Küçükken bana verdiğin sözlerin hiçbirinin şu an bir önemi yok, bunu biliyorum Sare.
Ancak bir sorunumuz var...
Küçük Savaş oyun arkadaşı Sare'yi geri istiyor.
Savaş sevdiği Sare'yi geri istiyor.
♡
♡
♡
♡
♡
♡ 17 Temmuz 2018 ♡
Oturdukları kafenin silik sarı ışığı ve dışarıda yağmakta olan yağmurun boğuk sesleri dışında etrafındaki diğer hiçbir şeyi önemsemeyen iki genç, birbirlerinden duyacakları tek bir cümleyi veya kelimeyi bekliyorlardı.
Ellerinde birer tane makasla beraber kalplerini birbirlerine bağlayan ipliklerin başındalardı sanki.
Genç kız, ruhunun yorgunluğunun sesine yansıyacağından emin bir şekilde "Belki de birbirimiz için yaratılmamışızdır, ha?" diye mırıldandı ve elindeki makasla kalplerinin bağlarına derin bir darbe indirdi.
Genç adam ise masanın altında birleştirmiş olduğu ellerinden birisini yumruk haline getirip ağzına götürdü ve kurumuş boğazının ardında kaybolan sesini bulabilmek için hafifçe öksürdü.
"Belki de hislerimizi çok büyüttük..." diyebildi son kalan gücüyle. Şu ana kadar ne olursa olsun daima dik duran omuzları ilk defa bu kadar aşağıdaydı.
Makas, kan ağlayan iki kalbin arasından büyük bir parçayı daha ayırdı.
Her şeyin bittiğinin farkındaydı, çok uzun zamandır ilişkileri dipsiz bir okyanusun ortasında can çekişiyordu. Bugün de boğulduğu gün olacaktı. Bunu biliyordu ama zor geliyordu işte, unutmayı istemek çok zor geliyordu...
İkisinin de önlerinde geldiklerinden beri asla dokunmadıkları ve muhtemelen asla dokunmayacakları kahve fincanları vardı. Burunlarına gelen o acı kahve kokusunu ikisi de asla unutmayacaktı.
Kalpleri birbirlerine ilk defa bu kadar kırgın atıyordu.
Derin bir nefes aldı ve elindeki makası o son kalan incecik ipliğe geçirdi genç kız.
"Umarım ilerde gerçekten mutlu olacağın birisiyle beraber olursun..."
Gülümsedi genç adam, hayatı boyunca hiç bu kadar çıkmaz bir sokağa girdiğini hatırlamıyordu. Buraya kadar gelmiş olmalarının bile bir mucize olduğunu fark etti. Onlar gerçekten birbirinden farklı insanlardı.
"Sen de çok mutlu ol, hep mutlu ol olur mu?"
Bunun bir veda olduğunu fark eden genç kız kurumuş dudaklarını birbirine bastırıp akmaması için gözyaşlarını hapsettiği gözlerini kapattı ve kafasını 'olur' anlamında salladı.
İkisi de mutlu olacaklardı. Beraber yaşadıkları birliktelik ne kadar güzelse beraber karar verdikleri ayrılıkları da ikisi için de en iyisi olacaktı.
Birbirini hep çok sevmiş ama asla aşık olamayacak iki arkadaştı onlar...
Hemen yanlarında oturanların aksine...
"Sare... Işığım benim... Şu insanları dinlemek yerine biraz da benim anlattıklarımı mı dinlesen acaba?"
"Şşşşş," dedi genç kız fark edilmekten korkarak hemen karşısında onu tahammülsüz bir şekilde izleyen sevgilisinin kolunu çimdiklerken. Bir taraftan da sol gözünden düşen ufak damlalardan kurtulmuştu.
"Merak etme şu an şurda kendimi patlatsam ikisinin de ruhu duymaz, hem sen neden ağlıyorsun şimdi Işığım? Gökyüzümde kara bulutlar çıkmaya başladı bak haberin olsun, karanlık oluyor sen ağlayınca kalbimin üzeri, ağlama..."
Onun bu sevimli hali her ne kadar yüzünü güldürse de yan taraflarındaki boğucu üzüntü kalbini sıkıştırmaya devam ediyordu... Ya Savaş da bir gün ona 'hislerimizi çok büyüttük' derse? Ya onlar da bir gün birbirlerinin gözlerinin içine baka baka kalplerindeki bağları kesmek zorunda kalırlarsa?
Sare nasıl dayanırdı buna? Nasıl kaldırırdı şu ana kadar Savaş'ın varlığıyla sarmalanmış kalbi bunu?
Çantasını, ceketini ve şemsiyesini hızla yanıbaşına bıraktığı boş sandalyeden aldı ve ayaklandı, çünkü biliyordu ki burada daha fazla kalmaya devam ederlerse yan taraftaki daha önce hiç görmediği insanların yanına oturup sabah programlarındaki sunucular gibi onları birleştirmeye çalışacaktı. Rezillik.
Savaş'ı kolundan tuttuğu gibi oturduğu sıcak yerinden çekip aldı ve hesabı ödeyip kafeden ayrıldılar.
Artık etkisini kaybeden yağmurun huzur dolu kokusu eşliğinde elleri birbirine kenetlenmiş bir halde nereye gittiklerini bile bilmeden yavaş yavaş yürümeye başladılar.
Sare'nin bugünlerde oldukça belirginleşmeye başlayan duygusallığının nedenini bilen Savaş ise her ne kadar böyle bir havada sıcacık sandalyesinden ayrılmak zorunda kaldığı için kıçı donsa da sesini çıkarmamıştı. Ayın bu zamanlarında en son bulaşılması gereken kişi onun minik 'ışığı'ydı.
"Barış..." her üzgün olduğunda veya her bir şey isteyeceğinde aynı tonda ona çocukluğundaki gibi seslenen Sare'nin sesini duymak onu korkutsa da olacaklara kendini hazırlamış bir şekilde "Işığım?" diye çaresizce mırıldandı.
"Ya biz de bir gün böyle ayrılırsak?"
Başına gelecekleri en başından itibaren tahmin eden Savaş yüzündeki muzip sırıtışa rağmen sesindeki kızgınlığa engel olamamamıştı.
"Ya güzelim benim... Birtanem benim, sence hulk gerçek olabilir mi?"
Şu an her ne kadar bu cevaba sinirlenmesi gerekse de onu tatmin eden bir şeyler söylediği için birbirine kenetlenmiş ellerini ayırdı ve bütün gücüyle Barış'ına sarılmaya başladı genç kız.
"Beni asla bırakmayacaksın değil mi SavaşımBarışımAbdullahım?"
Kollarının arasındaki minik bedenin ağzından ilk defa duyduğu bu sesleniş şekli karşısında bir kere daha kahkahasına engel olamayan Savaş ise cevabını kelimelerle değil de Sare'nin dudaklarına kondurduğu bir öpücükle vermişti.
Onu o kadar çok seviyordu ki...
Sare ise aniden gelen bu beklenmedik cevapla kıpkırmızı kesilmiş ve yüzünü Savaş'ın boynuna saklamadan edememişti... Çocukluğunu hala capcanlı bir şekilde karşısına getiren o güzel koku etrafını sardığında ise kendine bir kez daha hatırlatmadan edemedi; onu o kadar çok seviyordu ki...
İkisi de birbirlerini tamamlamak için var olmuş birer yapboz parçaladıydı sanki o an.
Sarıldıkları her an birbirlerinin kalplerindeki boşluğu dolduruyorlar, eksik kalmış ruhlarını birleştirip onları tekrardan hayata kavuşturuyorlardı.
Birbirlerini o kadar çok seviyorlardı ki...
-
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sonralıkla iseee buraya kadar geldiğiniz, beğendiğiniz veya yorum yaptığınız için çok ama çok teşekkür ediyorum, umarım bu kitabı veya diğer kitaplarımı severek okumuşsunuzdur, umarım sizi mutlu edebilmişimdir ♥️