Sabah üzerime dökülen buz gibi suyun etkisiyle ayağa fırladım. Hala kapalı olan gözlerimle çığlık atarak adım atmaya çalışınca suyun etkisiyle doğrulan Can'a takıldım ve düşüşe geçiyordum. Neyseki son anda biri beni belimden yakaladı. Ben elimle yüzüme yapışan saçlarımı çekerken hala beni tutan kollardan destek sağlıyordum. Kollar beni kendine döndürürken ben küfretmekle meşguldum.
Selim beni kendine döndürünce ona pis pis baktım. Böyle mi uyandırılırdı insan acaba? Hiçbir şey söylemeden kollarından kurtulmak için doğrulmaya çalıştım. Bunu birden yapınca birbirimize çok yaklaştığımızı fark ettim. Yüzlerimiz neredeyse birbirine değecekti. Gözlerine daha önce hiç bu kadar yakın bakmamıştım. Şimdi dudaklarındaki alaycılıkla gözlerindeki ukalalık birbirine cuk oturmuştu.
"Pis adam." dedim yüzüne doğru ve hemen ondan uzaklaştım. Can başını tutarken Özgür yediği soğuk suya rağmen hala uyuyordu.
Selim bakışlarını ciddileştirip "Abi ev leş gibi kokuyor. İnsan havalandırır bir değil mi? Ayrıca böyle sefa yapacağınızı söyleseydiniz kalırdım. Ben buradayken sıkıcılıkta on numarasınız." dedi.
"Biz mi sana git dedik kusmuklu kumral? Sen Serra'yı görünce atladın hemen. Neyse, gitti mi o?" dedim ona tek kaşımı kaldırarak.
"İlk olarak Şebnemcim birbirimize lakap takacak kadar yakın değiliz. Önce bunu anlaman lazım."
"Ben Şebnem Gürsoy'um ve istediğim insana istediğim istediğim lakabı takarım. Seninde önce bunu anlaman lazım."
"Yalnız ben Şebnem'le konuşmak istiyorum. Egosuyla değil."
Tam ağzımı açmış cevabını yapıştıracakken Can araya girdi.
"Lan kafamın içinde zaten senfoni orkestrası var bir de siz tepemde ciklemeyin lütfen. Ben odama çıkıyorum. Özgür'ü de uyandırın, kalmasın böyle."
Can'a elimle bye işareti yaparak Selim'e son bir 'You are a loser.' bakışı atıp Özgür'e doğru yöneldim.
"Özgür hadi kalk. Özgüür!" diye seslenirken bir yandan da dürtmekle meşguldum beyfendiyi. Özgür kalkmayınca bu sefer cimciklemeye başladım. Özgür en sonunda inleyerek "Almilloşkom lütfen biraz daha uyuyayım." diyince daha sert bir şekilde dürttüm. Özgür kolumu tutup "Gel birlikte uyuyalım Almişim" deyip beni kendine çekti. Selim bu sırada yardım etmeyi bırak sadece izlerken ben de Özgür'ün kulağına doğru minik (!) bir çığlık attım. Özgür beni fırlatıp ayağa fırlarken "Sana bu şekide bağırmak yok demedim mi kadın bu evde?" diye Türk filmlerinden fırlama bir şekilde sordu. Cevap vermeden fırlatılmanın etkisiyle masaya çarptığım bacağımı ovalarken "Kör kuyularda ipsiz kalasın Özgür!" tarzında beddualara başlamıştım.
Selim bu halimize gülerek Özgür'e yaklaşıp sırtını sıvazladı.
"Hadi abi. Sen git uyu biraz." dedi. Özgür'le birbirimize düşmanca baktık. Sonra da Özgür yukarıya çıkmaya başladı.
Selim karşımdaki koltuğa oturarak beni incelemeye başladı. Bense bu arada bacağımın çarptığım yer kızarmış mı diye bakmak için pijamamı sıyırmıştım. Selim'in karşısında tam olarak şu durumdaydım. Örgü ve ıslanmış saçlar, makyajsız bir yüz, ıslandığı için üstüme yapışmış ince,göbeği açık, taş devri karakterli bir tişört ve bir bacağı yarısına kadar açılmış polar gri puantiyeli pijama altı.Gözlerimi palyaço burunluğu gibi kızarmış bacağımdan çekip Selim'e baktım. Selim'de bana alayla bakıyordu. Kafamı 'Ne var?' manasında salladım.
"Ya bakıyorum bakıyorum anlayamıyorum şunu..."
"Buna hiç şaşırmadım."
Selim araya sokuşturduğum lafı umursamadan devam etti.
"Serra gibi bir kız sürekli peşimde olacak, bana kurlar yapıp duracak, cazibesini ortaya serecek; ama ben seninle evleneceğim. Bazı hemcinslerimi gerçekten anlayamıyorum."
Tıslayıp Selim'e sinirle baktım.
"Sen başlı başına farklı bir tür olduğundan böyle görmen normal tabi."
Şimdi düşününce Selim beni hep sarhoşken ya da ev halimle görmüştü. Ama ev arkadaşım olduğundan fazla bir şey de beklemesine gerek yoktu. Selim sırıtarak kafa sallarken onu umursamadan ayağa kalkmaya çalıştım. Tabi bunu yapmamla inleyerek tekrar oturmam bir oldu. Bu Özgür'de boğa gücü vardı cidden.
Selim kaşlarını çatarak "İyi misin?" dedi. Ona 'ciddi misin sen' bakışı atarak "Mükemmelim" dedim.
"İstiyorsan sana odana kadar yardım edeyim?"
"Ee öküz olmamak bunu gerektirir." dedim elimi uzatarak. Selim elime bakıp "Yardım edebilir misin? demen lazım tabi önce." dedi alayla.
"Niye? Sen robot musun da komut olmadan bir şey yapamıyorsun?"
"Senin nezaket denen şeyden haberin var mı diye bakıyordum. Ama egon her şeyin gibi onun da önüne geçmiş."
"Yardım falan istemez. Ben çıkabilirim."Bu çocuğa kelimenin tam manasıyla sinir oluyordum. Nefret sebebi salak şey. Kusmuklu kumral seni.
Elimle masadan destek alıp doğrulmaya çalıştım. İnlememek için dudaklarımı ısırırken doğrulabilmiştim. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım. Tek ayağım üzerinde zıplayarak biraz ilerledim. Sonra bir anda havalandım. Kafamı yana çevirdiğimde ifadesiz bir şekilde karşıya bakan Selim'i gördüm. Yüzüme bir gülümseme taktım. Selim beni yukarı taşırken esneyerek kafamı göğsüne yasladım. Bunu yapmamla Selim bir an durdu ve sonra yoluna devam etti. Yarı açık gözlerle Selim'i izlerken odamın kapısına gelmiştik.
"Mersi canım. Burada inebilirim."
Selim beni umursamadan kapımı açtı. Dün odamı sinirle dağıtmamıştım. Ortalıkta sadece bir kaç elbise falan vardı. Selim beni yatağıma götürüp yavaşça bıraktı. Sonra dolabıma gidip başka bir tişört alarak bana doğru fırlattı.
"Bir de hasta halinle uğraşamam." dedi ve odamdan çıktı. Gülümseyerek baktım. Ne kadar gizlemeye çalışsa da bu çocuğun içinde iyi ve kibar bir centilmen vardı.Merhabalar. Dediğim üzere kısa ama Şebselli bir bölümdü. Nasıl buldunuz bakalım? Yorumlarınızı bekliyorum. Bu arada yukarıya Selin Şekerci'nin söylediği bir şarkıyı attım multimedyaya. Dinlemediyseniz bi bakın derim. Ya kadının sesi de mükemmel ya. Nys... Bolca öpücük.