Kaşlarımı çatarak Serra'ya doğru ilerledim. O da bana doğru geldi. Aramızda beş adım kadar bir mesafe kalınca durdum.
Ellerimle kendisini işaret edip "Si-siz uçakta değil miydiniz? Arda'yla beraber hem de. Sen nasıl ölmedin?" diye sordum şaşkınca. Düşünemiyordum ama beynimi zorluyordum.
Serra gayet rahat bir tavırla kollarını açarak bana doğru yaklaştı.
"Önce hoşgeldin demek yok mu Şebnemcim?"
Serra bana hafifçe sarılırken tepki vermedim. Beni bıraktığında "Çıkarlarımız için iki oyun düzenledik diye best friend forever mı olduk Serracım? Tefe tüfe çeviren herkes Blair'la Serena gibi olsaydı hipodromlarda unicorn yarıştırılırdı." diye alaycı bir ses tonuyla konuştum. Serra eğer Arda ölseydi bu kadar iyi olamazdı bu yüzden rahatlamıştım. Ama asla üzüldüğümü belli edemezdim ona.
"Ayy ilahi Şebnem. Formunu hiç kaybetmemişsin."
"Mersi canım."
O sırada bizi izleyen Can-Almilla-Özgür üçlüsünden Can yanıma sırıtarak geldi. Elini omzuma atarak "Şeb sana Serra çok önemli şeyler söyleyecek şimdi." dedi neşeyle. Şeb kısaltmasını ilk kez biri kullanıyordu. Normalde olsa kızardım ama Can benim en iyi arkadaşımsa bazı ayrıcalıkları olmak zorundaydı.
"Onu fark ettim Can'ım." dedim. Anladım ki Arda ölmemişti. Ama nasıl olmuştu tüm bunlar? Öğrenmem lazımdı.
"Oturalım mı?" diye sordu tatlılıkla Serra. Bana bu tatlı ses tonu aşırı yapmacık geliyordu ama Özgür ve Can kıza yiyecek gibi bakıyordu. Normal zaten bu. Gerçekten Serra manken gibi kız değil çok ünlü bir mankendi. Sırf Arda'yı bana kaptırmamak için Fransa'da kariyerinde halay çektirecek moda defilesi teklifini kabul etmemişti. Ama Arda yine de ona hiç yüz vermemişti. Eskiden bunun Şebnem Gürsoy mükemmelliğinin evrenselliğinden kaynaklandığını sanırdım ama şimdi anlıyordum. Arda'nın ailemle anlaşması vardı. Benimle evlenmeye mecburdu.
Özgür Almilla'nın yanından fırlayıp Serra'nın koluna girerek "Bak bu benim favori koltuğum. Kimseyi oturtmam değerini bil." diye kıymetli koltuğuna bıraktı. Almilla hala Serra'nın yanında olan Özgür'e yanaşıp koluna girerek onu uzaklaştırdı. Köşe koltuğuna Özgür'ü oturtup kucağına oturdu. Sonra da bir elini Özgür'ün göğsüne koyup Serra'ya meydan okuyan bakışlar atmaya başladı. Özgür'ün yutkunmasını buradan duyabiliyordum. Bugün beni güldüren ilk şey buydu işte. Can'la, Almilla'nın bu hareketi karşısında "Oha!" tepkimizi verdikten sonra Serra'nın çaprazındaki kanepeye oturduk.
Serra bakışlarını bize çevirip konuşmaya başladı.
"Bak, bu kaza haberi tamamen baban tarafından kurgulanmış bir şey. Arda'nın ve benim hiçbir şeyden haberimiz yoktu. Bir uçak düştüğü doğru ama bu uçakta ne Arda ne de ben vardım. İkimizi de ev hapsinde tutuyorlardı. Şu kaza haberinden sonra yalancı bir cenaze düzenleyip senin gelişini bekleyeceklerdi ve sonra hop nikah masası. Ama söz konusu evliliğinizse gerisi teferruat olduğunda bir şekilde kaçtım ve ilk uçakla buraya geldim. Artık bir gece beni ağırlarsın ha?"
Aileme ne yapmıştım da beni bu kadar önemsiz görüyorlardı? Benim duygularımın onlar için hiçbir anlamı yoktu anlaşılan. Bugün benim içim ne kadar yanmıştı ama anlaşılan bu onların umurlarında değildi. Dolan gözlerimi yukarıya çevirip "Off, puff.. Klişe film numaraları... Orjinallik fakiri ailem" diye mırıldandım Serra'nın üzüldüğümü anlamaması için. Ama çaprazımdaki hadsizi unutmuştum.
"Ya Şebnem bak boşuna kendini o kadar heba ettin. Ya var ya bir ara ben bile ağladım düşün yani. O çığlıklar, haykırışlar, gözyaşları... Neyse Serracım seni ağırlamaktan onur duyarız."
