24. Bölüm

21K 999 265
                                    


Nasılsınız?

Umarım çok iyisinizdir...

Mardinli ve Mardinli'nin 🌷için şuraya çiçek bırakabilirsiniz...

Süleyman oturduğu yerden tek hamlede ayaklandı heyecanla: "Kalk gülüm, haydi!" dedi neşeyle.

"Ne oldu?"

"Elbiseni almaya gidelim."

Asya, Süleyman'daki tatlı heyecana gülerek karşılık verdi: "Bugün dügün başlıyor, dahası birazdan cuma namazına gideceksiniz. Düğünden sonra alırız."

"Gülüm burada düğünler üç gün sürüyor." Asya'nın söylediklerindeki haklılığı gözardı edemeyerek biraz evvel kalktığı yere yeniden oturdu.

"Pazartesi ilk iş bunu halledeceğiz o zaman."

"Olur."

Asya ince parmaklı açık tenli elini Süleyman'ın gömleginin düğmelerine götürüp, açtığı her düğmeden sonra gözlerine bakıyordu. En son açtığı düğmeden sonra pantolonun içinde kalan kısımlarıda çekiştirerek çıkardı: "Sen karşımda böyle durunca her şey olduğundan daha zor Mardinli."

"Valla bana sorarsan hep zor. Tabi isterim ki üzerindekileri ben çıkartayım."

Yağmur damlaları katran karası olmuş ruhlarını ılık ılık yıkıyor, tenlerine değen her damlada apakça oluyorlardı. İkiside henüz tadamadıkları pek çok duyguyu aralıksız yaşarken yalın ayak birbirlerine koşuyorlardı. Asya eski sargı bezini en nazik hareketlerle çıkarttı. Dikişlerin olduğu kısma bakarken içindeki ağlayan kız çocuğuna mani olamıyor oluşuda sevgisinin büyüklüğündendi:

"Sarmayalım, hava alsın. Hava alırsa daha çabuk kurur. Sadece doktorun verdiği kremi süreceğim."

Parmak ucuna sıktığı kremi ipek gibi dokunuşlarla dikişlerin olduğu yere yedirerek uyguladı. Dikişlerin olduğu kısım teninin diğer yerlerine göre cehhennemi andıracak cinsten kavruluyordu, yer yer kızarlıklık ve morarmarmaların olduğu kola daha fazla bakmamak için bakışlarını kendine bakan adama çevirdi: "Acıyor, hissediyorum." Nefesdeki aşk tohumları Süleyman'ın gözlerine bulaştı, bulaşan her yerde adını bilmediği, bilse bile doğru telaffuz edemeyeceği binlerce çiçek açtırdı.

"Acımadığını ispat etmek isterdim ama, edemiyorum."

Süleyman ayağa kalkıp gömleğinin düğmelerini birbir kapattı. Beraber girdikleri odadan yüzlerinde söken şafakla çıktılar. Süleyman gerçekten iradeli, iradesini yaptığı her işe bulaştıran sabır yüklü bir adamdı. Yaşayacakları hiçbir özel anı kargaşaya getirmeden, zamana yayarak yaşayan, yaşadıklarından delice zevk alan ve delice zevk veren bir karaktere sahipti. Merdivenlerden indikten sonra aklına yeni gelen soruyu dillendirdi:

"Düğünde giyecek elbisen" dedi ve direkt değiştirdi cümleyi: "Giymek istediğin bir şey var mı diyecektim. Arabanın anahtarını bırakayım mı sana? İstersen Melek'le gidersin."

"Elbise" dedi durdu kısa bir an "Melek'ten alırım ben."

"Niye Melek'ten alıyorsun? Kendi bedenine göre deneyerek alsana gülüm."

"Evde hiç duramıyorum Mardinli, evdekilere ayıp oluyor. Hem demezler mi durmuş durmuşta bugünü bulmuş diye? Başka zaman alırım."

Süleyman ellerini belinin arkasında birleştirip suratına eğildi: "Ben istiyorum kız, gitmeyecek misin?" Cebinde duran anahtarı alıp karısının avuçlarına bıraktı: "Çiftlikte ilk gün giydiğin renkten olsun, yeşil de olur, mavi de yakışır."

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin