Bir çift göze aşık olursun, sonra bütün gözlere kör ... Cemal Süreyya.

84 2 0
                                    

Hz. Mevlana der ki ; İlla Birini Seveceksen Tene Değil Can'a Değeceksin. İlla birini seveceksen, Dışını değil içini seveceksin. Gördüğünü herkes sever. Ama Sen görmediklerini seveceksin, Sözde değil "Özde" istiyorsan şayet; "Ten'e" Değil "Can'a Değeceksin ..!

Yusuf , Nazlı'ya öyle aşık öyle sevgi dolu bir yürekle bağlanmıştı ki,kördüğüm olmuştu adeta yüreği. Her şeye , herkese kör olmuştu gözleri sevdası öyle büyük,öyle derindi ki kimsenin gücü yetmezdi sarsmaya. Nazlı içinde durum farklı değildi elbet. O' nun o hassas , kırılgan yüreği herkese , her şeye duvar olurken,bir Yusuf'a pamuk olurdu. Yusuf vazgeçilmezi olmuştu. her geçen gün daha aşk dolu, daha tutkulu e bir o kadar da heyecanlı geçiyordu. Dile kolay birlikteliklerinin üzerinden tam 4 ay geçmişti. Bazen öfkeyle, bazen aşkla geçen dört ay..

Tutkulu bir gecenin sabahına uyanan gözler yine birbirine mühürlenmişti .. Yusuf Aşkla baktığı kadını seyretmeye doyamıyordu. Nazlı ise her daim o utangaç, o çekingen edasını yenememiş olmasının verdiği aşkla kaçırıyordu gözlerini. Yusuf her sabah böyle bir güzellikle uyandığı için şükrediyordu.

BİR HAFTA SONRA...
Yeniden ekilen tarla, yeniden yeşeren umutlar, normale dönen hayatlar, her şey öyle yolunda, öyle güzel gidiyordu ki mutluluk her iki konakta da adeta bayram havası estiriyordu. Ama asıl bayram havası kozan konağındaydı. Meryem 4 aylık hamileydi ve doktor randevusunda bir kız bebek sahibi olacaklarını öğrenmişlerdi. Bu müjdeli haber çok zaman geçmeden Dağhan konağına da ulaşmıştı. Herkes sevinç ve heyecan içindeydi. Mirza ağa, Yusuf'a dönerek
" oğul bak Meryem'e Kozanlara bir torun veriyor. Sen ne zaman müjdeli haber vereceksin bu yaşlı  dedene."
" Dedem Ben de isterim elbet ama daha zamanı var. Biz Biraz daha tanıyalım birbirimizi, inşallah o da olur zamanla." Dili böyle söylese de Yusuf'un yüreği başka konuşurdu. Hep hayalini kurduğu şeydi sevdiği kadından bir çocuğu olması.
Akşam olmuş Kozanlar bu müjdeli haberi kutlamak için bir yemek tertip etmiş, Dağhan' ları da davet etmişti. Mirza Ağa için  kaçırılmayacak bir fırsattı. Tüm aile bir aradaydı geç saatlere kadar birliktelerdi. Gecenin bir yarısı çıkıp gelen bir köylü Şiddetle ve aceleyle Kozan konağının kapısını çalmıştı. Firuz ağa ve diğerleri şaşırmış vaziyette neler oluyor diyerek birbirlerine bakındılar. İçeri giren köylü;
" Firuz Ağa  yetişin Nazlı gelinin tarlası yanıyor. "
Hepsi birden panik ile telaşla tarlaya doğru koştular. Karşılaştıkları manzara karşısında şok oldular ama en büyük şoku Nazlı yaşadı. Donup kaldı oracıkta. İtfaiye gelmiş yangını söndürüyor du, köylülerde yardıma koşmuştu ama Nazlı yerinden bile kıpırdayamadı. İnsanların öylece koşuşturmalarını seyretti. Zaman orada durdu ve Nazlı adeta o zamanda kaldı. Öylece boş boş uzaklara dalarak, tarlasının ortasına kadar yürüdü. Kulakları etraftaki tüm seslere sağır, gözleri kimsecikleri göremez halde karanlığa mahkumdu. Gökyüzüne çevirdi yüzünü, o zifiri gecede babasının suretiyle aydınlanmıştı heryer. Mahcup bir tebessüme büründü yüzü, babasının suretindeki huzur, güven dolu bakışlarla. Bir süre daha izledi gökyüzünü ve o yüreğine dolan huzur ışığının tekrar zifiri geceye dönmesiyle, yağmur gibi gözünden yaşlar boşaldı. Bir  anda bir çığlık koptu gecenin içinden " neden" diye haykıra haykıra ağladı. Dizlerinin üzerine çöktü yanıp kül olan toprakları avuçlayarak.. Yusuf yanına vardığında ellerini omuzuna götürüp teselli etmeye çalışsa da başarılı olamadı, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, kahrolurcasına param parça oluyordu yüreği, sevdiği kadını böyle yıkık, böyle viran, böyle üzgün gördükçe.
Herkesi eve yollayıp bir başına kalmıştı Nazlı ile. Bir süre daha oracıkta öylece sevdiği kadının üzüntüsüne ortak olmak için bekledi. Sabahın ilk ışıklarına değin orada kaldılar. Nazlı üzüntüden o kadar yorgun düşmüştü ki mecali kalmamıştı yürümeye, Yusuf onu kollarından tutup arabaya doğru yürüttü. Konağa vardıklarında iyice takatten düşen Nazlı kendinden geçer gibi olunca Yusuf kucağına alıp, odasına kadar taşıdı. Nazlı' kendi elleriyle duş yaptırıp yatağına yatırdı. Tüm bunlar yaşanırken Nazlı, kendinde bile değildi. Öylece boş boş izliyordu sadece. Nazlı yattığı yerden yarı oturur pozisyona geçerken, Yusuf' ta yanına oturup ellerini avucunun içine saklamıştı. Nazlı daha sakindi ve Yusuf 'a dönüp yutkuna yutkuna, kelimeler boğazına dizilircesine içini döktü.
"Biliyor musun, bu gece, orada pamuklarımın yok oluşunu, emeğimizin heba oluşunu, umutlarımın, hayallerimin yerle yeksan oluşunu unuttum. İçim kaybettiklerime ağladı ama en çokta 25 yıl öncesinde kalışıma. 25 yıl önce o topraklar babamın cansız bedeniyle yangın yeriydi. Bugün de öyle. Ben o anı tekrar yaşayınca kahroldum. Yüreğim yandı... " ağlamaktan konuşamadı ve Yusuf dudaklarına işaret parmağını dokundurup susmasını, yatıp dinlenmesini, sabaha her şeyin bambaşka olacağını fısıldadı kulağına...
Yusuf, Nazlı uykuya daldığı anda, Yıldız'ı arayıp tüm olup biteni anlatır ve yardıma ihtiyacı olduğunu dile getirip, hemen gelmesini ister. Yıldız hiç tereddütsüz kabul eder. Yusuf apar topar uçak biletini alır, hemen ardından havaalanına gidip beklemeye başlar. Sabahın  05:00'i olmuş, Yıldız Antakya'ya inmişti.  Direkt tarlaya gitmişlerdi. Yıldız gördüğü manzara karşısında kendini tutamayıp ağladı. Yusuf beraberinde getirdiği birkaç işçi ile işe koyuldu. Nazlı gecenin üstünde bıraktığı yorgunlukla uyumuştu. Her sabah 06:00 da uyanıp kendini dışarı atan Nazlı saat 09:00 olmuş yataktan çıkmamıştı hala. Bu süre zarfında ise Yusuf ,Yıldız ve işçilerinde yardımıyla tarlayı temizletmiş, toprağın yanan yerlerini traktör ile tekrar üzerinde  geçip havalandırmıştı. Yeni tohumları ekebilmek için toprağın dinlenmesi , yangının izinden kurtulması gerekiyordu. Kalan sağlam pamukları sulayıp, verandayı onarıp dinlenmeye başladılar. 

Nazlı, yataktan çıkıp avluya indiğinde Yusuf'u sordu hemen Leyla'ya. Her şeyi gören bilen Leyla ise habersiz olduğunu dile getirdi.  Telefonuna sarıldı aradı hemen Yusuf'u. Yusuf açmadı. Bir süre sonra yanında  Yıldız ile konağa girdiler. Nazlı sevinçle indi merdivenlerden koşup sarıldı Yıldız'a. 

" yaa sen nereden çıktın , ne zaman geldin , niye haber vermedin , Yusuf'la yan yana nereden " derken  Yıldız kesti sözünü. Soruların ardı arkası kesilmiyordu heyecandan, çok mutlu olmuştu. Yıldız bu sürprizin bu mutluluğun kahramanının Yusuf olduğunu söyleyince ; boynunu yana büküp , dudaklarını birbirine bastırıp küçük bir tebessümü yüzüne giydirerek döndü sevdiğine..  " Teşekkür ederim , her defasında beni mutlu etmeyi , şaşırtmayı nasıl başarıyorsun sen." Yusuf, ufaktan bir kafasını salladı gözlerini kapayıp açtı usulca ve sonra gözlerinin içine bakarak ," yüzündeki, gözlerindeki şu gülümseme için ,ne yapmam gerekirse yaparım,yeter ki bana güven."  " Sen benim kahramanımsın biliyorsun değil mi?" Yıldız , bu iki aşık arasında unutulmuştu, bir süre sonra kendini hatırlattı hemde kendi uslübuyla.  " hey böyle kapıda mı konuşacağız , hadi Nazlı senin şu masalsı peri köşküne gidelim" şaşkın ifadesiyle  Nazlı " peri köşkü " diye sorar sormaz , Yıldız koluna girdiği gibi dışarı sürükleyerek zorla çıkarmaya çalıştı. " ya canım işte veranda hani şu eniştemin sana özel yatığı dinlenme tesisi" Nazlı' nın yüzüne yine hüzün çökmüş, gözleri yine buğulanmıştı. Yıldız'a nasıl söyleyecek , durumu nasıl anlatacaktı bilmiyordu. En doğrusunun onunla tarlaya gidip orada olayları anlatması gerektiğine inanmıştı, öyle de yaptı. Hep birlikte konaktan ayrılıp tarlalara gittiler. Nazlı arabadan inerken gözleri dolu dolu idi. Yıldız'a dönüp; " burası hakkında bilmen gereken bir şey var" Yıldız hiç duymuyordu O'nu.  Koşmaya başladı pamuklara doğru Nazlı da peşinden küçük adımlarla takip etti ve yaklaştıkça gözleri büyümeye yüzündeki hüzün yerini şaşkınlığa ve tebessüme bırakıyordu. İlk dikkatini çeken verandanın eski halinden daha güzel bir hale gelmiş olması ve hemen yanı başında kurulu muhteşem bir salıncak oldu.  Henüz şaşkınlığını düşürmeden yüzünden hafifçe kafasını pamuklara yöneltti , yangından eser kalmamıştı evet belki tarlanın yarısı kahverengi idi, ama kalan yarısı yeni yeni açan büyülü ,masalsı ve narin duruşuyla bembeyaz bir gelincik tarlasını andıran görüntüsüyle pamuklarla doluydu...  Mutluluk , minnet,şükür , aşk, güven , sadakat  bütün olağan duygular zihninde ve yüreğinde birbirine harmanlanmıştı adeta. Hep birlikte veranda da oturup kahvelerini yudumlarken o muhteşem manzarayı seyretmeye başladılar. Nazlı bir süre daha izledi sonra kalkıp salıncağa yöneldi. Rengarenk tüllerle ve çiçeklerle bezenmiş salıncakta pamuklara doğru yükselip alçalmaya başladı. Artık en büyük heyecanı ve mutluluklarından biriydi salıncaktan pamuklara uçmak.  Onu seyreden  gece gibi kara zifiri bir çift göze döndü baktı, umudunu , heyecanını ,  tüm benliğini ve hayallerini ,bu bir çift göze esir etmişti.  Bugün milattı Nazlı için,Yusuf için ,aşkları için bir milat... 

Gün bitmek üzereydi , Nazlı o masal diyarından ayrılmak istemiyordu hatta hep orada kalmak istiyordu. Ama hem bahçe ve serada işleri vardı , hem de Yusuf'un da artık işlerinin başına dönmesi gerekiyordu. Yusuf , Nazlı ve Yıldız' ı Kozan konağına bırakmış oradan da holdinge doğru yola çıkmıştı. Nazlı ve Yıldız yaşananları Meryem ve Elvan'a anlatırken adeta peri masalındaymış gibi ballandıra ballandıra anlatırken ,Meryem , Nazlı'nın suretinde heyecanını,mutluluğunu abisine olan aşkını izliyordu. Yusuf ,holdinge varır varmaz boş durmadı.  İlk iş  olarak tarla yakınlarında müsait bir zemin araştırmasına girdi. Tüm ekibi toplayıp, Nazlı' nın gözlerinde esir ettiği hayalini canlandırdı zihninde ve projelere döktü. Nazlı'nın hayalini gerçekleştirmesi için  bir hafta gibi bir zamana ihtiyacı vardı. Yıldız , O' na bu konuda yardımcı olacak tek kişiydi . Bu bir hafta boyunca Nazlı' yı tarladan uzak tutması gerekiyordu. 


SÜRGÜN SEVDAM ,(Geçmişin gölgesinde çaresiz bir aşk masalı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin