Çalan farklı alarm melodileriyle yüzümde bir gülümsemeyle uyandım. Tüm alarmları teker teker kapatıp banyoya gittim. Aynaya büyük bir özgüvenle bakarken saatin 6 olması umrumda değildi. Tamamen kendi gücümle bir iş bulmuştum. Kendi paramı kazanacaktım. Bundan güzel mutluluk mu olurdu?
Hemen aynaya bir öpücük atarak işe koyulmaya başladım. Sonuçta 7.30 da kahve masada olmalıydı.
***
Şirkete geldiğimde saat 7.20'ydi. Hemen asansöre koşup, meşgul olmaması için içimden duaları sıraladım. Asansör kapısına ulaştığımda asansörün bu katta olduğu gördüm. Aceleyle 8 rakamını tuşlayarak aynadan kendime çeki düzen vermeye başladım. Hedef kata ulaştığımı gösteren o metalik sesi duyduğumda nefesimi dışarı seslice verip saatime baktım. 7.26!
Şirkette yeni olduğumdan kahveyi nereden alabileceğimi bile bilmiyordum ve ne şanssa bulunduğum katta kimse yok gibi gözüküyordu. Hızla Alp İnan'ın odasını bulup, odanın bitişiğindeki asistan odasındaki ahşap masaya çantamı fırlattım. Gelirken aldığım mochayı yavaşça masama koyduktan sonra üzerimdeki ceketi çıkarttım. Elime kahvemi alıp yavaşça içerek odadan çıktım. Koridora doğru ilerleyip uyanık birilerini arayacakken asansörden Alp'in çıkmasıyla olduğum yerde kaldım.
Bana doğru yaklaşınca "Günaydın Alp Bey." dedim en ciddi ses tonumla.
Alp bana bakmadan odasına doğru giderken kaşlarımı çatarak onu izledim. Bir insan nasıl bu kadar sinir bozucu olabilirdi. Nefesimi sinirle dışarı verirken elimdeki bardağı hafifçe sıktım. O benim patronumdu. Sakin olmalıydım. Onun arkasından ilerlemeye başladım. Odasına girip çantasını masasının önündeki pofuduk mavi koltuğun üzerine bıraktı. O ceketini çıkarırken ben de odasını inceliyordum. Siyah beyaz klasik bir oda beklerken gayet spor ve salaş dizayn edilmiş mavi ve gri tonları kullanılmış odayı görünce şaşırmadan edemedim. Odadan rahatlık ve yaratıcılık akıyordu.
Alp hafifçe boğazını temizleyince ona döndüm.
"Saat tam olarak 07.32 ama hala kahvem masamda değil."
"İlk iş günüm farkındaysanız Alp Bey. Kahvenizi nereden alacağımı bile bilmiyorum!"
"Sevtap gelip sana anlatmadı mı nasıl çalışacağından?"
"Sevtap'ın kim olduğunu bile bilmiyorum desem?"
Alp nefesini seslice dışarı verip bana yaklaşmaya başladı. Aslında hoş çocuktu. Dün Haldun İnan'la konuşurken çıkan gamzesi de gayet tatlıydı ama bana göstermemekte kararlıydı sanırım gamzesini. Ve bana iyice yaklaştığında boyunun da sinir bozucu bir şekilde uzun olduğunu fark ettim. Kendimi topuklularımla bile kısa hissetmiştim. Alp resmen dibime girip gözlerimin içine bakarak elimdeki bardağı almaya çalıştı. Ne yaptığını anlayınca bardağı sıkıca tuttum.
"Kahvemi getirmediysen seninkini içmem de bir sakınca yok, değil mi Şebnem Hanım?"
"Ne yalan söyleyeyim var Alp Bey! Şimdi kahvemi bırakır mısınız lütfen?"
Alp beni dinlemeyip sinirle çekiştirirken ben de kahvemi vermemek için çekiştiriyordum. En sonunda Alp'in güçlü bir hamle yapacağını anlayarak bardağı birden bıraktım. Alp ise bardağı güçlüce çektiğinden dengesini sağlayamayıp geri geri koşmaya başlamıştı resmen. En sonunda ayakları dolanıp yere düşerken tuttuğum kahkahayı salmıştım. Kahve tam beyaz gömleğinin üzerine dökülünce iyice kopmaya başlamıştım.
"Kahretsin ya! Seni de, kahveni de!"
Alp'in sinirli halini görünce gülümsememi kesmek için yavaşça boğazımı temizledim. Derin nefesler aldıktan sonra kendimi sıkarak ona doğru ilerlemeye başladım.