Selim tepki vermediğimi görünce beni dürttü. Eline sertçe vurdum.
"Bak mübarek din kardeşim. Çek şu elini. Ağzını burnunu kırıcam ha bi daha bana dokunursan. Sabır ya!"
"Şebnem görende seni öptüm değil dövdüm sayacak. Sence de çok abartmıyor musun?"
"Peki sen kendini ne sanıyorsun? Önce bi bundan başla bence. Adam resmen Darwin'e hak verme sebebim, gelmiş 'sinci di çik ibirtmiyir misin' diyor bana. Son kez söylüyorum. Dokunma, bakma, gelme bana. Nereye bakarsam orada olmaya çalışma artık. Amacın ne anlayamıyorum ama karşında Şebnem Gürsoy var. Bunu ve haddini bil sonra da. Çekil şimdi. Kedi yavrusu gibi girdin dibime dibime."
Selim şaşkınlıkla bakarak donakaldı. Gözlerimi devirip onu ittirdim ve kapıyı açtım. İçerisi karanlıktı. Anahtarı çevirdiğimde boş olan odada burnuma gelen kokuyla gözlerimi kıstım. Yanık kokuyor gibiydi.
"Selim burada bir şey mi yandı?"
Salondaki kolona doğru ilerlerken Selim bir şeyler geveliyordu.
Kolona geldiğimde ucu tutuşmuş perdeyi görünce "Yanıyor. Allah yangın var. Selim su getir." diye ünledim. Özgür anlam veremediğim şekilde kafasındaki parti şapkasıyla kanepenin arkasından çıkıp "Fağya" diye çığlık atıp bayıldı. Bunu duyan Almilla köşedeki karmaşık bitkinin altından Özgür'e doğru "Erkeğim." diye koşmaya başladı. Kainat koltuğun arkasından çığlık atarak koridora ilerlerken Selim elindeki kırlentle perdeyi söndürmeye çalışıyordu. Selim perdeyi söndürmeyi tamamladığında ellerini kazağına silen Can ve arkasına cırcır böceği gibi yapışmış Kainat odaya girdi.
Can koşa koşa kolona ilerlerken ben Almilla'nın Özgür'e suni teneffüs yapıp ağıt çekmesini dinliyordum. Sen son verdiği hayat öpücüğüne Özgür şehvetli bir öpücükle karşılık verdiğinde hemen başımı Can'lara doğru çevirdim. Zira ikisi de bize rağmen bu işin devamını getirecek gibi gözüküyordu.
Can elinde pastayla bana geldi.
"İyiki doğdun Şeb. Sana sürpriz hazırlamıştım ama Selim yüzünden mahvoldu."
"Abi yangına sebep olacak olan sensin hala bana suçlu diyorsun."
"Napayım olum birden çişim geldi. Ben tuvaletteyken Şebnem'i uzaklaştıracaktın işte."
"He Can he."
İkisinin atışmasını bölerek pastadan bir parmak aldım.
"Susun bakayım. Zaten duygulandırdınız beni. Bu benim ilk sürpriz doğum günü partim."
Can kıkırdayarak "İlk mi? Yeme bizi Şebnem." diye söylendi.
"Valla ilk bu. Cancağızım Şebnem Gürsoy'dan gizli bir iş yapılamazki. Her zaman haberim olurdu bir şekilde."
Kainat gülümseyerek "Şimdi de oldu baksana." diyerek perdeyi gösterdi. Ben de ona gülümsedim. Can'ın yanında uysallaşıyordu bu kız.
Birden Selim'le göz göze geldim. O benden yutkunarak gözlerini kaçırınca başka bir yere odaklandı ve gözleri fal taşı gibi açıldı.
Yanındaki Can'ı dürtüp önünde bir yeri gösterdi. Kainat'la benim baktıkları yere arkamız dönüktü. Can Selim'in gösterdiği yere bakınca "Oha ama!" diye ünleyerek Kainat'ı yanına çekip gözlerini kapattı. Ben kaşlarımı çatarak tam arkamı döneceğim sırada Selim beni hızlıca çekip gözlerimi kapattı.
Can oradan "Aile var oğlum burada. Gidin bi odaya. Özgür! Kime diyorum!! Bir daha içki miçki yok size!" diye bağırırken ben Selim'in gözlerimi kapatan kolunu kavramıştım. Refleksif bir hareketti. Şuan çok yakındık. Ve sanki bilerek nefesini boynuma üflüyordu. Anın saçma romantikliğiyle yutkundum. Kuruyan dudaklarımı ıslatırken Selim diğer koluyla bedenimi kavradı. Nefesim kesilmişti. Çemkiremiyordum bile. Bütünleşmiş olan gövdelerimizden Selim'in kalp atışlarının da hızlandığını hissedebiliyordum.
"Bence benim olmak sana çok yakışırdı Şebnem Gürsoy."
ŞebSel tabiki foreva... Multimedyaya şu kıyafet provası sahnesini ekledim. İzleyip nostalji yapabilirsiniz. Yorumlarınızı beklemekteyim. Bolca öpücük...