20. Bölüm

21K 1.1K 303
                                    

HaticeOzan4 'e ithafen paylaşıyorum bu bölümü. 💗💗💗

Bir kaç kişi Asya'yı sevmiyor.

Bir kaç kişi Süleyman'ı sevmiyor.

Genel okuyucular her ikisinide seviyor ve anlıyor.

Asya'nın yaşadıklarını küçümseyenler var. Uzattığını, soğuk olduğunu, biraz daha yumuşak başlı olması gerektiğini savunanlar var. Ben uzattığını düşünmüyor, aksine kararlı bir kadın okuduğumu hissediyorum. (Asla sevmiyorum deyip, ertesi gün aman zaten evlendim sevsem ne olacak ki demiyor.)

Süleyman'ı ve Asya'yı dünyada popülerlik kazanmış birilerinin resimleriyle ve görselleriyle sunmayıda düşünmüyorum. Süleyman sıradan bir adam, Asya'da sıradan bir genç kız, yani bizden birileri. Aşkı, sevgiyi kalıplara sokmaktan hoşlanmıyorum, bunun sevgi olduğunada inanmıyorum. Yok efendim baklavaları varmışta, adonisleri şöyleymişte falan falan. Kusma emojim olsa ondan koyardım valla.

Hele birde wattpat kızlarının kendilerini küçümseyip en az 1.70 olmaları, elmacık kemiklerinin çıkıntılı olup, dudaklarının falan kalın olmasıda hayli komik geliyor bana...

Asıl konu tam olarak şu, sevme eyleminin görsellikle ilgili olduğuna inanmıyorum. Aşık olduğunuz insanın kulakları kepçe olabilir, boyu kısa olabilir, iyi yemek yapamaya bilir, her şey olabilir. Kısaca, karakterler sizin gibi, benim gibi, sokakta gördüğünüz pek çok kişi gibi. Ufak bir şeyler daha söylemek isterim ki, öyle alengirli isimlerden de hoşlanmıyorum, kişinin kendisi cool olmadıktan sonra ismi uzaya mekik bile atsa, benim gözümde tırt. O sebeple havalı isimlerimizde yok...

Mardinli'yi ve Mardinli'nin Gülünü özleyenler yıldıza dokunarak, onları özlediğinizi gösterebilirsiniz.

TUZ GİBİ VE İSKAMBİL KAĞITLARINIDA OKUYABİLİRSİNİZ...

💗💗💗💗💗💗💗💗💗💗💗💗💗💗💗

Süleyman konağın kapında frene basarak durduktan sonra, elini karısının yüzüne götürdü. Ruhu dans etti teniyle, kokusu sindi gözeneklerine, bakışları mehtabı seyre daldı göz bebekleriyle. Okşandı aziz ruhları, tenleri ısındı, bakışları kaynadı aşk gibi. Aldıkları her nefesi son nefeslerini alırmış gibi kana kana yudumladılar. Asya'nın kokusu sindi parmak uçlarına. Süleyman'ın nefesi temizledi dudaklarını. Yakıp geçti ikisininde kalplerini. Ellerini yağmur duasına durmuş medet uman kul gibi birbirlerine geçirdiler. Ayrılık; köklenmiş kekrelerin tadı bulaşacaktı dudaklarına, ağıtlarına. Yankılanacaktı Mardin'de Asya'nın naif sesi.

"Mardinli, iki saat sonra geleceksin değil mi?"

Karısının alnına bir buse kondurup elleriyle saçlarını okşadı:

"Geleceğim gülüm."

Süleyman'ın elini tutup avuç içine dudaklarını değdirip bir kez öptü: "Allah'a emanet ol, Mardinli."

Sevildiğine belkide şu anda ikna olmuş gibi, gözlerini ellerine değen dudaklardan çekemedi. Ömrünü burada almak isteyen azraille pazarlık edemeyecek kadar efsunlanmıştı kalbi:

"Mardinli'nin gülü, sende Allah'a emanet ol."

Sarıp sarmalak, sarılık sarmalanmak istemesi çok mu acizceydi? Asya ilk kez tüm duvarlarını yıkmış karşısında ufacık bir çocuk gibi beklentiyle bakarken, gitmek hiç bu denli zor olamazdı. Şeytanın yuva yaptığı yerleri bozması gerektiğini bilmese, ne çiftlikten dönmek, ne kolunun altında ürkek bir kuş gibi olan kadından ayrılmak istemezdi. Asya elini kapı kulpuna atıp çıkacağı sırada "Asya'm" dedi ve inci gibi sıra sıra dizilmiş dişlerini göstererek "Akşam eve döndüğümde, çiftliğe gidelim mi?" dedi.

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin