Sare
Elime aldığım tişörtü uzun bir süre boyunca izledim. Onu bana verdiği zamanı hatırladım, dizlerime yattığını ve benimle fısıldayarak konuşmasını...
Sesinin tonunu öyle bir değiştirmişti ki onu sesinden tanıyamamıştım, peki ya gülüşü ve kokusunu nasıl değiştirmeyi planlamıştı?
Hem kendisini benden gizleyip hem de nasıl bu kadar yakınıma gelmeye cesaret edebilmişti?
Neden gözlerinin önünde acı çekmeme izin vermişti?
Bana seni seviyorum derken benim kalbimin de onun için attığının farkında olduğu halde neden ellerimden tutup bunu gözlerimin için bakarak söylememişti?
Ben, daha küçücükken yüzü kesik kesik olan ama elindeki kırmızı topu pırıl pırıl parlayan o küçük arkadaşımı, dedemi kaybettikten sonra unutmuştum. Ama kırmızı topunu biliyordum. Onu asla unutamamıştım.
Bulut'u da biliyordum. Bana gökyüzünden bir adet Bulut koparıp gelen o çocuğu biliyordum. O hep oradaydı ama sadece birazcık buğuluydu.
Onunla aramızda sanki büyük bir cam parçası vardı ve o cam çatlaklarla doluydu, zihnimin ben altı yaşındayken gözyaşlarımdan oluşturduğu o devasa engel onu benden almıştı.
O camı defalarca tekmelemiştim ama kıramamıştım, camın arkasındaki o kırmızı topu olan erkek çocuğuna bir türlü ulaşamamıştım.
Ama o bana ulaşmıştı işte. En başta asla inanamasam da o beni bulmuştu.
Bana o camı kırmak için yardım etmişti, küçücük bir delik açıp kırıkların ardından elinin kesilmesine göz yumarak o delikten elimi tutmuştu. Karanlığın içindeki avuç içime gün ışığını hediye etmişti.
Ondan önce bulduğum ışığım ise onu görünce benden uzaklaşmaya başlamıştı, beni yavaş yavaş terk ediyordu ama onda yanlış bir şeyler vardı. O benim elimi tutmuyordu; o bizi birbirimizle bütünleştirmişti ve ondan ayrılmak beni eksiltiyordu.
Eksiliyordum.
Tamamlanmaya çalışırken eksiliyordum.
İkisini de sımsıkı tutmaya çalışıyordum ama olmuyordu, Savaş'ı görünce atan kalbim Barış'a ihanet ettiği için kan pompalamayı kabul etmiyordu. Barış'ın gülüşüyle huzur bulan ruhum Savaş'ın eksikliğiyle bedenime batıyordu.
İkisi için de gece gündüz ağladığım günler geldi aklıma; kaza geçirdikleri gün. İkisi de aynı anda yok olmuşlardı. Savaş'ın durumunun iyi olmadığını Ece'den öğrenmiştim ve günlerce elimdeki aptal telefonla beraber hastane köşelerinde hem Barış'tan haber bekleyip hem de Savaş için ağlamıştım.
Barış'ın kaza geçirdiğini öğrendiğimdeyse ikinci kez yıkılmıştım. Aynı kaybetme korkusunu iki kez aynı insan için yaşamıştım ama haberim yoktu.
Tıpkı bir oyuncak gibi duygularım önemsenmeden oradan oraya savrulmuştum. Onu sevdiğimi bildiği halde benimle kim olduğunu gizleyerek konuşmaya devam etmişti.
Neden?
Nedendi ki?
Gelseydi eğer, ona git demezdim.
Kalbimdeki o kırık camın içerisinden bana attığı kırmızı topunu ona geri verirdim. İki senedir ona uzaktan bakıp da söyleyemediğim şeyleri birer birer söylerdim ve bana yine bir bulut getirirdi gökyüzünden.
Biz gerçek Bulut'umuza ihanet etmiştik ve bizi bırakıp gitmişti ama bekli kendimizi affettirebilirdik.
Belki ben saçlarımı hiç kesmezdim yine o ağlamasın diye. Belki o cam parçasını onunla beraber tuzla buz yapabilirdik.
Düşüncelerim, gözlerimin önünde beliren buğulanmayla yarıda bölündüğüne zaten zar zor tuttuğum ağlama isteğini serbest bıraktım.
Gözlerim iç içe geçecek duruma gelene kadar ağladım, gözyaşlarım bitmek üzere isyan edene kadar ağladım.
Bir insanı bu dünyada en çok üzen kişi en değer verdiği kişi olurmuş ya hep; ben hiçbir fikrim olmadan tek bir insana iki kişinin sığabileceği bir değer vermiştim.
Beni kandırmıştı ve gözlerimin içine bakarak buna devam ediyordu. Ne beklemişti ki? Bunu sonsuza kadar böyle devam ettirebileceğini mi düşünmüştü?
Gözlerim yorgunluktan isyan ederken telefonuma gelen bildirimle çalışma masasının üzerinde bulunan telefonuma yöneldim. Gelen mesajın o aptal operatörlerden birisinden gelmesi için o kadar çok şeyimi verebilirdim ki...
-
@Barışay: pazar sabahı için biraz erken ama günaydın ışığım (09.23)
@Barışay: dün eğlendin mi bakalım? çok üzgünüm ama ben ziyaretine gelemedim :) (09.23)
-
Mesajlarını okuyunca beynimde şimşekler çaktığın hissettim. Her şey yavaş yavaş yerli yerine oturmaya başlıyordu ve bu kalbimin daha da kırılmasına neden oluyordu... Benden başka kimse seninle dalga geçemez demişti, sevdiğim kişinin kim olduğunu öğrenince ona küfürler etmeyi de bırakmıştı, eğer gelmezsem üzülürsün de demişti çünkü o gelmeseydi gerçekten de üzülürdüm...
Birçok kez beni aptal yerine koymuştu da ben hiçbir zaman anlamamıştım.
Engelledim.
Çünkü buna daha fazla gücüm kalmamıştı.
Çünkü o kadar zamandır acı çeken kalbinizi ona acı çektiren birisine koşarak iyice parçalara ayıramazdınız.
Sevdiğim kişinin o olduğunu öğrendiği günden beri bana acı çektiren Barış'a... Pardon, Savaş'a geri dönemezdim. Bunu kendime yapamazdım.
Bulut bile bunu istemezdi.
-
Mal Savaş diyenler?
Mal Barış diyenler?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RAYİHA. |texting|
Short StoryKüçükken bana verdiğin sözlerin hiçbirinin şu an bir önemi yok, bunu biliyorum Sare. Ancak bir sorunumuz var... Küçük Savaş oyun arkadaşı Sare'yi geri istiyor. Savaş sevdiği Sare'yi geri istiyor. ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ ♡ 17 Temmuz 2018 ♡