7.Bölüm

30.8K 1.2K 146
                                    

HasibeTepe3 e ithafen paylaşıyorum. Keyifli okumalar.

"Havin ana babam." Paramparça parçalanmak, ufalanmak, yok olmak işte şimdi gerekti. Ya da kuş olup uçmak gerekiyordu buradan, gidişler hep çok sancılı, gelişler hep dillere destan, büyük şölenlerle olmuştu Asya bilmesede.

Fahrettin bey bir hışımla kalktı yerinden, Asya'nın kolunu tuttuğu gibi kendisine doğru çekip, sol elini havaya kaldırdı, henüz havadaki eli hiç gitmemesi gereken yere gidemeden, Süleyman, Asya'yı babasının elinden kurtardı:

"Benim kendi gözümden, kendimden sakındığımı, elimi sürmediğimi," dedi boynunu saga sola çevirdi kütürdeterek: "Benim babam bile olsan sürdürmem!"  Yüz hatları keskin bir hal almıştı söyledikleriyle. Koskoca salon sanki bu anı bekliyormuş gibi bir anda karışıverdi. Haydar ağa dayanamayıp yerinden öfkeyle kalkarken karısı Havin'de onu zapturap edebilmek için ayaklandı.

Kalbi, kendini sokmayı bekleyen etrafı ateşlerle sarılmış bir akrep gibi karmakarışık bir hararet çemberiyle çevrelenmişti. Asya bileğini tutan  Süleyman'dan kendini kurtarıp öfkeden köpüren ve taşmak konusunda hayli ısrarcı olan salonun keskin hatlı duvarlarında boğulmaktan korkarak biçare ayaklarını hızlandırdı. Olan bitenden habersiz etrafındaki topluluğub babasının ve kendisinin arasına doluşan insanlardan bileğini sımsıkı kavradığı kadının  kendi ellerinden kurtulduğunu idrak edemediğinden Maruf'un kendini telkin etmesine müsade gösteriyordu.

"Nefret ediyorum diye basbas bağıran kızı, bana, babana karşı koruyorsun? Nikahına bile alamadığın kızı." Hayatta kalan iki erkek evlat, soyunun devamı, Kandemir sülalesinin devamı sağlayacak iki kişi. Süleyman verecek pek çok cevap varken, Asya'nın ardına bakmadan salondan çıkıp gitmesi, dilini bağlamıştı.

Salondan çıkar çıkmaz iki katın merdivenlerini koşarak dikkatsizce indi, yüzüne çarpan sıcak rüzgar saçlarını savuruyor, biriken göz yaşları görüş açısını hayli daraltıyordu. Avlunun kapısını açar açmaz kendisini sokağa hızla attı. Cebinde taşıdığı kimliği, bir miktar parası dışında başka hiçbir şeyi yoktu, zaten buradan gidebilmek içinde başka başka şeylere lüzum yoktu. Peşi sıra merdivenlerden inen Süleyman, Maruf ve Bekir'de sokağa hemen dağıldılar. Bu defa kimse hangi yöne gittiğini göremediğinden daha rahat koşabiliyordu.

Karanlık sokakta işitilen bir kaç kuduz köpeğin, gece kuşlarının sesi, sokakta oyun oynayan mızıkçı çocuk kikirtileri, kümesine girmemiş bir kaç haylaz horozun zamansız ötüşü, tüm ufak sokakları doldurup taşırıyordu. Devran'ların evine giden sokağa rarstladığını idrak ettiği an buradan kurtulabilme umudu içinde filizlendi evvela ardından bir kaç tutam nefes çekti can çekişen ciğerlerine, etrafında dönüp caddeye giden sokağın sağ taraftaki olduğuna kanaat etti ve on beş merdiveni hızla indi. Caddeye henüz çıkacakken sağ kolunda ve bedenin arkasında hissettiği ağırlıkla irkildi. Titreyen bedeni tanıdık sesle bir nebze rahatlamışken, yine başaramadığı kaçma planı bozulduğu için hayal kırıklığıyla yüklenmişti.

"Ah be çıkmaz sokağım, sen benim çıkamadığım yerdesin."

Arkasından sarıldığı kızın korku ile titreyen bedenini hissedebiliyor olmak bile mucizevi bir şeydi şu halde. Tesadüf eseri girdiği sokakta cennetten kopup gelmiş kızı görmeyi hiç mi hiç ummuyordu: "Süleyman, ben babama gitmek istiyorum." Yüreğine ekilen cehennem tohumu hoyratça göğsündeki kafesi ufalıyordu her an. Titreyen ayak bileklerine binen dermansızlık ayağının altından tüm kökü kurumuş mutluluğu söküp attı. Acıyla hemhal olan nefesine binen ağırlıkla sırtındaki bıçak yüreğini derme deşme ediyordu.

"Seni burdan artık istesem bile yollayamam. Nikah olmadan gidersen senin peşine düşerler."  Hâlâ kollarının arasında olan kızın gözlerinden akan her damla birbiri ardına Süleyman'ın eline damlıyor, sıcak tuzlu su esmer tenine her döküldüğünde bir mızrak yiyordu sırtına, dizlerine, eklemlerine. Arkalarından soluk soluğa gelen sesler bizzat Maruf ve Bekir'e aitti. "Bulamadın mı ağabey?"

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin