Şanslı insanlarsınız aslında. Ölüm, sizin hayatınızda çok fazla yer kaplamıyor. Önce çok sevdiklerinize gidiyor, sonra size geliyor. Toplasak dört beş kere tam manasıyla acı çektiriyor size. Ama bizim çocuklar sizin ölülerinizden para kazanacak kadar çok karşılaşıyorlar ölümle. Kanser, trafik kazası, kalp krizi gibi sıradan ölümleriniz onların işine pek yaramıyor. İnsanın fail olduğu ölümlerde devreye giriyor bizim çocuklar.
Genç kadının boğazındaki dolma kalemi çıkaran olay yeri inceleme memuru, maaşının faturalarına yetip yetmeyeceğini düşünüyor kanlı kalemi torbaya koyarken. Hayır, aslında sizin ölmenizi istemiyor hiçbiri. Daha çok, kendi türünün bir nefes daha almasını engelleyen insanoğlunun peşindeler. Yoksa daha iyi maaşlara daha rahat işlerde de çalışabilirler.
Yine başkomiser ortalıkta gözükmüyor. Müdürüne haber veren cinayet büro komiseri cesedin başına gelip yere çöküyor. Yine aynı şekilde öldürülmüş, diye düşünüyor. Cesedi inceliyor. Genç, minyon yüzlü bir kadın... Tek başına yaşıyor, tıpkı öğretmen hanım gibi.
"Aslı Aksel! 26 yaşında, butik işletmecisi..." diye maktul hakkındaki bilgileri sıralıyor Olay Yeri İnceleme Amiri.
Yine fotoğraflar çekiliyor. Saatler öncesinde en yakın arkadaşıyla kafede onlarca fotoğraf çekilen genç doktorun bu sefer verecek farklı bir pozu yok.
"Komiserim!" diyerek gözlerimi kâğıttaki nottan kaldırdım. Katilin bu kadar şeyi kanlı bir dolma kalemle ne kadar sürede yazdığını düşünüyordum. O kadar çok şey düşünüyordum ki, kafam allak bullak olmuştu aslında. "Katil bu kadar şeyi tahmin mi ediyor sadece?"
"İşin garip tarafı olaylar gerçekleşti Sametcim. Bizim Cem geldi, başladı maktulün bilgilerini vermeye. Kâğıtta yazan sırayla! Katilimiz yazıyor, biz oynuyoruz."
"Tıpkı bizim gibi..." dedim fısıltıyla. Duymuştu Kazım Komiserim.
"Evet, tıpkı sizin gibi yazar efendi. Ama bir şeyler daha var."
Hiç sözünü kesmeden dinlemeye devam ediyordum. Nottaki yerleri göstererek anlatmaya başladı.
"Bak şuraya. Kadının özelliklerini sayıyor. Tek başına yaşadığını, öğretmen olduğunu söylüyor. Sanki yardım ediyor bize." Biraz daha inceledi notu. "Ama yok! Bunları biz de olay yerine geldiğimizde öğrenmiş oluyoruz. Bize farklı bir bilgi vermiyor notta. Olanı yazıyor. Fakat bu herifin düşünce tarzı çok garip! Empati kuruyor, baksana. Zeynep'in yanına bıraktığı notta maktul gözünden bakıyor olaya. Aslı'nın notunda da olay yerinin gözünden... Sanki tüm insanlığı düşünüyor. Hayatın insan için değerini bilen bir katil..."
"Kafam fena karıştı Komiserim. Öyle bilgisayarın başına geçip bir şeyler yazmaya benzemiyormuş bu iş. Bir sürü yol var, bir sürü neden, bir sürü detay..."
"Madem her şey karışık, madem bu kadar detay var, en iyi bildiğin şeyi yap o zaman: Yaz."
"Nezarethanede mi yazacağım?"
"Yok. Konuşurum ben Kemal Müdürümle. Sizi gizli çıkarmamız gerekecek. O eski eve de gitmek yok. Eşyalarınızı ben aldırırım. Bende kalacaksınız."
Hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Koskoca Komiser Kazım bizi evine misafir edecekti nihayetinde. Ama aç kalacaktık sanırsam. Çünkü yazdığımız Kazım İnce yalnızca yumurta kırabilirdi, onu da elinden düşürerek. Acaba sonra ne olacaktı? Kaç gün kalacaktık böyle? Çözebilecek miydik şu cinayetleri? Biz dışarı çıkmadan katil cinayet işler miydi? Belli bir ritüeli varsa işlemesi gerekir. Ama cinayetleri bizim üzerimize yıkmaya çalıştığına göre ritüeli yok gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞUBAT
Mystery / ThrillerKendi yazdığı cinayet romanının ortasına düşen, olay yerinde parmak izi bulunan bir yazar... Maktullerin kanıyla polislere notlar bırakan bir seri katil. Hüzünler, gamlar, kederler kalemimizin büyüsüyle usulca uzaklaşırlardı. Ya da adalet sağlanırd...