37. Bölüm

14.8K 886 410
                                    

38. Bölüm final bölümü olacaktır bilginize.

İki güzel gün, iki sakin gün ve üç kalbi çevreleyen duvarlar korunaklıydı.

Konaktaki kimsenin sesi gelmiyordu buralara. Süleyman kızınıda getirdiğinde gerçek bir aile olmuşlardı bunca zaman sonra. Sohbet etmiş, orta sehpada Dicle'nin ödevine beraber yardım etmişler ve Süleyman bu kadının bıkmaksızın 'Ela Lale el ele' demelerini dinlemişti. Dicle ise öğretmenden çekindiğinden kavrayamadığı ne varsa şu iki günde kavramıştı. Konağa dönmeyi ne kadar isemiyor olsalarda konaktakilerin onları başbaşa bırakmaya niyeti pek yoktu. Süleyman ne kadar aramayın dediyse kah babaannesi, kah babası, kah bir başkası arıyordu. Ne dert bitiyordu, ne derya.

Asya'yı daha dokuz günlük gelinken bir ay bırakıp gitmiş gitmiş iki gün öncesinede yanındayken kafasının içine gömülerek terketmişti. Şimdiyse yanında olmak istiyor onunla geçirmek istiyordu tüm dertlerini. Fakat herkes sözleşmiş gibi üst üste arayarak kafasının içini dert çöplüğüne dönüştürüyorlardı. Başka kimseler olmadığından iki gün boyunca salonda şömine kenarında uyumuşlardı. Uyumadan önce Dicle için anlattığı masala kulak kesilmişti Süleyman.

"Bremen mızıkacılarını anlatayım mı Dicle?" dedi yanlarındaki yatakta uzanan kıza.

"Anlat. Ben hiç masal dinlemedim biliyor musun?" dedikten sonra çocuksu bir tavır alarak devam etti. "Annem yok ya benim, ondan heralde."

"Bana ilk hikayemi babam anlatmıştı," dedi Asya. Kibritçi kızın hazin sonlu hikayesini dinledikten sonra uyuma numarası yapmış babası odadan çıktıktan sonra Burak'a sarılarak ağlamıştı. Burak... Onun can kafesiydi. Soluğunu hep onun avuçlarında toparlar, sarılarak uyurlardı birbirlerine.

Dicle çocuktu. Az evvel babasını ve Asya'yı dağlayan cümleyi unutuvermişti çocuksu bir iç güdüyle. "O masal nasıl?"

Minik kalbine bir ok batmış çıkarken kıymıklarını saçmıştı dört bir yana o ufacık tefecik yaşında. Şimdi ise aynını yaşatmak istemiyordu.

"Çocukken dinlediğimde," dedi sesini gizemli bir hale büründürerek. "Çok üzülmüştüm." Şimdilerdeyse kalbindeki kıymık derinlere saplanıyordu her soluğunda.

"Anneni özlüyor musun Asya?" Süleyman kızını anında uyarsada dilden düşen düşmüştü bir kez.

"Özlemek sevmenin yarısıdır bence," dedi Dicle'nin kara saçlarını okşayarak.

"Öbür yarısı ne ki?" Uyumaya niyetsiz gözleri açılıp kapanıyor duyacaklarını merak ediyordu.

"Öbür yarısı saygı, güven, sadakat, zariflik ve birçok güzel ahlakın toplamı. Özlemek güzeldir Dicle."

"Ben annemi özlemiyorum hiç. Neden peki? Yani özlemek istiyorum ama özleyemiyorum." İki dişi düşmüş konuşurken kıvrılan dudaklarından koskoca boşluk göze çarpıyordu.

"Görmedin ya anneni hiç, ondan." Biliyordu. Çünkü kendiside zamanında Ayfer'i özlemek istemiş, borçlu hissetmiş ama özleyememişti.

"Anneme benziyormuşum herkes öyle söylüyor. Güzelmiş o." Uzun kara saçları okşandıkça uykunun sersemleten kollarına adımlıyordu. Asya'nın tane tane konuşması, dinlemesi çocuk olduğunu hissettiriyordu kuşkusuz. Konakta dur Dicle, elleme Dicle, konuşma Dicle, yapma Dicle diyen birçok ses varken konuşan birinin varlığı güven veriyordu damarlarına.

"Annen çok güzel bir kadınmış o zaman," dedi dudaklarını hakikatlice kıvırarak.

"Öyle mi? Güzel miyim?"

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin