11.Bölüm

26.1K 1.2K 218
                                    

Sevgili okuyucularım, her birinize verdiğiniz oylardan ötürü teşekkür ederim. Umarım sizlerin sayesinde daha fazla okunma sağlar Asya ve Süleyman. Çevremde Diyarbakır'lı, Siirt'li arkadaşlarım var, onlardan ve onların ailelerinden duyduğum ve öğrendiğim kadarı ile yazıyorum. Şiddet uygulayan, tecavüz eden bir adam yazamam o sebepten. Siirt'li Adnan amca mahallemizde en sevilen, en iyi kalpli insanlardan, o yüzden onun nasıl bir kişi olduğunu görüpte sırf doğu diye şiddeti meşrulaştırıp, ardından şiddet gören kadının buna rağmen kocasına delice aşık olduğu bir kitap yazamıyorum.

Neyse biz işimize bakalım. Yeni Bölüm ile alakalı yorum ve oylarınızı bekliyorum.

***********************************
Çarezliği ilmek ilmek dokunurken, derin kuytularında ki öfke gün ışığına çıkıyordu. Evvelden ne annesi ne bir başkası onunla evliliği hakkında konuşmaya cesaret edemezken şimdilerde konaktaki tek mevzu bu idi. Sağ elini dağılan saçlarının içinden geçirip, geriye doğru intizamlı olmasına pekte dikkat etmediği her halinden belli bir şekilde yatırdı.

"Ne yapayım Zelal hanım, sen karımı gönder dedin diye karımı evden mi yollayayım? Kimseden, hiç kimseden benim ne yaptığımla alakalı tek laf istemem. Herkes kendi işi ile meşgul olsun, benim karımla değil. Hadi eyvallah" dedikten sonra indiği merdivenleri bir bir geri çıkıp karısının bulunduğu odaya girdi. Asya o kadar zor günler geçirmişti ki, yatağın rahat ve güvenilir kollarına kendini bıraktı.

Odanın içine perdelerin ardından sızan güneş karısının teninde renk dalgaları oluştururken, odada ki minik toz taneleri parlayarak gün yüzüne çıkıyordu. Elini Asya'nın saçlarına uzattı, yukardan aşağıya olacak şekilde bir kaç kez sıvazladı.

Ve ay, güneşe aşık olmuştu: "Ah be gülüm, ah çıkmaz sokağım, sen öyle bir işledin ki içime, içim sen olup taştı." Elini çekip, dudaklarını karısının alnına dokundurdu kısa bir müddet.

Bedeni, gözleri yorgunluktan bitap haldeyken, sinirlenmesinden ileri gelen bir sebepten, uyku namına tek birşey kalmamıştı. Giyinme odasına geçerken, üzerindekileri bir bir başladı çıkarmaya. Eline geçen açık mavi gömleği üzerine geçirip, üstten dört düğmesini açık bırakacak şekilde kapattı. Siyah birbirinin aynı olan takım elbiselerinden birini geçirdi üzerine.

Daha fazla bu konakta durursa elinde olmadan birilerinin kalbini çok fazla yaralayacaktı. Maruf'u aradı, her zaman gittikleri yere gitmek için anlaştılar. Kendisini anlayan birilerinin olmasını istiyordu delicesine. Odadan çıkmadan Asya'ya son kez baktı ve ne olursa olsun pişman olmadığını o an hissetti: "VE AY GÜNEŞE AŞIK OLDU" diye döküldü dilinden.

Taş basamaklarda ayakkabılarının çıkardığı tok sesle birlikte, üç kat aşağıya indi. Konaktan çıkar çıkmaz özlediği arabasına binip, en yakın dostunun yanına gitti. Mardin; Süleyman'ın memleketi, nefes aldığı, acılarının olduğu, mutluluklarının olduğu, dostlarının olduğu yer olmanın dışında güvenli bulduğu yerdi.

Tekerlekler asfalt yoldan çıkıpta, toprak yola sapınca, ortalıktaki topkak ve taşlar etrafa dağılmaya, terkerleğin geçtiği her noktaya izini bırakmaya başladı. Simsiyah arabanın üzerine incecik toz taneleri yerleşti.

En tepeye geldiğinde Maruf'un dediği gibi orada olduğunu gördü. Bir tarafı uçurum, bir tarafı tepe olan ve sonbaharın habercisi olan sararmış otlarla kaplı bir alandı.

Süleyman arabadan iner inmez, uçurum kenarına bağdaş kurarak oturan Maruf'u fark etti. Ağır adımlarla yer yer yüksek, yer yer alçak olan ve solmuş çiçeklerin üzerine basarak uçurum kenarına ulaştı:

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin