki seruma dikkat ederek çekmeceleri kontrol ettim. Hiçbir yerde yoktu. Bir umut Tuna'ya döndüm. Ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bakıyordu.
"Sende ayna var mı?"
Ne yaptığımı anlamış olacak ki kaşlarını düzeltti. Kafasını iki yana salladığında başımı önüme eğdim. Son şansım da tükenmişti.
"Sanırım başka çarem yok. Kendim yapamayacağım. Bu yüzden sen yap."
Güldü.
"O zaman ellerini boynundan çekte pansumanını yapayım."
Ne zaman ellerimi boynuma sarmıştım hatırlamıyorum bile. Ellerimi boynumdan çektim.
Yavaşa yaklaşarak boynumdaki sargıya uzandı. Çıkartırken biraz acıdığı için yüzümü buruşturdum. Sargıyı çıkarttıktan sonra bir şey sürmeye başladı.
Yüzünü izlediğim için ne olduğunu görmemiştim. Gözlerini anlık olarak yüzümde dolaştırdı ve göz göze geldik. Gülümsemeye çalıştım ama pek başarılı olduğum söylenemezdi.
O da gülümsedi ve tekrar işine döndü. Umarım kal atışlarımı duymamıştır. Tek temennim buydu. Yakınımdaki deniz kokusu kalp atışlarımı daha da hızlandırıyordu.
Nihayet yeni bir sargı yaparak işini bitirdi. Geriye doğru açılınca rahat bir nefes verdim. Tuna pansuman malzemelerini toplarken kapı çaldı. İkimizin de bakışları kapıya döndü.
Yemek gelmiş olmalıydı. Tuna yerinden kalkarak kapıya yöneldiğinde sakinleşmek için elimi kalbime götürdüm. Bu aralar neden bu kadar hızlı atıyordu.
"Bir şey mi oldu?"
Tuna'nın sesiyle elimi kalbimden çektim. Tuna da kenardaki yemek masasını önüme çekerek yemeğimi önüme koydu. Yüzümü buruşturdum. Hastane yemeği yemek istemiyordum.
"Hadi İlayda. Çocuk gibi inat etme."
Pes ederek önümdeki çorbadan bir kaşık aldım. Beklediğim gibi tuzsuzdu.
"Bunlar tuzsuz. "
Büyük bir sakinlikle yemek tepsisindeki benim görmediğim tuz paketini elime tutuşturdu. Paketi açarak yemeğe boşalttım. Kaşığımla da karıştırdıktan sonra da tekrar tattım. Şimdi daha iyiydi.
"Nasıl? İyi mi?"
Yemeğimi yemeye devam ederken kafamı salladım. Kaşığımı ağzıma götürecekken aklıma gelen şeyle duraksadım. Ona döndüğümde refakatçi koltuğunda oturduğunu gördüm.
"Sen yemeyecek misin?"
Kafasının iki yana salladı. Pekala kendi bilirdi. Son kaşığımı alarak masayı önümden ittim. Karnım şişmişti. Tuna'ya baktığımda gözlerini kapatmış olduğunu gördüm.
Acaba uyuyor muydu? Hem ne çabuk uyumuştu? Anlaşılan o ki yorgundu. Aklıma yeni gelen şeyle bakışlarımı pencereden dışarıya çevirdim. Çoktan hava kararmıştı.
Yatağıma yatarak yan döndüm ve onu izlemeye başladım. Elime fırsat geçmişken tepmek olmazdı değil mi? Ne de olsa üç dört gün göremeyecektim.
Hafif de olsa odada deniz kokusu hakimdi ve bu benim uykumu getirmeye yetiyordu. Uyumak için gözlerimi kapattım. Kendisinin uyuduğu yetmiyormuş gibi beni de uyutuyordu. Psikolog bozuntusu.
İlayda hanımlara bak hele çocuk görmezden bakmalar falan neyse
Bu Arda bölüm geç geldiği için özür dilerim yayınlamayı unutmuşum kusura bakmayın 💜💜🙏🙏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALET
Teen FictionKış yaraların üstüne buzdan saraylar dikiyor Ve buzun içinde sonsuza dek kanıyor İhanet perisinin soğuk sarayında Kadın adını buluyor Ve erkek taşa dönüşüyor -Tuğrul Tanyol- Sağ elimdeki kağıdı sol elime alarak kağıdın çıktığı zarfı inceledim. Üzeri...