Her genç kızın en çok kurduğu hayaldir düğünü. O gün her şey mükemmel olmalıdır mesela. Sen dünyanın en güzel gelini olmalısındır. Aylar sonra bile konuşulmalıdır düğününüzden.
Ben yaşıtlarıma oranla mükemmellikte çığır açtığımdan 7 yaşında başlamıştım geleceğimi planlamaya. Bu planların en önemlisi düğünümdü kuşkusuz. Sonra gelinliğim. Nikahımın olacağı yer. Her şey kafamda tamamdı. Tek eksik beyaz atlı prensimdi.
Ve ben onu da bulmuştum.
Arda Dinçer'i...
Arda'yı gerçekten seviyordum. O yakışıklıydı, zengindi ve arkasından koşan kızların haddi hesabı yoktu. Ama o benimdi. Beni seçmişti. Beni seviyordu.
En azından düne kadar ben böyle sanıyordum.
Bana büyük bir aşkla bağlı olduğunu, sadakatini koruduğunu ve benimle beni sevdiği için evlendiğini sanıyordum. Ama dün gece babamın odasının önünden geçerken duyduğum sözlerle muhteşem yaşantım yerle bir olmuştu.
Arda benimle babalarımızın ortak olabilmesi için evleniyordu. Dinçer ve Gürsoy şirketleri bölgenin en güçlü şirketiydi ve böyle bir kan bağı iki şirketin rakiplikten çıkıp güçlerini birleştirebilmesi için mükemmel bir fırsattı. Bu düğünle her şey mükemmel olacaktı yani. Ama görmedikleri bir şey vardı. Şebnem Gürsoy'un bir kalbi olduğu.
Belki dün bunları duymasaydım eskisi gibi çok mutlu olacaktım. Arda ile ufak tefek şeylerden kavga edip sonra birbirimizin kalbini almaya çalışacaktık pahalı hediyelerle. Ya da barlara gidip gövde gösterisi yapacaktık. Ama düğünüme bir iki saat kalmışken yatağımın kenarında oturup aynadaki aksime bakmaktan başka bir şey yapamıyordum. Hayalimin bir tarafı gerçekleşmişti en azından. Bu dünyada gördüğüm en güzel gelin olmuştum. Ama önemli olan güzel bir gelin olmak değil güzel kalpli birinin gelini olmakmış onu anladım. Saçım, makyajım, her şeyim tamamdı. Nedimelerime yalnız kalmak istediğimi söyleyip odayı boşaltmıştım.
Birden aklıma yıllardır fotoğraf biriktirdiğim albümüm geldi. Kapıya doğru ilerleyip kapıyı kitledim.
Odamdaki devasa çekmecenin yanına gidip kalın fotoğraf albümünü zorlukla çıkardım. Gerçekten çok ağırdı ve onu iki kolumla kavramama rağmen düşürecekmiş gibi hissediyordum.
Yatağıma ulaştığımda adeta albümle birlikte yatağa düştük. Ağaç kabuğundan yapılmıştı dışı. Bende üstüne kalp içinde A ve Ş harflerini yerleştirmiştim. Tabi dışına bir de ok çizmeyi unutmamıştım. Parmaklarımı harflerin üzerinde gezdirirken derin bir nefes alarak kapağını açtım. Karşımdaki resimler Arda'yla ilk tanıştığımız anlara aitti. Derslerle hiç alakası olmadığı için sınav zamanları ona ders çalıştırmamı istemişti. Karşılığında da yapmamı istediği bir şeyi yapıyordu. Ben ona dersleri öğretirken o bana dış dünyayı öğretiyordu. Gözlerimin dolmaya başladığını hissedebiliyordum.
Albümün yapraklarını hızlıca çevirmeye başladım. Lise yılları, kamplar, partiler, barlar, tatiller, üniversitedeki zamanlar, mezuniyetler, yıldönümleri, doğum günleri, 24 Şubat sürprizleri, Amerika ve İtalya, cadılar bayramı, balolar, yürüyüşler, Türkiye turu, eylemler, konserler, festivaller... Arda'yla liseden beri sevgiliydik ve o kadar fazla anı birikmişti ki ağlamamı engelleyemedim. Albümün sonuna geldiğimde boş bıraktığım iki fotoğraflık alanı gördüm. Buradan birine evlilik yemini ettikten sonra Arda'nın beni öperken çekilecek olan fotoğrafı koyacaktım. Diğeri ise düğün çıkışında Arda'yla yeni evimize giderken pembe klasik arabamızın arkasından çekilecek fotoğraf için ayrılmış yerdi. Arda'yla evlendikten sonra başka bir albüme başlayacaktım ta ki ilk çocuğumuz olana dek. Sonra başka bir albüm ve sonra bir başkası...
Olması gereken buydu. Ben her şeyi böyle planlamıştım ve planlarım kusursuz işliyordu. Tek hesaba katmadığım şey ailemin kendi kızlarını resmen pazarlayabilecek olmasıydı. Ve Arda'nın beni sevmemesi.
Kafamı yavaşça kapımın üstündeki koca dijital saate çevirdim.
15.26. Yani 4 dakika kaldı.
Telaşla beklerken telefonumu elime alıp Serra'yla olan mesajlarımı sildim. İki üç dakika daha oyalandıktan sonra kapımın kilidini yavaşça açıp Serra'dan geldiğini anladığım mesajı okudum. Resim çok netti ve Arda beni aldatıyormuş gibi gözüküyordu. Zaten ikiside çıplakken başka açıklaması olamazdı. Serra bu sefer kendi numarasından mesaj atıp 'Sizinkiler şimdi Arda'yı aradı. Çabuk tüy oradan. Ayrıca sağ ol gerçekten. O seninle evlenseydi ne yapardım bilmiyorum' yazmıştı.
Hemen Serra'dan gelen mesajı sildim ve yüzüme zafer gülümsememi yerleştirdim.
Acele etmem gerektiğini anlayıp yatağımın altındaki dünden hazırladığım bavulu aldım. İçini açıp fotoğraf albümünü de içine teptim. Lisedeyken ailemin yurtdışında olduğu zamanların birinde kıyafet odama gizli bir çıkış yaptırmıştım. Kapının yanındaki dolap kapağı aslında başka bir kapıydı ve evin bodrumundaki gizli bir kapıya açılıyordu. Oradan garaja tüyüyordun ve arabanı da alıp vınn.
Hemen gizlice inip bodrumun karanlığında garaja ulaştım. Bagaja bavulumu yerleştirdikten sonra elimdeki portföy çantamla ön koltuğa yerleştim. Çantamı yan koltuğa atıp arabayı çalıştırdım.
Ben havaalanına giderken sevgili annem ve babam Arda'ya ulaşamayınca düğün yerine beni kendileri götürmeye karar verecekti. Daha sonra odama çıkınca telefonumda bilinmeyen bir numaradan gelen Arda'nın beni aldatırken çekilen fotoğrafı göreceklerdi. Tabi beni bulamayınca bana hak verip anlaşmayı bozan Arda'yı mahvetmeye çalışacaklardı. Her şeyden bihaber Arda ise muhtemelen bir iki saat sonra ilacın etkisinin geçmesiyle uyanacak ve yanında Serra'yı bulacaktı. Belki babamları ve babasını da bulabilirdi. Ne büyük utanç. Ona güvenilerek verilen anlaşmayı layıkıyla yerine getirememekle kalmamış Şebnem Gürsoy'u aldatmayı düğüne tercih etmişti. Mirastan bile men kalacağına adım gibi emindim. Tabi bu eminliğimin bir sebebi de Serra'nın hacker kardeşinin bu rezaleti bir haber yapıp tüm şirket ortaklarına ve sosyeteye gönderecek olmasıydı.
İzmir sosyetesinin prensesi olarak bu olayların böyle olacağından emindim en azından. Planlarımın bu sefer işleyeceğinden hiç kuşkum yoktu. Tek kaygım İstanbul'da ne yapacağımdı. Teyzemi günah keçisi seçip peşimden yollayacaklarına hiç şüphem yoktu. Ama atarım gayet yerliydi ve bana böyle bir durumda kızamazlardı.
Sorun şu ki pek arkadaş canlısı biri değildim ve İzmir'de bile çok arkadaşım yoktu. Dün hiç düşünmeden İstanbul'a bilet almıştım ve Serra ile her şeyi ona göre ayarlamıştık.
Ailemin arkamdan çevirdiklerini öğrendikten sonra onların parasını harcayabileceğimi de düşünmüyordum.
Havaalanına varıp nihayetinde uçağıma bindikten sonra hala içimde kalan ufak tefek umut parçalarımı İstanbul'da iyi şeylerle karşılaşmak için kullandım.
Umarım İstanbul da beni oyunlarına alet etmezdi.