Jennie'den
Göz kapaklarımdan içeri usulca sızan gün ışığı rahatsızca yerimde kıpırdanmama neden oldu. Oldukça rahatsız bir yerde uzandığımı fark etmemle gözlerimi araladım. Yanımdaki ağaçların dalları yukarıdan yüzüme doğru sallanıyor, doğmakta olan güneşin ilk ışıklarını yaprakları arasından bana iletiyordu. En son neler olduğunu hatırlar hatırlamaz hızlıca doğrulmaya çalışmıştım lakin sızlayan boynum bu işi güçleştirmişti.
Ayağa kalkınca etrafa göz gezdirdim. Kızlarla yaptığımız ve işe yaramaz olarak nitelendirdiğim ayin uçurumun kenarından bir ormana gelmeme neden olmuş olmalıydı.
Ne kadar kızlar bu konuyu dillendirdiklerinde onlara kızsam da aslında fazlasıyla korkak bir insandım ve şu an yanımda kimse yoktu. Üstelik bir ormandaydım. Lanet olasıca düştüğüm bu yerden nasıl kurtulacağıma dair tek bir fikrim yoktu.
Yirmi adım önümde bulunan ağaca asılmış bayrağı görünce en azından nerede olduğuma dair bir fikir sahibi olabilmek için ağaca yaklaştım. Bayrağın altındaki şekilli yazı çok dikkat çekiciydi ve gözlerim ister istemez o yazıya kaymıştı. Altın yaldızlarla işlenmiş bu bayrağın altında koskocaman harflerle Capricorn Krallığı yazıyordu.
Şu an resmen bir krallıktaydım ya da bana şaka yapan kameramanlar her an ortaya çıkabilirlerdi. Kendi etrafımda dönüp kameramanları aramama rağmen kimseyi görememiştim ve bu bile beni ürkütmeye yetmişti. Şaka değilse burası bir dizi seti olabilir mi diye düşünmeden edemedim.
O an aklıma eski sevgilim geldi. Yaklaşık olarak bir aydır ayrıydık ve inkar etmeye kalksam bile onu delicesine özlemiştim. Okulun altın çiftiydik biz. Koridordan geçerken bir bakan bir daha dönüp bakardı. Öyle ki birlikte bir reklam çekiminde bile oynamıştık. Reklam çekimindeki kostümü aklıma gelince bir iç geçirdim. Kral kostümüyle o kadar çekiciydi ki. Aptal birkaç kızın oyununa gelip beni çok yaralamıştı. Daha sonra gerçekleri öğrenip bana dönmek isteyince üstüne atlamak istesem de gururum buna izin vermemişti. Ve bu saçma dizi setinde kaybolmuşken bile aklıma onun gelmesi kırık kalbimi sızlatmıştı.
Ben düşüncelere dalmışken arkamdan biri bana seslenince çığlık atıp sırtımı bayrağın bulunduğu ağaca yasladım. Karşımda şövalye kostümü giymiş iki adam duruyordu. Belli ki oyunculardı. Zırh giymiş iki adamdan korktuğum için içten içe kendimi azarladım.
"Ah sizi bulduğuma o kadar sevindim ki. Dizinizin setine izinsiz girdiğim için üzgünüm. Kayboldum da ben, çıkış ne tarafta acaba?" Adamlara sorgulayıcı bir şekilde bakarken onlar bana deli görmüş gibi bakıyorlardı.
"Siz yasaklı ormana izinsiz giriş yaptınız. Şimdi bizimle geliyorsunuz." Adamların ikisi iki koluma girip beni yaka paça sürüklemeye başladılar.
"Beyefendiler ne diyorsunuz? Ne yasaklı ormanı?" Adamlar benimle tek kelime etmiyor, soruma cevap vermiyorlardı. "Aaa ama bırakın artık beni. Sizi şikayet edeceğim bakın polise. Bırakın beni diyorum. Bıraksanıza." Adamlar beni çekiştirerek at arabasına bindirdiler. At arabası bile kraliyet dizilerinden fırlamış gibiydi.
"Çıldıracağım ama. Bakın beyefendiler ben oyuncu değilim. Gidin kendi başrolünüzü bulun ve onunla pratik yapın. Bu ne biçim iş böyle?" Adamlar geleceğimiz yere varana kadar hiç konuşmadılar ta ki araba durana kadar. Ve tahmin edin söyledikleri tek kelime neydi?
"İn!" Evet evet yalnızca bunu söylediler. Ne hoş değil mi?
Beni tüm yalvarmalarıma rağmen salmadıkları yetmezmiş gibi getirdikleri saraylarının bodrum katındaki mahzenine tıktılar.
"Ya bu ne biçim dizi seti be. Bunlar nasıl oyuncular? Bari işinizi doğru düzgün yapın. Yanlış kişiyi getirdiniz diyorum. Bakın zamanında oyunculuk yaptım evet ama bu kadar geniş prodüksiyonda hiç yer almadım ben. Hayır bu mahzen de nereden çıktı anlamıyorum ki? Muhteşem Yüzyıl mı çekiyoruz burada." Yere duvara sırtımı dayamış otururken bağıra bağıra söyleniyordum. Bağırışlarımı biri duymuş olacak ki adım sesleri gelmeye başladı.
Başımı kaldırıp gelene bakarken hayatımın şokunu tam o an yaşadığımı fark etmelisiniz. Çünkü ben çok net bir şekilde fark ettim.
Karşımda demirliklerin ardında gördüğüm yüz onun yüzüydü. Giydiği prens kostümü tam hafızamdaki hali gibiydi. Gözlerim doldu, ellerim titredi ve aklıma onu son görüşümde yüzüne söylediklerim düştü.
"Bu acıklı bir aşk hikayesi değil. Şimdi gelip benden af mı diliyorsun? Üzgünüm ama bunu yapacağım için üzgün değilim. Bugünden sonra tek başıma parıldayacağım. Ve sen beni sadece uzaktan izlemekle yetineceksin."
Evet, karşımdaki bir aydır yüzünü görmediğim eski sevgilimdi. Kim Taehyung... Ve ben bir aydan sonra ilk defa yalnız başıma parıldayabileceğime emin olamadım.
Merhabalar canlarım ben geldim 🙌. Tatilden yeni döndüm o yüzden bu bölüm biraz geç geldi. 27 Haziran'da #taennie de 4 numara olduk. Ve ben de bunun şerefine bu bölümü Jennie'den yazmaya karar verdim. Bundan sonra her pazartesi ve perşembe yeni bölüm atacağım. Perşembeye kadar sağlıcakla kalın. Büyülü günler dilerim.🔮✨🎪
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic Shop ❦ bts & bp
FanficBir lanet, bir evren ve iki boyut... 4 kızımız insanlığın diğer boyuta sıkışmış ruhunu serbest bırakabilmek için bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta başlarına neler gelecek dersiniz? O zaman siz de kızların maceralarla dolu bu serüvenine katılın...