Lisa'dan
Sırtımın acısıyla yattığım yerde soluma dönmeye çalışmıştım ancak dediğim gibi sadece çalışabilmiştim. Omzumun acısıyla sızlanırken mecburen gözlerimi açtım. Çimenlik bir yerde uzanıyordum ve yattığım yerin solundan sesler geliyordu. Bir süre öylece uzanıp başıma gelenleri düşündüm. Her zaman daha ne kadar kötüsü başıma gelebilir diye düşünüyordum ve hayat benimle alay edercesine oyun oynuyordu.
Zorlukla ayağa kalkıp üstümü silkeledim. Hafifçe doğrulunca karşımdaki devasa şato gözlerimi kamaştırmıştı. Şatoya doğru yaklaşıp asılmış bayrağı incelediğimde altında yazan yazıda gözlerim kitlendi. Bronz bir işlemeyle Virgo Krallığı yazılmış bayrağı da inceledikten sonra sesler duyduğum için sola doğru ilerledim. Öncelikle birilerini bulup buranın neresi olduğuna dair fikir edinmeli ardından kızları aramalıydım.
Bir süre sola doğru ilerledikten sonra görüş açıma hedef tahtaları ve onları vurmaya çalışan bir genç girdi. Arkasından gördüğüm kadarıyla kraliyet kıyafeti giymişti ve bu da yaşadığım şeylerin gerçekliğini gözler önüne seriyordu. Elindeki yayı gererek oku fırlatan genç, hedefi tam on ikiden vurunca ağzımın açılmasına engel olamadım. Belli ki bu işte çok iyiydi ve onu korkutursam beni de hedefi yapmaktan çekinmeyebilirdi. Bu nedenle sinsice yaklaşmak yerine seslenmeye karar verdim.
"Bakar mısınız?" Karşımdaki genç arkasını dönüp okuyla beni hedef alınca refleks olarak ellerimi havaya kaldırdım. Ve yüzüne bile bakamadan korkuyla gözlerimi kapattım. İşte tam da düşündüğüm gibi hedefi olmuştum.
"Kimsin? Burada ne işin var?"
Tanıdık sesi duyunca gözlerimi yuvalarından fırlayacak gibi açıp karşımdaki gence baktım.
"S-Sen, sen... Senin burada ne işin var?" Jennie, Jisoo ve ben aynı liseye gidiyorduk. Liseye ilk başladığımız zamanlar ise Jungkook ve Taehyung ile tanışmıştık. Jennie'yle aşkın pençesine düşüşümüz de tam olarak bu şekilde gerçekleşmişti. Jennie ve Taehyung bir ay önce yanlış anlaşılmalar sebebiyle ayrılmışlardı. Jennie de gurur yapıp affetmemişti. Biz Jungkook ile hala sevgiliydik ve Rose geldiğinden beri sevgilimi biraz boşlamıştım. Şu an karşımda elindeki okla beni sorgulayan bu adam ise sevgilim Jungkook'tan başkası değildi.
Ve evet bıkmadan aynı şeyleri söyleyeceğim. "Tanrım, başıma daha ne kadar kötüsü gelebilir?"
*********************
Jisoo'dan
Yüzümde hissettiğim akışkan bir sıvı ve vücuduma vuran nefesin etkisiyle yattığım yerden kıpırdandım. Ben kıpırdandıkça yüzümdeki sıvının miktarı artıyormuş gibi geliyordu ve tüm vücuduma vuran bu nefes resmen çöp kokuyordu. Gözlerimi açmaya çalışsam da bilincim yavaş yavaş yerine geliyordu.
Bir insanın nefesi nasıl tüm vücuduma vurabilir diye düşünmeden edemedim. Gözlerimi açtığımda karşımda gördüğüm tek gözlü tuhaf yaratık gözünü kırptı ve uyandığımı fark ettiği anda salyasının aktığı koca ağzıyla kükredi.
Bir rüya nasıl bu kadar gerçekçi olabilirdi ki. İzlediğim onca fantastik filmden etkilenmemek içten bile değildi ancak tüm vücuduma vuran bu nefes ve yüzümde hissettiğim salyalar bana oldukça gerçekçi geliyordu.
İzlediğim filmlerden hatırladığım kadarıyla bu tek gözlü tuhaf yaratıklara kyklop deniyordu lakin geçirdiğim şoktan ötürü başka bir şey düşünemiyordum. Kyklop bana doğru büyük elini uzatırken arkasından gelen nal sesleri ile duraksadı. Koca bedeni ile arkaya dönmeye vakit bulamadan atın üstündeki pelerinli adam elinde tuttuğu devasa kılıçla tek hamlede kyklopun başını kesmişti. Kesilen başın yüzümün tam yanına düşmesiyle gözlerim şoktan ötürü sonuna kadar açıldı. O an koca bedenin nereye devrileceğini hesap edememiştim ve tahmin edersiniz ki en az Rose kadar şansız olduğumdan ötürü o koca beden üzerime devrilmek üzereydi.
Şoktan açılan gözlerim bu sefer korkudan kapanmışken bir anda belime dolanan ellerle havalandım ve kendimi atın üstünde pelerinli adama bakar halde buldum.
Adam atıyla bir nehire kadar ilerledi ve durduğumuzda belimden tutup beni nazikçe yere indirdi. Dilim tutulmuş gibiydi sanki, ne konuşabiliyordum ne de bir tepki verebiliyordum.
Pelerinli adam pelerinini başından indirirken heyecanlanmadan edemedim çünkü rüya da olsa bu adam benim hayatımı kurtarmıştı ve bir yerden duyduğum kadarıyla rüyamızda daha önce yüzünü gördüğümüz insanları görüyorduk.
Aklıma tavuk lokantasında gördüğüm garson çocuk geldi. Yaklaşık bir yıl önce o çocuğu o lokantada gördükten sonra orayı kendime mesken edinmiştim ve çocuğa abayı yakmıştım. Yaka kartından gördüğüm kadarıyla ismi Kim Seok Jin'di ve ben o çocuğu sırf rüyamda görebilmek için her gece onu düşünüyordum. Şu ana kadar bir kez bile başaramamıştım diyecekken düşüncelerim sekteye uğradı.
Duraklamamın sebebi ise karşımdaki pelerinli kahramanımın pelerinini indirmesindendi. O ana kadar birçok kez şok yaşamıştım lakin hiç biri bu kadar şok edici olmamıştı. Çünkü kurtarıcım tam olarak platonik aşkım Seok Jin'di. Jin tokalaşmak amacıyla elini uzatıp konuşmaya başladı.
"Merhaba ben Sagittarius Krallığı'nın veliaht prensi Kim Seok Jin. Peki ya siz kimsiniz ve kykloplar bize savaş açmışken ormanın ortasında ne işiniz vardı?"
Tokalaşmak için uzattığı elini tutamadım belki ama gözlerimin kararmasıyla kendimi ona doğru bıraktım. Sonuçta uzattığı elini boş bırakmamıştım değil mi? Ve mühim olan bence tam olarak da buydu.
************************
Şu an evimde değilim ve bölümün yarısını başka bir yerde yazıyorum. Bölümü kısa atmak istemediğim için biraz geç attım. Kızların hepsinin gerçek aşkıyla karşılaşma anı bitti ve şimdi laneti bozmaya çalışacaklar. Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Hepinize büyülü günler..
🔮
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic Shop ❦ bts & bp
FanficBir lanet, bir evren ve iki boyut... 4 kızımız insanlığın diğer boyuta sıkışmış ruhunu serbest bırakabilmek için bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta başlarına neler gelecek dersiniz? O zaman siz de kızların maceralarla dolu bu serüvenine katılın...