“Aklınızda biri var mı?”
Kemal Müdür’dü soruyu soran. Cinayetle alakalı polislerle olan toplantı bitmiş, Kemal Müdür’ün odasına çağrılmıştık. Kazım ve Ebru Komiserlerim, Kemal Müdür ve biz. Bizi neden her yere çağırdıklarını anlayamıyordum. Çünkü hiçbir işe yaramıyorduk. Sadece olanları seyrediyorduk.
“Benim aklımda kimse yok Müdürüm,” diye sözü aldı Kazım İnce. “Bu bilgi sızma işi ilk defa olmuyor teşkilatta. Ama verilen bilgiler de o kadar büyük değil. Yani iyi paraya alınabilecek bilgiler… Biraz takip yapmamız gerekecek.”
“Kimi takip edeceğiz?” diye sordu Ebru Komiserim.
“Bilmiyorum Ebru. Amirim olsaydı keşke, of! Bir şeyler söylerdi.”
“Ara bakayım şu herifi.”
Kemal Müdür gerçekten yorulmuştu artık. Bu cinayetin eninde sonunda çözüleceğini biliyordu fakat her cinayet Baki Kara yardımıyla daha hızlı çözülebilirdi. Kazım Komiserim amirinin telefonunu tuşladı. Çaldı, çaldı, açılmadı. Tekrar aramasını işaret etti müdürüm, gözleriyle. Tekrar aradı komiserim. Yine çaldı, çaldı. Artık açılmayacak, düşüncesiyle telefonu kapatacaktı ki “Efendim Kazım,” sesi geldi telefonun karşısından.
“Amirim!” dedi heyecanla Kazım Komiser. Aylardır hiç görmemiş olduğu amirini özlediğini ancak böyle belli edebilirdi.
“Söyle Kazım.”
“Amirim. Kemal Müdür burada. Seninle bir şeyler konuşmak istiyor.”
“Ben kimseyle konuşmak istemiyorum Kazım. Tek istediğim biraz kafa dinlemek…”
Telefon kapandı. Odadaki herkes tekrar aramanın fayda vermeyeceğini anlamıştı. Bu yüzden sessiz bekledik bir müddet.
“Ne oldu bu Baki’ye ya? Anlamıyorum Kazım. Cinayet lafını duyar duymaz olay yerinde biten başkomiserden eser yok şimdi. Polisliğe de geri dönebiliyor. Neden gelmiyor, neden?”“Bilmiyorum Müdürüm. Çok zor şeyler yaşadı…” dedi bize bakarken. Tabii bu konular her açıldığında yerin dibine giriyordum. Tabii kendimden nefret ediyordum. Bilgisayarıma yazdığım her şeyin gerçekleşmesi, ya da gerçekleşmemesi, saçma sapan bir şekilde devam etmesi gerçek miydi?
Bu düşüncelerimden çalan telefonun sesiyle sıyrıldım.“Cem arıyor Müdürüm,” dedi Kazım Komiser, telefonu kulağına götürdü. “Söyle Cem.”
Cem Amir’in ne dediğini duyamıyorduk.
“Nasıl? Şimdi mi? Tamam… Tamam, geliyorum.”Telefonu kapatıp bize döndü.
“Cem aradı. Cinayetlerle alakalı konuşmak istiyor.”
“Ne konuşmak istiyormuş ki?” diye sordu Kemal Müdür.
“Bilmiyorum Müdürüm. ‘Acayip bir şeyler dönüyor!’ dedi. Bir şeyler döndüğü belli. Gidip konuşayım ben.”
“Tamam tamam. Gözünü seveyim Kazım, bulun şu herifi. Herkese de bilgi vermeyin. Bu soruşturmayı ne kadar gizli yürütürsek o kadar hızlı ulaşırız katilin izine.”
“Sen merak etme Müdürüm."
Hızla çıktı odadan. Evet, sanırım bir şeyler buluyorduk yavaş yavaş. Tabii yine de hiçbir işe yaramıyorduk. Soruşturma için bizi odaya ilk aldıklarında şaşırmış fakat bir şeyler yapacağıma inanıyordum. Artık o inancımı da yavaş yavaş kaybediyordum.
Kemal Müdür elindeki dosyaları inceledi.“Bu herif takmış bir dolma kaleme. Hep aynı kalemi batırıyor maktule. Bir manyağımız eksikti. Hayır Ebru, etrafına bir bak ya! Kaç tane manyak var sayabiliyor musun?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞUBAT
Mystery / ThrillerKendi yazdığı cinayet romanının ortasına düşen, olay yerinde parmak izi bulunan bir yazar... Maktullerin kanıyla polislere notlar bırakan bir seri katil. Hüzünler, gamlar, kederler kalemimizin büyüsüyle usulca uzaklaşırlardı. Ya da adalet sağlanırd...