2.Bölüm

46.8K 1.6K 145
                                    

Süleyman güçlü bir erkekti, bu topraklarda büyümüş pek çok erkek çocuğu gibi. Erkeklerin hakim olduğu, erkeklerin yönettiği bu topraklar, kimi zaman göz yaşları, kimi zaman durgun bir denizi andırıyordu Mardin. Güç ve irade aynı şey değildi ne yazık ki, kendini güçlü gören herkes iradesininde kayalıklar kadar sert ve sağlam olduğunu düşünme gafletine kapılardanlardı. Bu büyük yanılgıyı bu denli sert öğreneceğinden henüz habersiz milyonlarca insan yaşarken şu evrende, birininde Süleyman olabilme ihtimali hayli yüksekti. Yüreğine çöreklenen çaresizliği, kimsesizliği, herkesin içinde varken yok hissedişi, ardında değil, önünde değil, yüreğinin ortasında, kalbinin süveydasındaki karanlığa güneş, yatağına, ruhuna  kadın istiyordu biçare. Kalabalıklar içinde güç, irade sahibiyken, yalnız, sessiz duvarların içinde kalbindeki çığlıkların kürek kemiklerine iliştiğini hissediyordu.

Devran her ne kadar belli etmesede Mardin onu geldiği andan itibaren boğuyordu. Kardeşinin henüz yirmi iki yaşında evlenmesini istemiyordu, ancak burada büyüklerin işine karışmak öyle kolay, sıradan bir iş olmadığı gibi Melek'te bu evliliğe dünden razı hatta sevdalıydı. Sıcaklığıyla bilinsede kimi zaman soğuk rüzgarlar estiren bir memletti Mardin toprakları. Kimine göre taşı toprağı altın, kimine göre yokluk, kimine göre tarih kokan memleketti. Hayat bu ya, nerede, kiminle olduğunla ilişkiliydi elbette tüm bu haller. Esmeside, yağmasıda kolaydı. Timuçin'le birlikte kızları yollayıp bir an evvel gitseydi uzun bir süre buralara gelmeyecekti arsa meselesine dek. Ağabeyinin her gelişinde bitmek bilmeyen 'ne zaman döneceksin' soruları, yengesinin ve diğer akrabaların 'düğün ne zaman' diye sıkıştırmaları onu bir an evvel buradan göndermeye yetecek nedenlerdi. Hele Melis'in göz süzmesi, neşeli sesi, endamı, salına salına karşısına dikilip şen şakrak konuşması yok mu, yanındayken bile özletiyordu.

Süleyman henüz avluyu terk etmeden Devran'a döndü: "Koçum yarın düğüne gelin. Arkadaşlarını da getir, misafir edelim." Arka tarafta ince bileklerini gördüğü kızın sarı saçlarının sırtına güneş misali düştüğünü, karanlık gecede parladığını gördü. Şu görüntü bile öyle bakılası, öyle deli olunasıydı ki Süleyman gözlerine bir türlü perde indiremiyordu.

Mardin'de kız tarafı düğüne gitmez, gelin evden çıktıktan sonra kalan yakın akrabalarla yemek yenir ve kız tarafı için düğün bitmiş olurdu. Bu sebepten Süleyman belki bir umut tekrar görebilirim düşüncesiyle davet etmişti.

"Sağol ağabey, kızlar gidecek zaten. Timuçin'de onlarla beraber gidecek bu gece." Süleyman aldığı yanıttan pekte memnun olmamasına rağmen şansını son demine dek kullanacaktı:"Biz bırakalım o zaman." itiraz istemeksizin kapıyı açıp dışarı çıktı:"Buralardayım, arayın. Sizin şimdi uzaktan gelenleri bırakmanız gerekir, arkadaşlarını biz bırakırız."

Kına boyu Asya, Melis ve İnci, Melek'i yalnız bırakmayarak her telden çalan ritimli müziğe ayak uydurdular. Elvan kah onların yanında, kah yeğenleri ve kız kardeşinin yanında neşeli halleriyle her birini kahkahaya boğdukça boğuyordu. Kimi kadınlar Asya'nın parmağında olmayan yüzükten sebep ısrarla sormaktan vazgeçmiyorlardı.

"Asya," dedi Elvan "kız ne çok sordular bu gece seni. Burak burada olsaydı amma da kıskanırdı."

Kızlar hep bir ağızdan kahkahalara boğuldu: "Hiç ev işi ve mutfağın yolunu bilmediğimi söyleseydin onlara. O zaman tekrardan sormazlardı."

Yaklaşık iki saat sonra evdeki kalabalık dağılmış, çok yakın olanlar kalmıştı sadece. Kızlar bir an evvel evlerine gidebilecekleri için oldukça sevinerek valizlerini hazırlayıp, rahat edebilecekleri kıyafetlerini giydiler. Devran hiç istemeyerekte olsa arkadaşlarını gönderecekti. Her zaman bir bocalamanın, bir hengamenin içindeymiş gibi hissediyordu, hele ki Ankara'da yıllarca okuduğundan, farklı kültürler tanımak onu iyice cezbetmişti. Şimdi en yakınları olarak gördüğü kişiler buradan gidince, bir gün bile olsa katlanılmaz kılıyordu. Devran her ne kadar Süleyman'ı aramak istemesede, ağabeyi böylesi bir teklifin hiç değilse saygıdan kabul etmesi gerektiğini söyledi ve mecburen kabul etmişti. Kızlar avluya inip herkesle kucaklaştılar. Elvan, Havin ana, Melek kızların gidecek olmarına üzülmüşlerdi. Ve fakat Havin ana kızların sağsağlim gidecek olmalarına bir taraftan da seviniyordu. Emanetleri yurtlarına, ana babalarına sağsağlim dönerse rahat edecekti içi.

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin