14.Bölüm

28.3K 1.1K 214
                                    

BU BÖLÜM BENİM İÇİN ÇOK ÇOK ÖZEL, YAZARKEN YER YER GÖZ YAŞI BİLE DÖKTÜM. EN ÇOKTA AŞKI ANLATTIĞIM KISIM BENİ DERİN YARALADI. İNSAN HİÇ KENDİ YAZDIĞI ŞEYE AĞLARMI DEMEYİN AĞLIYO İŞTE.

kimyeowoel 'e ithafen paylaşıyorum. ❤

AŞKLA YANAN TÜM KALPLERE ❤

KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM...

"Bana bir kez mecburiyetten geldin, bunun ikincisi olmayacak. Sen ne zaman ki beni istersin, işte o vakit öyle bir gel ki bana, bu yorgun bekleyişe, bu çıkmazlara, şunca yıllık ömrüme değsin. Seni bu kadar tatmışken, seni görmüşken, bana böyle başın eğik, bakışların sisli gelme! Ben bugün seni bu kadar ateşli tatmışken, şu yatakta cansız bir beden gibi olup bitmesini bekleme!" Diz çöktü önünde koca adam, büyük elleriyle ufak elleri kavradı. Anlasın istedi kendisini, yüreğindeki kanatsız serçelerden haberdar olsun istedi.

"Bana öyle bir bak ki, şu yüreğim yerinden sökülsede acısı koymasın.

Bana öyle bir gel ki, beyazlar içinde, tıpkı bir gelin gibi

Bana öyle bir dokun ki, tüm benliğim kavrularak yansın,

Bana öyle bir gel ki, kulaklarında küpe, parmağında alyans, bileğinde halhal,

Bana öyle bir gel ki, beni, seni, biz yap kadın, hemde öyle bir yap ki, bakışlarında ki sis kalksın.

Bana gel kadın, sadece bana, mahcubiyetten mecburiyete olmasın bu geliş. Ben bekleyişe razıyım."

Belki okumamıştı yıllarca, belki dirseklerinde oluşmamıştı nasır, belki ağır bir şiveyle konuşuyordu, fakat insan kalbini okumayı öğrenmişti. Ders çalışmaktan değil, çapa sallamaktan avuç içlerinde oluşan nasırları, ağır aksanlı türkçesiyle çaresiz seven bir adamdı.

Alnını öptü kadının defalarca kez, sıcak nefesi yüzüne dalganın kayalara çarpması misali şiddetle ve özlemle çarptı. O özlemini sarılarak, dokunarak, hissederek gidermeyi öğrenmişti. O, tüm bedenini bu kadın uğruna harap etmiş, yanındada ruhunuda kaybetmişti. Kaybolan ruh, ruhsuzluk değil tüm hücrelerine aşk getirmişti zamanla. O aşkı bu kadın da, bu kadının bakışlarında, ellerinin en naif hareketlerinde tadımlamıştı. Onun kokusu bile işlememiş miydi zaten tüm duyularına? Hele aniden gülümsemesi yokmu yerli yersiz, işte Süleyman'ın gönlünü o zaman feth etmişti bilmeyerek.

Ayağa kalkarken karısınıda elinden tutup kaldırdı yavaşça: "Seni giydirelim."

"Ben hallederim." Süleyman ona alan tanımak için başını sallayıp biraz geriledi. Elbiseyi bedeninden çıkarırken adam yatağın kendine ait olan tarafına geçip oturdu bakmamak için. Eline aldığı geceliği hızlı hareketlerle giydi.

"Gel, çok soğuk." Hala arkası dönük oturan adam son aldığı buyrukla hareketlenip yatağa girdi. Ne sürümcemeli bir durumdu bu böyle, birbirlerine bakarken iki mahcup çocuk gibiydiler. Biri yaptıkları için deliler gibi pişmanlık yaşarken, diğeri öylece izliyordu olanı biteni.

"Hastaneye gidelim en kısa sürede, sen çok çabuk üşüyorsun." O kadar ciddi bahsediyordu ki, kollarını karısına dolarken, sanki hergün sarılarak uyuyormuş gibiydi hareketleri. Yıllarca içinde yaşadığı kurak topraklara yağan ilk yağmuru, ilk yeşeren tohumu olmuştu bu kadın. Şiirler yazıp methiyeler düzmek isterdi becerebilseydi.

"Gerek yok, ben hep böyleyim." Bakışlarını Süleyman'a çevirip bu adama olan öfkelerini düşündü. Evet üst üste pek çok kere hatalara düşmüştü, fakat ziyan ettiği ömür için çırpınıyordu kuş gibi.

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin