23.Bölüm

19.2K 1K 194
                                    

     Mardinli ve Mardinli'nin Gülü sizlerle...


     Bekir'in evinden çıkıp kararan avluda ağır adımlarla arabaya yürüdüler içlerindeki tarifi imkansız doyumla. Onlar birbirlerinde huzuru keşfedeli, huzurla koyun koyuna uyuyalı çok zaman geçmediği için yabanisi oldukları bu durumu ötekileştirmeden sarılmayı tercih ediyorlardı. Arabayla karanlık sokağa dalana dek ev sahipleri arkalarından baktı. Süleyman içindeki kuraklığı sontaç sularıyla sulamayı bırakmış, gökyüzünden döküken her damlayla çatlamakta ve güçsüzleşmekte olan topraklarını güçlendirip yeşertiyordu çiçeklerini, otlaklarını.

      Kandemir konağına geldiklerinde tüm ev sessizliğe gömülmüş vaziyette gibi gözüksede her odada farklı bir hayat, her hayatta acı tatlı pek çok duygular barınıyordu. İkisininde ruhundaki tamamlanmışlık hissi öyle kalıcı, öyle hükmediciydiki tüm uzuvları bir bütün olabilmek için çıldırıyor, şehvet yer yer ikisininde iliklerine ve irislerine şeytani bir oyun gibi hükmediyordu. Tenlerini, kadehler gibi şerefe nidalarıyla birbirine tokuşturmak ve şehvet şarabını tüm yakıcı arzularla midelerine indirmek istiyorlardı. Aslına bakılırsa onların şehvet şarabını yudumlamamaları için hiçbir engelleri yoktu, birleştiklerinde ikiside delice arzularla sarıp sarmalanacaklarını çok iyi biliyorlardı.

Konağın taş duvarları karanlığı, soğuğu ve sessizliği emerek kucaklamış gibi şikayetsiz, taş merdivenler ise köşelerinde çıkan yosunlu tabakadan bir hayli şikayetçiydi. Asya kimsenin olmadığını gördüğünde soğuktan sıcaklığını yitiren elini Süleyman'ın avuna sıkıştırdı bir buyrukmuşçasına:

"İnat etmesen de sevişsek bu gece olmaz mı?"

Süleyman ne vakit ki Asya'nın dudaklarından sevişmek denen müstehçen kelimeyi duyuyor, işte o an ruhu bu kadının önünde diz çöküp aman dileniyordu. Maksadı cinsel arzular, bitmek bilmeyen aptalca egolar değil, sevilmenin verdiği kıvamlı tattı. Sevilen kaç insan, sevilmenin yokluğunu bilir ki? İşte Süleyman'da bilinmez olan, olmadığını sandığı bu ihtimali öyle ötelemişti ki ömründe, şimdilerde seviliyor oluşu onu olduğundan bile daha güçlü hissettiren nadide bir duyguydu:

"Bu kadar çok mu istiyorsun laz kızı?"

"Sen istemiyor musun?"

"İstemem mi hiç, ölüyorum bile. Ama böyle olsun istemiyorum."

Bir taraftan konuşuyor, bir taraftan da taş merdivenleri tırmanıyorlardı. Odalarına girdiklerinde taş duvarların soğukluğu nefesleriyle birleştiğinde çaydanlıktan sızan buhar misali buhar olup uçuruyordu nefeslerini. Süleyman giyinme odasına girip ufak boylu elektirikli ısıtıcıyı getirip ayarladı.

"Üstündekileri burada değiştir gülüm."

"O kadar üşümedim ki."

"Olsun öbür taraf çok soğuk."

Odaya tekrar girdiğinde üzerindeki takım elbisenin boğucu havasından hemencecik kurtulmak için gri renk eşofman giyip odaya elinde Asya'nın geceliğiyle girdi tekrar:

"Hadi giy."

Asya tam karşısına geçip yandan bağlamalı olan yeşil elbisenin düğümünü gözlerinin tam içine bakarak tereddütsüzce açtığında elbisenin iç tarafındaki düğümüde gözüktü, ağır aksak diğer düğümüde açtı. Bir yelek gibi ön tarafı tamamen açılan elbiselinin sıkı kumuşın kollarını daha fazla muhafaza etmesine müsede etmeden büyük bir iradeyle incecik parmaklarıyla aşağıya kadar çekip kollarından yere düşürdü:

"Benimle sevişmediğin her an bana böyle bakmaya devam edeceksin Mardinli."

Biraz evvel gözleri inanılması güç bir görsel şölene şahitlik ediyorken, kulakları şu anlar da derin şaşkınlık içindeydi. Süleyman elinde tuttuğu geceliğin üstünü başından geçirip alnına dudaklarını bastırdı. Gözlerinin içine bakarken yüreğinden gözlerine akan sevdası dünyanın her dilinde aynıydı. Yorganı açıp içine yerleştikten sonra sırtlarını yatak başlığına dayadılar. Nevresimin soğukluğu bacaklarını ısırdığı için ikisini birbirine sürterek vücut ısısını stabil tutmaya çalışıyor, Süleyman'a üşüdüğünü hissettirmek istemiyordu, lakin gözlerini bir an olsun ondan çekmeyen adamın kendisinin her hareketini neredeyse ezbere bildiğini bilmiyordu. Süleyman ellerini Asya'nın beline atıp kucağına çekti bir çırpıda. Açıkta kalan omzuna ve boynuna arzulu bir kaç öpücük kondururken, gözlerini tamamen kapamıştı taş duvarlara. Cennetten bir nimetmiş gibi doya doya sardı tüm duyguları ve kollarıyla:

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin