Selim'in tüm bu bad boy havalarının altında yatan saflığa epeyce gülmüştüm. Ağlarken umursamayan insanlar gülüşüme şaşkınlıkla bakıyordu. İşte dünya bizi bu hale getirmişti. Ağlamak normalken, mutlu olmak şaşırtıcıydı.
Elimdeki iPod'dan neşeli şarkıları ufak bir liste yapıp bana huzur getirebilecek taşları alabileceğim bir yere gitmeye karar verdim. Umarım bu taşların bir etkisi olurdu.
***
Elimdeki paketler ve poşetlerle taksiden indim. Özel taşlar satan bir yerden satıcının tavsiyeleri üzerine adlarını aklımda tutamadığım 5-6 tane taş almıştım. Çocuklara da -Selim dahil- beni evlerine kabul ettikleri için minik hediyeler almıştım. Tabi eski bütçem olsa 'Size hediye olarak yeni bir ev aldım. Ben burada kalırım siz gidin.' derdim ama şartlar böyle küçük şeylere yetiyordu.
Kapının önüne gelince anahtarımı çıkarmaya üşenip zile bastım. İçeriden gelen bağırışlara rağmen kapıyı açan olmayınca kapıyı hunharca tekmeledim. Baktım hala açan yok poşetleri yere indirip cebimdeki anahtarı aldım. Kapıyı açıp poşetleri de elime alarak içeri geçtim. Karşımdaki manzara beni gerçekten şaşırtmıştı. Daha dün birbiriyle alacaklılar gibi kavga eden Selim ve Can şimdi PES'in dibine vurmuşlardı. Bağırarak oyunlarını oynarken Özgür'de onlara taktik veriyordu. Geldiğimi belli etmek üzere kapıyı sertçe kapattım. Kafaları bir saniye bana döndükten sonra bağırarak oyunlarını oynamaya devam ettiler. Kafamı iki yana sallayarak 'Erkekler..' diye homurdandım. Gerçekten bu erkekleri anlayamıyordum.
Elimdekilerle odama çıktıktan sonra yatağıma koydum hepsini. Üzerimdekilerden kurtulup odamın içindeki banyoda serin bir duş aldım. Saçlarımı havluyla kurutup -makineyle kurutmayı hiç sevmem- ördüm. Altıma tayt ve üzerine de salaş bir tişört geçirdim. Dayanamayıp kendime aldığım bir iki parça kıyafeti dolabıma yerleştirdim. Zaten fazla bir şey almamıştım. Epi topu 4 tişört, 6 elbise, 5 etek, 2 hırka, 3 ayakkabı, 4 pantolon ve 10 tane falanda bluz. Ama sabah yanıma bol para aldığıma sevinmiştim. Dolabıma kıyafetleri yerleştirip boş paket ve poşetleri çöpe attıktan sonra aldığım hediyelerle aşağıya indim.
Çocuklar televizyonu kapatmıştı. Can Selim'le ben daha çok yendim diye dalga geçerken, Selim hile var diye homurdanıyordu. Özgür'se Almilla'ya yapacağı sürprizler hakkında bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama onu tınan yoktu açıkçası. Yanlarına gidip beni fark etmeleri için hafifçe boğazımı temizledim. Kafalar bana döndüğünde en şirin ses tonumla konuşmaya başladım.
"Çocuklar bana evinizi açtığınız için teşekkür ederim gerçekten. Özgür sana zaten kaldığım süre boyunca her ay kira ödeyeceğim. Bunlar da hediyeleriniz." dedim. Kira meselesinde Özgür lafa girmeden diğer cümleme geçmiştim.
Hepsi ellerimdeki pakete merakla bakarken Selim ona almayacağımı düşünerek arkasına yaslanıp televizyonu açmıştı. Omuz silkip önce Can'a hediyesini verdim.
"Kısa sürede senin gibi bir arkadaş edindiğim için gerçekten çok mutluyum. İyi ki karşılaşmışız o barda." diyerek sarıldım.
Can paketi açmaya çalışırken "Gerek yoktu ama.." tarzında bir şeyler mırıldandı. Paketi açtığında gülümsedim. Barda çekindiğimiz ve sonra kafede, yeni evdeki selfieleri falan birleştirip çıkarttırmıştım. Büyük bir çerçeveye koyup hediye paketi yaptırtmıştım.
"Odandaki bol miktarda fotoğrafın içinde biz de olmalıyız dedim." dedim. Can çapraz bir gülüş atarak "En güzel yerlerden birine koyacağım bunu Şebnem Gürsoy. Sağ ol." dedi. Gülümseyerek Özgür'ün yanına gittim.
"Al bakalım. Umarım beğenirsin." dedim gülümseyerek. Özgür hediyeleri sevdiğini belirterek hunharca paketi açmaya çalıştı. Paketi alınca eline gelen turuncu taşa bakarak "Sonuçta ev senin. Kız arkadaşın ve sen de böyle şeylerden hoşlanıyorsunuz. Evin negatif enerjisini alıyormuş bu taş da." dedim. Özgür gülümseyerek "Ben de bunu Almilla'ya yeni ev hediyesi olarak almıştım. Sonra keşke bizim eve de alsaydım dediydim de üşendim sonra. Sağ ol kız." dedi koluma hafifçe vurarak. Ona gülümseyerek sarıldım.
"Asıl sen sağ ol. Sonuçta bir yabacıya evini açtın."
"Can'ın kankası benim de uzaktan arkadaşımdır. Lafı bile olmaz. Şu kira meselesini de duymamış olayım."
"Cadı bir Şebnem Gürsoy'la muhattap olmak istemiyorsan alacaksın o parayı. Ama ısrarların üzerine düşük ödeme yaparım. Seni mi kıracağım?"
Bu işime gelmişti. Özgür de tekrar koluma vurup oturdu. Yan koltukta oturan Selim'in yanına gidip paketi kucağına bıraktım.
"Bu da sana." dedim isteksizce ve yanına oturdum. Şaşkınca kafasını bana doğru çevirip, "Paketi açtığımda bıçak fırlamayacak değil mi yüzüme?" dedi.
"Aslında iyi fikirmiş ama aklıma gelmedi." dedim dudağımı bükerek.
Gülümseyerek paketi açtı. Açınca siyah plastik bir gülle karşılaştı.
"Solmasın, ölmesin, bunu hep görebil diye plastik aldım. Hiç unutmanı istemem bu sabahı."
Aslında Şebnem Gürsoy'a olan ilk yenilgini hiç unutma demek istemiştim. Zaten o da anlamıştı beni.
Yapmacık bir şekide sırıtıp "Sağ ol." dedi.
Birbirimize yapmacık bir şekilde gülüp, pis pis bakarken televizyondaki haberi duymamla başımı oraya döndürdüm.
"Ünlü iş adamı Arda Dinçer, ünlü manken Serra Aksoy ve haber muhabirimiz Şenol Baştürk'ün de içinde bulunduğu düşünülen 128740 sefer numaralı uçağın düştüğünü haber aldık. Şu an nereye düştüğünü tespit etmeye çalışıyoruz. Gelişmeler için lütfen bizi izlemeye devam edin."
Ar.. Arda Dinçer mi demişti o?
Sizce de tam yorum yapılmalık bir bölüm olmadı mı canlar? ((((: Eğer beğenmediğiniz veya ilerdeki bölümlerde görmek istediğiniz şeyler varsa mutlaka söyleyin. Emin olun dikkate alıyorum hepsini. Bolca öpücükler...