50

3.7K 165 44
                                    


Sare'nin aramalarına ve mesajlarına cevap vermeyeceğini çok iyi bilen Savaş, çareyi en sonunda onların tuhaf sesli ziline basıp kapılarının önünde beklemekte bulmuştu. Evet. Evlerine gelmişti ve şu an kapıyı kimin açtığı umrunda değildi, asıl umrunda olan Sare dışında kapıyı açan kişinin onu tanıyıp tanıyamayacağıydı.

Aylin Teyze belki tanıyabilirdi çünkü Sare'yi dedesinin evinden almaya gittiği zaman genelde kapıyı açan ve onlara güzel kurabiyeler yapan kişiydi o. Ayrıca her ne kadar artık görüşmeseler de eskiden annesiyle de çok yakın arkadaşlardı.

Belki de görüşüyorlardır diye düşündü kısa bir an. Neden görüşmesinlerdi ki? Onlar Savaş ve Sare miydi de yıllarca ayrı kalacaklardı?

Ama artık onlar da ayrı olmayacaklardı. Savaş kendine bir söz vermişti, bırakmayacaktı onu, ne kadar kovarsa kovsun gitmeyecekti.

Onu sevdiğini bildiği içindi tabii peşini bırakmayacak olması. Yoksa gerçekten takıntılı bir insan gibi davranıp rahatsızlık vermek gibi bir amacı yoktu. Tek dayanağı Sare'nin de onu sevmesiydi.

İçeriden gelen ayak seslerini duyduğunda ellerini saçlarına daldırdı, heyecanlanmıştı.

Kapı açıldığında ise hiçbir değişiklik olmayan ve asla kaybolmayan gülümsemesiyle Aylin Teyzesi karşısında duruyordu.

Kapının kulpunu tutmayan sağ elini yüzünün bir kısmını kapatan, Sare'yle aynı renk olan kumral saçlarını kulağının arkasına saklamak için kullandı ve sonra karşısındaki genç adamı baştan aşağıya süzüp kaşlarını çattı.

"Savaş? Benim kurabiye canavarım? Sensin değil mi?" diye sorup onu tanıdığı anda Savaş'ın gözleri dolmuştu ama şu an bunu yapamazdı.

"Kurabiyelerinizi ne kadar özledim bir bilseniz..." dedi tok sesiyle evet demek yerine ve gözyaşlarını kaybetmek için gözlerini kapatmadan önce derin bir nefes aldı.

Aylin Hanım ise gözlerindeki ışıltıyı bir an olsun bile kaybetmemiş Savaş'a bakarken sanki yıllardır kaybettiği, çok değerli bir şeyi bulmuş gibi sevinmişti.

"Yaparım ki oğlum, bir sürü yaparım."

Savaş onun için mutlu günlerin bir hatırasıydı çünkü, Sare'nin en yakın arkadaşıydı ve çocukken onu güldüren nadir insanlardandı. Sare'nin sorunlu geçen çocukluğunu güzelleştiren ve her yaz sonu eve geldiği zaman ona gitmek için çırpındığı, kurabiyeleri çok seven küçük Savaş'tı o.

Kollarını açıp ondan artık kat kat uzun olan genç adama sarıldığında bir kez daha geçen yılların nasıl da her şeyi çabucak değiştirdiğini fark etmişti.

"Nasıl tanıyabildiniz beni Aylin Teyzeciğim? Değişmemiş miyim hiç?"

"Değişmez olur musun hiç? Hem de çok değişmişsin, gökdelen gibi olmuşsun güzel oğlum." diyerek onun ne kadar büyüdüğünü söyledikten sonra elini Savaş'ın dudağının üstüne götürmüştü. "Hiç unutmam gülünce dudağının üstünde çukurlaşan şu küçük gamzeyi küçükken yara zannederdin ve her aynaya baktığında ağlardın. Gördün mü, bazen bazı insanları tanımak için küçük bir nokta bile yeterli olur. "

Bazen bazı insanları tanımak için küçük bir nokta bile yeterli olur.

-

Saatlerdir Aylin Hanım'ın ağzına tıkıştırdığı kurabiyelerden ve keklerden konuşmaya fırsatı olmayan Savaş, ağzındaki son kurabiyeyi de az önce bitirmişti ve Sare'yi görüp göremeyeceğini sonunda sorabilmişti. Çünkü şu ana kadar gerçekleştirememiş olsa da buraya asıl geliş amacı onunla konuşmak ve kendini affettirmekti.

RAYİHA.  |texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin