BÖLÜM 11

155 16 75
                                    

"Yine kana bulanmış dolma kalem. Katil hep aynı şeyi yapıyordu. Boğazın tam ortasına saplıyordu şu kalemi. O kalemle roman yazılıyordu be! Varoluş amacının bu denli ayaklar altına alındığı tüm insanlarca bilinse, değil ülke, dünya genelinde varoluşsal sancılara sebebiyet verebilirdi.

Fakat cinayet büro komiseri elle tutulur hiçbir delil bulamamıştı yine. Belki yaklaşıyordu. Ne kadar çok insan ölürse katile o kadar yaklaşıyordu. Katil cinayet işleyerek yardım ediyordu komisere. Olay yerine deliller bırakıyordu. Ritüelini bozmuyordu. Yani elinden geleni yapıyordu katil fakat komiserin tek yaptığı elindeki müsvedde kâğıdı okuyup kafasını daha da karıştırmak."

Kazım Komiserim tekrar okudu kâğıdı. Tekrar ve tekrar… Bize sesli okuduktan sonra cümleleri incelemeye başladı. Tugay’la beraber cinayet mahallindeydik. Maktulün adı Hilal Çınar’dı. Olay Yeri İnceleme Amiri bizim kim olduğumuzu sordu Kazım Komiserime. Bizim soruşturma için yardımımız dokunacağını fakat olay yerinde hiçbir yere dokunmayacağımızın sözünü verdi. Maktulün doktor olduğunu öğrendik.

“Çok acayip,” diye kâğıdı inceleyen Kazım Komiserim’in yanına geldi Ebru Komiser.

“Acayip olan ne?”

Biz de merak etmiştik.

“Anlatış biçimi çok farklı… Yani ilk iki cinayetteki notlarda meydan okuma yoktu. Yalnızca olayı anlatıyordu. Fakat şimdi katilimiz meydan okuyor. O kadar cinayet işledim, sana yardım ediyorum, diyor. Haklı. Yaptığım tek şey şu kâğıda bakıp kafamı daha da karıştırmak. Benim kafamın karıştığını dahi biliyor. Ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.”

“Yanlış düşünüyorsun Kazım. Sadece sen mi bakıyorsun bu cinayete?”

“Neyse Ebru, konuşuruz,” dedi, morali bozulmuştu. Olay yerini geride bırakıp dışarı çıktı. Biz de yapacak bir şeyimiz olmadığı gerçeğiyle takip ettik onları.

“Sanırım ilk defa ölü gördüm,” dedim Tugay’a. Bir yandan iki komiseri izliyoruz uzaktan. Kazım Komiserim bir sigara yaktı. Ebru Komiser de yanına gitti.

“Ben de bir acayip oldum lan Samet. Ama alışmamız lazım.”

“Yok ya, ben bir ölü daha görebileceğimi sanmıyorum Tugi.”

“E o zaman bulacağız şu katilleri!”

“Ben onu bulacağımızı da sanmıyorum artık. Şu yazılan notlara baksana. Hiçbir şey anlaşılmıyor. Ne yazıldığı, ne olacağı belli değil!”

“Evet, orası öyle tabii ama eninde sonunda bulacağız.”

İki komiser de yanımıza geldi.

“Hadi bakalım,” dedi Ebru Komiserim.

“Ne oluyor Komiserim?” diye sordum.

“Büroya gidiyoruz.”

“Bizim yapmadığımız kanıtlandı ama…” dedim tedirginlikle. “Neden büroya gidiyoruz ki?”

Kazım Komiserimin aksine gülümsedi Ebru Komiser.

“Sorgu için değil. Ortalık iyice karıştı. Hadi, biraz cinayet çözelim.”

Cinayet büroya geldik hep beraber. İki sandalye çekip oturduk polis abilerin, polis ablaların yanına. Ebru Komiserim –daha önceki iki cinayetle alakalı bir sürü notların ve fotoğrafların olduğu- siyah tahtaya son cinayetle alakalı bir şeyler daha ekledi. Cinayet mahallinde bulunan notlar, haznesi kanla dolu aynı marka dolma kalemin fotoğrafı, cinayet mahallinin fotoğrafları, maktullere ait bir sürü bilgiler. Cinayeti işlemesi muhtemel olan tüm kişiler. Bu kişilerin cinayet işleme olasılıklarını bile yazmışlardı.

Genel hatlarıyla inceleyecek olursak üç günde üç kadın öldürülmüştü. Zeynep Güven ilk kurbanımız. Cesedi Kadıköy’de bulunmuştu öğretmenimizin. İkinci kurbanımız da Aslı Aksel, bir butik işlettiği yazıyordu notlarda. Sarıyer’de kendi evinde öldürülmüştü o da. Üçüncü ceset de Hilal Çınar’a ait. Kendisi sağlık ocağında doktorluk yapıyormuş. Cinayet bu sefer Kağıthane’de işlenmişti, yine maktulün kendi evinde. Kurbanların ortak yönleri kadın olmaları ve yalnız yaşadıkları evlerinde ölü bulunmalarıydı. Kalem, not kısmını saymıyorum bile.

“Metin Caymaz’la konuştuk,” diye söze başladı Komiser Kazım. “Zeynep’in sevgilisi. İşimize yarayacak bir şeyler öğrenebildik. İlk başta tahmin ettiğim gibi öğrencilerin birinin velisiyle tartışmış. Herif psikopat! Çocuğunun kırık notlarından öğretmeni sorumlu tutup okula gelmiş, hesap sormuş Zeynep Öğretmen’den. Bunu bize okul müdürü neden anlatmadı? Önce onunla konuşacağız. Daha sonra şu çocuğun velisini de alın!” dedi polislerden birine.
“Anlaşıldı Komiserim,” diyerek onayladı komiserini.

“Gelelim Aslı Aksel’e. Kadının gerçekten kimseyle husumeti yok. Zaten ailesi yaşamıyor. Küçük bir butik dükkânı var. Sabah gider, dükkânı açar. Hayatı böyle geçiyor. Tabii komşularının sakladığı bir şeyler var mı, bilmiyoruz. Son kurbanımız da Hilal Çınar. Cesedi Kağıthane’de bulundu. Sağlık ocağında doktorluk yapıyor. Bildiğiniz gibi öğretmenler kadar doktorların işi de zor. Aslında sağlık ocağında hastanelere göre daha az böyle vakalara rastlanır ama Hilal’in başına gelen olay da sıradan değil. Bu sefer de çocuğu hastalanan bir baba var. Ve şiddet gören bir doktor kadın… Aralarında hiçbir bağlantı yok çocuklar!” diye hepimize seslendi. “Maktullerin tanıdıkları bile birbirini tanımıyor. Bulmak zorundayız. Bir şeyler bulmak zorundayız. Küçücük bir ipucu bile işimizi kolaylaştıracak.”

“Şu notlardan bahsetsene Kazım,” dedi Ebru Komiser.

“Evet, şu notlara da bakacak olursak…” diye tahtaya yapıştırılan üç notu da gösterdi Kazım Komiser. “Benim aklıma takılan tek bir şey var. Notları okuduk. İlk iki notta olay yerindeki durumu anlatıyor katil. Fakat üçüncü notta resmen meydan okuyor. İlk iki notta olay öyle anlatılmış, betimlenmiş ki, yani… Sanki bir romandan alınmış gibi notlar…”

Dondum kaldım tabii. Hayır, beni suçlamıyordu. Fakat üçüncü nottaki farkı bariz bir şekilde anlamıştım artık. İlk iki notla üçüncü notu yazanlar farklı kişi bile olabilirdi.

“Amirim,” diye söze girdim, “biliyorsunuz ki ilk iki cinayette şüpheliydik. Hatta katil bizi dışarıda bilmesin diye gizlice çıktık bürodan. Cinayeti üzerimize yıkmaya çalışan bir katil üçüncü cinayeti işlerken bizim içeride olduğumuzu bilmiyor muydu? Ya da bizim bürodan çıktığımızı öğrenmiş olabilir mi? Eğer gizlice çıkarttığınızı öğrendiyse yanımızda olacağınızı da biliyordur.”

Anlatırken benim bile kafam karışmıştı.

“Evet,” dedi Kazım Komiser. “Bu yüzden okları tekrar kendi üzerine çekti, bilerek! Ama sizin içeride olduğunuzu bilseydi çıkmanızı da bekleyebilirdi.”

“Beklemeyebilirdi de…” diye söze girdi Ebru Komiser. “Bu herif bir seri katil... Ve birilerinin üzerine cinayeti yıkacağım diye öldürmekten vazgeçmez. Sanırım Samet ve Tugay’ı gizlice bürodan çıkardığımızı öğrendi. Bunu tek bir şekilde öğrenebilir. Yani demek oluyor ki cinayet bürodan dışarıya bilgi sızıyor!”

ŞUBATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin