Salonda Can, Özgür, kusmuklu kumral ve ben sessizce ve sinirle oturuyorduk. Ben Selim'in odama izinsiz ve iğrenç bir şekilde -her ne kadar sarhoş olsa da- girmesine sinirliyken, Selim bana kızla olan işini bitiremediği için sinirliydi. Can, Selim'le benim evde kalmam nedeniyle kavga ettiği için sinirliyken; Özgür güzellik uykusundan tiz çığlığımla uyandığı için sinirliydi.
Sessizlikte aklıma Selim'in kızla olan iğrenç durumu aklıma gelince yüzümü ekşittim. Neyse ki Can - kahramanım- yetişip ikisini de odamdan almıştı. Selim'le hem kavga edip hemde ayılması için çabalarken, Özgür Nurella ifadesi takınarak 'Bu nasıl çığlık?' diye gezinmişti.
Kafamı iki yana sallayıp sessizliğin bozulmayacağını anlayınca düz bir şekilde konuşmaya başladım.
"Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim gerçekten. İsterseniz yarın kendime bir yer ayarlar, giderim."
Kendime yer ayarlamam çok zordu. Tamam ben mükemmelliğin beden bulmuş formu Şebnem Gürsoy'dum fakat karşımdaki kişi de otoritenin sözlük anlamı Tekin Gürsoy'du. Burada kusmuklu kumralın da yaşadığını bilmiyordum ama sonuçta 3 kişilerdi ve ben bir kişi istiyor diye bu evde kalamazdım.
"Bence de Şebnemcim. Öyle yap sen." diye atılan Selim'e sinirli sinİrli baktım. Eğer şimdi çaresiz durumda olmasaydım var ya insan içine çıkamazdı. Öyle bir rezil rüsva ederdim ki utancı yüzünden diğer duygularına yer kalmazdı. Ama şükretsin bu halime. Şükretsin babama.
Can oradan Selim'e bakarak "Saçmalama Şebnem. Ben bu evde kaldığım sürece sende burada kalacaksın." diye tısladı.
"Pardon ama kimin izniyle? Farkındaysan bu evde tek sen yaşamıyorsun Can."
"Evet Selim. Bunu bende sana sürekli hatırlatmaktan bıktım. Sen her gün eve kız getiriyorsun zaten. Tek değişiklik her gün farklı kız değil aynı kız kalacak evimizde."
Can 'evimizde' kelimesini vurgulayarak sinirli bir şekilde Selim'e cevap verdi. Selim kaşlarını kaldırarak "Tamam o zaman. Madem evimizle ilgili bir karar, oylama yapalım. Kalmasını istemeyenler?" diye sorup elini kaldırdı. Havadaki tek el onunkiydi. Üçümüzde kafalarımızı Özgür'e çevirirken onun mışıl mışıl uyuduğunu gördük. Elinde de Almilla'nın olduğu bir fotoğraf vardı.
Selim söylenerek kalktı ve Özgür'ün yanına doğru ilerlemeye başladı. Sanırım oylama için onu uyandıracaktı. Ama oylama yapmasına gerek yoktu. Şebnem Gürsoy olarak yaşadığım şu 25 yılda hiç böyle aşağılanmış hissetmemiştim kendimi. Şiddetle istenmiyordum ve buna sez bile çıkarmamıştım.
Selim tam Özgür'ü dürtecekken "Dur!" diye seslendim.
"Oylama yapmanıza gerek yok. Şebnem Gürsoy kanunlarına göre istenmediğim yerde -ki bu çok istisnai bir durumdur- asla ve katiyen durmam. Bavulumu toplar giderim. Yani insan statüsüne ulaşmasına ramak kalmışken beyin gelişimi durmuş bir canlı bile olsa kalmamı istemeyen, kalmam."
Selim omuz silkerek "Sorun çözüldü o zaman." diyerek havadaki elini indirdi. Merdivenlere doğru yönelirken Can bana saçmalamamam konusunda söyleniyordu. En sonunda Can'a hak etmediği halde sert bir tonda "Can yeter! Üsteleme artık!" dedim. Can bunun üzerine benim üzerimde olan gözlerini Selim'e çevirerek "O zaman sen de buraya bir daha kız getirmeyeceksin. Getirirsen de haftanın yedi gününe böldüğün kızlara aslında onların tek sevgilisi olmadığını söylerim." dedi gayet sakin bir ses tonuyla.
Kaşlarım havaya kalkarken çıkmaya başladığı merdivenleri inip yanımıza gelen Selim'i izledim. Pis adam. İçi de dışı da pis. Nefret katsayım arttı bir gecede resmen.
Selim yapmacık bir şekilde gülüp beni işaret ederek "Kaç yıllık arkadaşınla iki gün önce tanıştığın kız için bu kadar küçük bir konuda kavga ettiğine inanamıyorum. Yani tipi de mükemmel değil ki bu kadar etkilemeye çalışasın... Yani Kainat'a olan duygularınında hemen bitmesi beni şaşırttı doğrusu. Hani aranızda mükemmel bir aşk falan vardı ya. Öyle diyordun?" dedi alayla. Can'ın gerilen yüzü ve sıktığı elinden sinirlendiğini anlamıştım. Ben de sinirlenmiştim açıkçası. Ama gerçi gördük iğrenç zevkini. Ben onun standartlarını aştığım için derecelendiremedi beni tabi. Zaten önce kendi tipine baksın. Kusmuklu pislik.
"Selim sen ciddi misin abi? İşte bu yüzden Şebnem burada kalmalı. Ya sen benim kaç yıllık arkadaşım olmana rağmen yanımda oldun mu doğru düzgün? Tek yaptığın 'Aşk saçma zaten. Bunun için üzüldüğünü millete gösterme de zayıflığın anlaşılmasın. Sana kız mı yok?' deyip beni bara götürmen. Orada da kız ayarlamaya çalışıyordun zaten. Beni anlamadın ki hiç. Sadece küçümsedin. Hiç aşık olmadığın için anlayamayabilirsin belki ama umarım köpek gibi aşık olursun bir kıza da o da Kainat'ın bana yaptığını yapar sana."
"Şebnem'in burada kalma nedenini şimdi anladım. Her gece aynı kız olsun ki tekrar aşık olabil. Doğru ya Kainat'la da böyleydi hikayenizin başlangıcı?"
Ne diyor bu ya? Ya bu çocuğun beyni yerinde rüzgar gülü var kesin. Şimdi rüzgar da olmadığından çalışmıyor tabi kafa saçmalıyor. Ama sen dur... Şebnem Gürsoy kasırgasına maruz kalarak o rüzgar gülünü de parçalarım kafanın içinde. Yeni görev kaydedildi.
"Şebnem beni anlıyor. Kafamı dağıtabiliyor. Neden biliyor musun? O da aşık olmuş ve aşkı senin gibi böyle küçük görmüyor. Bu yüzden arkadaşım o benim. Sanki yıllardır tanıyormuşum gibi. Ama seni yıllardır tanıyor olmama rağmen artık tanıyamıyorum abi."
Yine bir kaos ortamı yaratmayı başarmıştım. Şu kıvırcık sa- Almilla'nın dediği taşları alsam iyi olacak.
"Can sadece senin başına kötü şeyler gelmiyor. Şu sevgilisinden ayrılmış liseli ergen muhabbetlerini bırak istersen ha? Sıktı çünkü."
"Evet Selim. Dediğin gibi. Ama bunu seninde anlaman lazım. Sadece senin de başına kötü şeyler gelmiyor. Bana göre de senin derdin önemsiz. Yani Harun amca senin gibi bir sorumsuzu yanına almaktansa Alp'i yanına almakta gayet doğru bir seçim yaptı. Ama ben sana bunu söyleyip durmuyorum değil mi? Bunun için üzülmenin zayıflık olduğunu da söylemiyorum. Yanında olmaya, anlayışla karşılamaya çalışıyorum ama gerçekten değmezmiş. Asıl desteğe ihtiyacı olan Alp. Çocuğun sürekli ayağını kaydırmaya çalışıyorsun ama o sana hiçbir şey yapmıyor. Hem de tüm avantajlar ondayken. Söylesene hanginiz daha pislik."
Bu gerçekten ağırdı. Yani Selim'in kesin bir pislik olduğu kanıtlanmış oldu kesinlikle. Ama arkadaşlıkları çok eskiye dayanıyordu anlaşılan. Ve Can böyle sözler sarfedecek birine benzemiyordu. Yani kısa sürede tanımıştım ama Can kesinlikle bunları söylemezdi. Selim gerçekten hak etmişti. Gözlerimi Selim'e çevirdiğimde gözlerindeki hayal kırıklığını hissettim. Ama dudakları buna rağmen sanki 'O kadar güçlüyüm ki senin söylediğin sözler bile beni etkilemez imajı vermeye çalışıyorum ama sözlerin beni yıktı' dercesine gerilmişti. Bu ifadeyi bu kadar iyi bilmemin sebebi benim de kullanmamdı. Sanırım Selim için bu konu fazla hassastı.
Selim ona diktiğim gözlerime bakarak sinirle "Yukarı çık!" diye tısladı. Ne kadar sinirli de olsa beni öğrenmesi gerekiyordu.
"Maalesef emir cümlelerin bedenime tesiri yok. Gerçi sen rica etsende bir şey yapmam."
"Sana çık dedim."
Bu sefer daha sert konuşacakken Can benim yerime cevapladı. "Hayır burada kalıyor."
Selim kasıntı bir kahkaha atarak "Sanırım gidecek kişi değişti. Sana hayatında başarılar dilerim sevgili dostum. Belki benim yerimi Alp'le doldurmaya çalışırsın. Hem daha kolay olur senin için. Sonuçta o benim kadar pislik değildi, değil mi?" dedi ve kapıyı sertçe çarparak gitti.
Kapının sertçe çarpılmasıyla uyanan Özgür'e baktım. Hiçbir şey anlamamış gözlerle etrafa bakıyordu. Can hışımla kalkıp mutfağa giderken Özgür de bana soran gözlerle baktı.
Kafamı iki yana sallayıp merdivenlere doğru yöneldim. Şu taşlara kesinlikle ihtiyacım vardı.
Selam cınımcımlar. Biliyorum kısa bir bölüm. Ama sınav haftası malum. Bu aralar isterseniz böyle kısa bölümler atabilirim ya da biriktirip daha uzun bir şekilde ama geç atabilirim. Hangisini istersiniz? Bu arada yapılan yorumlar için tekrar teşekkür ediyorum. Beni çok mutlu ettiniz :)) Neyse yorumlarınızı bekliyorum bu kısacık, gerilimli bölüme. Gerilim demişken daha ilk bölümlerde böyle kavga mı olur diyebilirsiniz ama burada bir şeyin temelini atmaya çalıştım. Ve burada biraz ipuçları da vermiş bulunmaktayım. Bu arada Alp arkadaşımız Alp Kırşan olan. Bakalım bu hikayede nasıl bir rol alacak? Ve sizce kavgada kim haklı? Çokça öpüldünüüüüz...