Çalan envai çeşit alarmla uyandım. Göz bandımı çıkarıp banyoya doğru ilerledim. Hemen kendimi duşa attığımda aklıma Selim'in artık patronum olacağı gerçeği geldi. "Uyuz çocuk" diye mırıldanırken bir yandan da duşakabine tekme atıyordum. Su beni rahatlatmak istercesine ılırken aklımda hemen Harun Bey'le konuşmak vardı. O kusmukluyla işte dip dibe olmaya katlanamazdım. Kendince bana yakın olmaya çalışıyordu aptal. Duşakabini tekmelemeyi bırakıp elimi yumruk yaptım.
"Bence benim olmak sana çok yakışırdı Şebnem Gürsoy."
Söylediği sözleri hatırlayınca yumruk yaptığım elimi serbest bıraktım. Yüzümde oluşan sırıtışı duştan çıktıktan sonra aynaya bakınca fark edebilmiştim. Hemen yüzümü ciddileştirip "Hayır yani sen Channel mısın Prada mısın da en çok yakışacaksın? Bir de girmiş kedi yavrusu gibi dibime dibime 'Binim ilmik binim ilmik." diyor. O cümlede bir özne yüklem uyuşmazlığı var canım ya ama anaokul terk olduğu için bilmemesi normal Selim the Hadsiz'in. Kusmuklu aptal." diye sinirle söylendim.
Hemen saçlarımı kurulayıp Can'ın dün getirdiği bavullardan birinden siyah, mini, kumaş bir etek ve yine siyah uzun kollu şifon bir gömlek aldım. Üzerine eteğimin birazcık üzerinde biten beyaz ceketimi de giyince geriye sadece saçım ve makyajım kalmıştı. Siyah göz makyajı, şeftali tonlarındaki allık ve mat rujla yüzümü tamamladım. İstemeyerek kabul ettiğim Selim'in hediye ettiği muhteşem küpeleri de kulağıma geçirdim. Saçlarımı yukarıdan sıkı bir topuz yaparken elime aldığım siyah çantamın içine biraz para ve makyaj malzemelerimi koyup telefonumu da kaparak odamdan çıktım. Telefondan bir taksi söylerken mutfağa doğru ilerliyordum. Buzdolabını açacağım sırada mutfak tezgahının üzerindeki geniş kapta duran poğaçaları görmemle gülümsedim. Dolaptan kahve malzemelerini çıkarıp ketıla sıcak su koydum. Bir tabağa da iki adet büyük ve bir adette minik poğaça koyup suyun kaynamasını bekledim. Suyu bardağa döktüğümde içine biraz da şeker atıp masaya oturdum.
Hızlıca poğaçamı yiyip kahvemi yudumlarken Selim'in son günlerdeki tavrını düşünüyordum. Bir sıkıntısı olduğu kesindi. Amaçsız tavırlarından saçma bir amacının olduğunu da anlamıştım. Ya da en olasılık vermek istemediğim şey olmuştu. Bana aşık olmuştu. Sonuçta bu yaşıma kadar etrafımdaki çoğu erkek bana aşık olmuştu. Selim'i suçlayamazdım. Yani resmen mükemmelim ve bana aşık olmamak çok zordu. Ama bu işin sonu olmazdı. Ben hala Arda'yı bitirememiştim kafamda ve hala bana oynanan oyun kafamın içinde ne kadar zavallı olduğumu söyleyip duruyordu. İntikamımı almadan ve Arda'yı kafamda bitirmeden başkasıyla bir ilişkiye başlayamazdım.
Selim başta ne kadar istemese de benimle evini paylaşmıştı. Sonradan bozsa da arkadaşım olmuştu. Ona diğerlerine uyguladığım muameleyi uygulayamazdım. En azından kibar bir dille onunla olamayacağımı, boşuna çabalamamasını ve saçma hareketlerine son vermesini dile getirebilirdim. Hem böylece düzgünce arkadaşta olabilirdik.
Kahvaltımı bitirdikten sonra bulaşıkları makineye dizdim. Çantamı elime alıp aşağıya indiğimde taksinin beni beklediğini gördüm. Binip Holding'e gideceğimi söyledim. Umarım Harun Bey diyeceklerimi dikkate alırdı.
***
Alp'in kahvesini hazırlayıp günlük programını düzenledikten sonra dışarı çıkıp masama ulaştım. Dosyaları masama koyduktan sonra aklımdaki ikilem beni sandalyeme oturtmadı. Alp gayet normal davranıyordu yani artık birlikte çalışmayacağız gibi tavırları yoktu ama Selim sonuçta patronun oğluydu ve ne isterse yapabilirdi. Nefesimi seslice dışarı verip telefonları danışmaya yönlendirdim. Adımlarımı Harun Bey'in odasına yönlendirirken Selim'in asistanı olmamak için içimden dualar sıralıyordum.
***
"Harun Bey, gelebilir miyim?"
"Gel tabi Şebnem."
Kapıdan içeri geçip kapıyı arkamdan yavaşça kapatırken Harun Bey "İhaleyle ilgili yeni haberler mi var yoksa?" diye devam etti. Kafamı hafifçe yana yatırıp "Yeni bir şeyler olursa derhal bilgilendireceğim sizi fakat şu aralar pek haber yok." dedim hızlıca. "Ben başka bir şey için gelmiştim."
Harun Bey kafasını sallayıp eliyle masasının önündeki koltuklardan birini işaret etti. Deri koltuğa oturup başımı Harun Bey'e çevirdim.
"Harun Bey biliyorsunuz ki şirketteki pozisyonum Alp Bey'in asistanı olmak ve ben bunun değişmemesini istiyorum."
"Terfi etmek istediğini sanıyordum."
"Yani tabi kim istemez ki? Ama üstüm Alp Bey veya siz olmalı. Sonuçta buradaki amacım da belli. Ve çalışma şartlarımda bu koşullara bağlı olarak esnek. Başka birine hesap vermek zorunda kalmam amaçlarımız için iyi olmaz değil mi?"
"Tabiki Şebnem. Bu işi sadece Alp, sen ve ben biliyoruz. Ve asla karımızı ateşe atmam. Amaçlarımıza önem vermen hoşuma gitti. Her geçen gün daha da güvenimi kazanıyorsun Şebnem. Rahat olabilirsin. Alp ve benden başka kimseye hesap vermek zorunda değilsin."
"Oğlunuza bile mi?"
Hızlıca sorduğum soru karşısında Harun Bey'in kaşları çatılınca yutkunarak devam ettim.
"Yani sonuçta bu hayatta en yakın kişi oğlunuzdur size. O bakımdan sordum. Yoksa tanıdığımdan falan değil."
Son cümleyle kırdığım potu fark edip yüzümü ekşittim. Harun Bey tek kaşını kaldırınca başımı eğerek devam ettim.
"Selim Bey artık onunla çalışacağımı söylemişti."
"Siz Selim'le tanışıyor musunuz?"
Başımı hafifçe sallarken Harun Bey'in sesindeki şaşkınlığı fark edebiliyordum. Ve gözlerindeki parıldamaları da. Bana devam et der gibi el hareketleri yapınca nereden tanıştığımızı -tabi barı geçip- anlatmaya başladım.
***
Şebnem ve Harun konuşurlarken Selim odasında onların konuşmalarını dinliyordu. Genç adam sinsi bir hamleyle kıza hediye ettiği küpenin içine dinleme aygıtı yerleştirmişti. Bunu pek yasal bir yolla yaptığı söylenemezdi, zaten bu aralar neyi yasal yolla yapıyordu ki? Karagül'le tanıştığından beri daha illegal yollara başvurur olmuştu. Daha pis oynamaya başlamıştı. Aklına Karagül gelince Şebnem'le olan siyah gül muhabbeti geldi aklına. Gülümsedi. Kız resmen Karagül'ün öldürme uyarısını kullanmıştı. Selim bu yüzden onun Karagül'le bir alakası olduğunu düşünmüştü ama olay sadece tesadüfiydi.
Şebnem Selim'le olan tanışma hikayesini atlayarak ve resmi bir dille bitirdikten sonra babasının diyeceklerini bekledi genç adam. Bir sessizlik ardından babası heyecanlı bir sesle "Şebnem o zaman senden bir ricam var. Karşılığında çift maaş. Kabul eder misin?" dedi. Selim'in tahmin ettiği şey olacaktı. Planladığı şey. Ama neden sevinemiyordu buna?
Şebnem "İstediğim Versace ayakkabıları almak için müthiş bir fırsat. İşte bu." diye fısıldarken Selim gülümsedi. Harun Bey bunu duymamıştı ama genç adam kızın fısıltılarını bile duyabiliyordu. Şebnem'in mutlu sesi "Alıyorum... Yani kabul ediyorum demek istedim." diye doldu odaya. Selim sırıtarak başını salladı. Tipik Şebnem Gürsoy. Devamının nasıl geleceği hiç umrunda değil.
"O zaman artık Selim'e daha yakın olacaksın ve bana yaptığı işleri, bulaştığı belaları rapor edeceksin."
Yılbaşı tatilimde şehir dışındayım ve internetsizlik malum.... Ve sınavlarım başlıyor iki güne o yüzden tam bir zaman vermiyorum bölümler için. Ara ara yayınlarım ama. Hepinizi çokça seviyore ve geçen bölümün votelarını öpüyoree. Yorumlarınızı bekliyorum. Bolca öpücük....