29. Bölüm

16.8K 918 568
                                    


Uzun bir aradan sonra merhaba.

Nasılsınız?

Yorumlarınızı özledim Ölümüne İmza ailesi.

Sanırım finale doğru gidiyoruz.

🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

  

   Asya, Süleyman'ın tabağına bıraktığı etlerden birine daha çatalı takıp attı ağzına. Süleyman'ın hala Maruf'un suratında dolanan şüpheci bakışları farkeder etmez çatalı elinden bıraktı ve sıcaklığını yitirmek üzere olan elini masanın altına indirip kocasının bacağına dokundu.

Süleyman'ın çehresi olması gerektiği gibi Asya'ya döndüğünde nehirleri andıran irislerinde yaramaz bir bakışın kıvılcımına tutundu toprakları. Asya neşesinden ödün vermeden kıkırdayarak devam etti ısrarına:

"Evet Haydar amca sonra ne olmuştu?"

Haydar bey bir kaç yudum su akıttı boğazından ve yarım kalan hikayesine döküldü nefesi.

"Merdivenden çıktım ki hey Allah'ım ne göreyim? Havin'im karşımda. Onca kızın içinden ilk görüşte tanıdım. Tabii kızlar beni görünce karşılarında korktular çil yavrusu kimin dağılacaklardı amma hemen el ettim. 'Durun kurban olayım, ben Haydar' dedim. Havin burnunun üstüne kadar çektiği örtüyü adımı duyunca indiriverdi." Masa da bir kahkaha koptu Havin'in hala kızarmakta olan yüzünden sebep. Herkes Havin'e bakarken Süleyman yarinin çehresine daldırdı topraklarını. Satır aralarında unutulmuş öksüz bir kıssayı vermişti eline sevda diye. Şimdi onun bu aşka duyduğu hayranlık bile sinesine konan binlerce okun meskeni olmuştu.

Asya merhametti.

Asya sıcaktı ve Süleyman onun parmaklarından sızan güneşle donukluğunu unutuyor, gözlerindeki uçurumdan da korkuyordu.

"Havin bana şöyle bir baktı amma ta ciğerlerimi gördü o bakışıyla. Sonra küt diye aştı ardına." Masa yeniden şenlendi. Herkesin çehresine huzurlu bir gülüş bindi. "Ne bileyim ben beni görünce heyecandan bayılacağını. Sonra emmisinin kızları bir cıngar kopardılar ki sorma gitsin. Tüm ev ahalisi toplandı başımıza. İki ağabeyi geldiler damın üstüne neyse o gece az sopa yemiş olabilirim. Ama namussuzum değdi yeminle."

Asya'nın derince çektiği nefesle göğüs kafesi havalandı çatalına geçirdiği sucuk havada asılı kaldı 'Amma namussuzum değdi yeminle' dediğinde Haydar bey. Geçmiş henüz pek tozlanmadığından ziyadesiyle apaçık onlarla beraberdi. Haydar beyin anlatacağı bittiğinde herkes ortadaki et yığınını, salataları, mezeleri bitirmişti. Asya'da kendi tabağındaki kalan etleri bitirdiğinde akşam yemeği faslı bitmişti.

Sofrayı kadınlar toplarken, Bekir semaverlerin ateşini harlıyordu. Mutfaktaki işler Elvan'ın komutası eşliğinde bittiğinde tabaklara, sabah Asya'nın fazlaca aldığı kuruyemişlerden koydular ve genç kızlar hala dışardaki çardakta oturanların yanına taşıdılar.

"Elvan abla," dedi Asya. "Yatsı okundu. Ben namazımı kılıp, üstümdekiler değiştirip gelirim. Üşüdüm biraz."

"Tamam."

Elvan dışarıya bir başına çıktığında Süleyman'ın kaburgalarında bir sızı peydah oldu. Eksiklik. Parmağında taşıdığı alyansın içinde doğum tarihi yazan kadının kokusu, bedeni ve o tatlı sesinin eksikliği vücut ısısını dahi düşürecek kadar şeytani bir arzuyla konuyordu tenine. Asya'nın varoluşunu bile Süleyman kendisi için sayıvermişti. Kim evleneceği, sevdalanacağı, sevişeceği, sevileceği, türkü söyleyeceği kadının annesini doğuma götürürdü? Elbette bu düşünce silsilesi onu derince aydınlık su kuyularının içine çekiyordu.

KAMBUR  [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin