final.

5.1K 178 120
                                    


Karşımdaki batmakta olan güneşin bıraktığı kırmızılığı izlerken yanımda yürüyen ve elimi hafifçe tutmuş Savaş'a çevirdim bakışlarımı. Burası daha önce hiç gelmediğim bir yerdi.

"Neden buraya geldik ki?" diye mırıldandım, aslında buraya oturup güneşin batışını beraber izleme fırsatını bulduğumuz için seviniyordum ama daha birkaç hafta önce benden saklanarak geldiği parka el ele tutuşarak girebilseydik daha güzel olurdu.

"Çünkü benim güzelim, buradan Dünya'nın ışığını nasıl kaybettiğini daha yakından görebileceğiz, kaybederken nasıl kanadığını, yıldızların nasıl aslında onun gözyaşları olduğunu.... Ben de seni kaybettiğim zaman kendimi Güneş'ini kaybetmiş Dünya gibi hissetmiştim. Gökyüzüm bir sürü yıldız ağlamıştı, bulutlarım o yıldızları gizlememe hiçbir zaman yetmemişti ama artık buradasın," ellerini yanaklarıma yerleştirip gözlerimin içine baktı, " Bana bugün Dünya ağlarken benim gülebileceğimi gösterir misin?Benim gerçekten ışığım ol bugün."

Gözlerime kilitlediği gözlerinin içindeki umut dolu ışıltıları gördüğümde "Ben senin ışığınım Savaş, hiç gitmeyeceğim, artık hep buradayım, karanlıkta kalmayacaksın, söz veriyorum."

Alnını alnıma yaslayıp gözlerini kapattı, bu sefer de ben titreyen ellerimi onun yanaklarına çıkarmıştım.

"Önce sesin gelir aklıma
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli..."

Fısıldıyor olmasına rağmen birbirimizin çok yakınında olduğumuz için çok net duyduğum sesi kalbimdeki binlerce kuşun kanatlanmasını sağlamıştı, şiirler onun sesinde güzeldi.

"...Sonra cumartesi günleri gelir
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak..."

Kapatmış olduğu masmavi gözlerini çoktan açmıştı ve benim gözlerimle onları tekrar bütünleştirmişti. Bana sanki devam et dermiş gibi bakıyordu. Bu şiiri bildiğimi biliyordu.

"...Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte
Zamanımız apayrı bize göre
Yanyana olduk mu elele
Aç kalsak ağlamayız biliyorum..."

Heyecandan içine kaçmış sesimle ondan kat kat daha kötü okumuş olmama rağmen gülümsemesi genişlemişti, gülümsemesinde sanki yeni doğmuş bir bebek heyecanı ve mutluluğu vardı.

O, bizim birbirimiz olmadan karanlıkta kaldığımız galaksimizi aydınlatmak için kaybettiği ellerimi bulmuştu, o, benim onun kaybolmuş ellerini bu körleşmiş geçmişime rağmen tutmayı öğretmişti.

O benim Dünya'm olmuştu, ben de onun Güneş'i.

Ellerimi yanaklarından çekip ellerinin üstüne doğru götürdüm ve ayrılmamızı sağladım, artık sıra bendeydi, ona şarkı söyleyecektim.

Yanımda getirmiş olduğum gitarımı ellerime aldım ve çimenlerin üzerinde bağdaş kurarak oturdum.

Batmakta olan güneşin kızıllığı, onun tabiriyle bu kızıllık kan ağladığı içindi, gözlerinin mavisiyle buluşmuştu ve kalbimdeki kuşlar bir kez daha havalanmıştı.

"Otursana," dedim gözlerine bakmaktan çekinerek, eğer daha fazla heyecanlanırsam ilk işim onu burada bırakıp koşarak uzaklaşmak ve yalnız kaldığım ilk yerde mutluluktan dans etmek olurdu.

RAYİHA.  |texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin